Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşk kırıkları [1]

Aşk kırıkları [1]
 

Edip Cansever, bir şiirinde “İyimser bir tuğlacıyım her gün bir tuğla düşürürüm elimden” der. Şairlerin pek çoğu karamsar, aşk kırıklarını anlatan dizelere imza atmıştır ama “umutsuzluğu” bu kadar iyi anlatan dize çok azdır.

Bazıları “hayır, bu dize de umudun gücü anlatılıyor” da diyebilir. Şair, “düşürmek” sözcüğüyle yok olup gitmeyi mi kastetmektedir yoksa her gün umutla, yapacaklarına, yaşantısına bir tuğla eklemeyi mi?

Söz konusu umut ya da umutsuzluk olunca, kendimizi bir anda ilişkilerin içinde buluruz. Hayatla olan ilişkimiz kadar, hayatın da bizimle olan ilişkisi...

Ve... Tabii ki inanç ilişkileri.

Hayata ve mutluluğa dair inanç...

“Aşk ve ilişki”nin bilinmezliklerle, tehlikelerle dolu ormanlarına giridiğimizde, bir zamanlar “adı aşk” olan her birliktelikten, geriye kalan kırıkları görmeye başlar insan.

Aşk kırıklarını...

Ayrılıklarla “düşürülen” aşk, iki kişinin beraber yürüdükleri, nice zorlukları, engelleri beraber aştıkları, birbirlerini destekleriyle güçlendirdikleri yoldan çıkmış oluyor.

Acı ama gerçek ki, iki kişinin ayrılan yolları, hayatlarının da yolu oluyor aynı zamanda.

Ayrılan iki sevgili, kendi başlarına devam ediyorlar yollarına ve bugüne kadar gelinen yolun bir kısmındaki iki çift ayak izi, bir çift yaka izine düşüyor yeniden.

Tıpkı beraber yürümeye başlamadan önceki gibi.

Zamanla beraber yürünen yoldaki izleri çöl rüzgarları kumla, tozla kaplayıp kapasa da, beraber yürünen yolun “içimizdeki izlerini” hiç kimseler silemiyor.

“Adı aşktı” oluyor yürünen yolun. Bir tarih kitabının yaldızlı sayfaları arasında kalan bir başlık, sadece masallarda kalmış olan bir birliktelik, bir rüya, kırık bir hayal gibi kalıyor orada.

Boğazımıza oturan bir lokma, yolumuza çıkan koca bir kaya gibi duruyor...

“Güzel şeylerin büyüsü çabuk bozuluyor derler” ya belki ondandır bitişi her şeyin... Aşk öyle bir yabancı ki, ansızın geliyor sana, hayatına giriveriyor. Sana sormadan misafir oluyor “ruhunun evine”, sonra koluna giriveriyor, kalbine yerleşiyor. Beraber yürümeye başlıyorsunuz, iki kişinin ayak izleri çıkmaya başlıyor yolda...

Aşkı hep seninle birlikte yürüyecek, senin yanında olacak, engelleri beraber aşacak sanırken, bir bakıyorsun ki kimse bir yerde kalamıyor. Göçebeliğe alışmış olan aşk, daha yolda yürürken gideceğini hissettiriyor, sadece misafir oluyor yüreğine, aşına ve yoluna...

Yürüdükçe aşk da seziyor bir yabancı, bir misafir, geçici bir yoldaş olduğunu, bu yürekte sonsuza dek duramayacağını, gitme vaktinin yaklaştığını, derken ayrılış gününün geldiğini... Ve aşk, “her şeyin bir sonu var” diye kendini kandırıyor. Belki isteyerek belki istemeyerek çıkıyor yürekten buruk bir “elveda” diyerek...

Evin yapayalnız kalıyor yine... Asıl yoldaşın, yüreğinin ortağı çıkana kadar yürümeye başlıyorsun yine yolda tek başına. Ardında aşk kırıkları, hayal parçaları ve mutsuzluk resimleri bırakarak.

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..