Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '17

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşk mı, dostluk mu, "Kul'a kulluk" mu?

Aşk mı, dostluk mu, "Kul'a kulluk" mu?
 

İş biraz da tabii aşk denince, insanın aşktan ne anladığına da bağlı


Kimi aşk vardır,

Allah aşkına köprüdür,

Allah’a kul yapar insanı…

 

Kimi de aşk vardır,

Yoldakini bile yoldan çıkarır da

Nefse… şeytana…

Kul’a kul eder

Şaşkını!

 

Filiz Alev  /  01.12.2016

***

Yazımın sonundakine ilave, bir tarih de özellikle burada belirttim, zira dikkat ederseniz az önce yazdığım tarih, aylar öncesine ait. Yine demek ki o zaman da etrafı - insanları - olayları - olanları gözlemlerken, aşk, tutku, tutkunluk ya da dostluklarda dahi sadakat, vefa bağlamında zihnimin ve benliğimin aslında öteden beri saptadığı bu tesbiti, sanki Tanrı’dan bana sunulmuşçasına uykumda içime doğup-dolup, bir gece vakti sabaha karşı, üstelik daha henüz yatmışken hiç adetim olmadığı halde birdenbire uyandığımda kelimeler halinde dilime ulaşıvermiş bulduğum bu ilhamı, yani aynen de bu şekilde en başta yazdığım şiir gibi birkaç satırı unutmayayım diye hemen de not etmiştim.

Üzerinden aylar geçmiş… Ama hayatın içinde bu tip hususlar her zaman, her vesileyle zaten sürekli kendini tekrarladığından, şimdilerde de işte yine kimi vesilelerle öneminden hiçbir şey kaybetmediği de gayet belirgin oluverince, dedim ki hayata ve insana dair kula kulluk gibi böylesi önemli hususları - tesbitleri - gerçekleri insanlarla paylaşmaya hayli gecikiyorum zaten, hiç olmazsa bari “önce” bir asıl bunu paylaşayım daha da gecikmeden.

Gerçi sırf ben değil, gerek aşk bazında, gerek dostluk bazında kula kulluk konusunda söylenmiş pek çok söz, yapılmış pek çok tespit var zaten.

Mesela şu üçü çok anlamlı… böylece onları da aktarmış olayım bu vesileyle:

Neler kaybetti insan kul’a kulluk uğruna…

Ah bir erebilseydik,

“Kul” olmanın şuuruna…(Necip Fazıl Kısakürek)

 

Kula kul olmak,

Şu ölümlü dünyada birisine gönül borcu duymak,

Acıların en ağırıydı.  (Ömer Seyfettin)

Ve diyeni meçhul, internette denk geldiğim ama kimin ilham pınarından döküldüğü bilgisine rastlayamadığım bir de şu satırlar:

Kendini sev.

Kendine güven.

Kendine iyi davran…

Çünkü hayatın boyunca

En uzun ilişkiyi

Kendinle yaşayacaksın…

 

Hayatta bir canın olsun

Bir de can dostun…

Her can dediğin dost olmaz

Haberin olsun…

Üsttelik bunlar, hele de ortancası ve sonuncu, kula kulluğun, en belirgin özelliğini, tehlikesini ve en bariz göstergesini vurguladıkları için ilave bir önemde ve dikkat çekicidirler. Çünkü yakın ilişkilerde, öyle ki dostluk ilişkilerinde bile insanların, ki zaten olması gereken sadakat ve vefa duygusu paralelinde ister istemez birbirlerini desteklemek “zorunluluğu” ya da sorumluluğu hissetmelerinden ötürü gelişen, ama bunun da yine işte kimi sapkın ve arızalı benliklerce olması gereken boyutundan ve amacından saptırılıp, dönüştürülerek resmen birbirlerinin yalakası ya da şakşakçısı olma durumuna evrilmesi, tıpkı turnusol kağıdı gibi kula kulluğun en tipik belirteci, en açık göstergesidir zaten.

Zira kula kullukta insanlar birbirlerini desteklemeyi, yalnızca haklı olduklarında veya doğru, güzel, iyi bir şey yaptıklarında değil, haksız olduklarında da, yanlış, kötü veya çirkin bir şeyler yaptıklarında da, -hattâ asıl da zaten böyle durumlarda daha bâriz, daha fazla ve hiç çekincesiz olarak- yani her halükarda kendilerine yakın olarak değerlendirdikleri insanlar tarafından desteklenmeyi, ona arka çıkılmasını resmen beklerler, hattâ bunu açık açık söylerler, hiç utanmadan sıkılmadan isterler bile. Bunun pazarlığını dahi yaparlar. Öyle ki bunu yapmayana tavır dahi koyarlar ve hattâ bilumum çirkinlikler yaparlar ki, külliyen bütün bunlar kula kulluğun işte en rezil, en sefil yüzüdür. Yanlışa rağmen, desteklenen için de, “bile bile” destekleyen için de, bu, o kişilerde çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun, ar damarının ya da ahlak duygularının zaten hiç de sağlam olmadığının, karakterlerinin, bilinçlerinin ve benlik örgülerinin de hiç de olması gerektiği gibi düzgün, sağlıklı ve normal olmadığının en sarih kanıtıdır.

Hele ki kula kulluk aşk bağlamındaysa, ya da aşırı hayranlık gibi veya aşırı bağlılık gibi hattâ bağlılıktan da öte "bağımlılık" gibi, yani adeta "taparmışçasına" bir hal mevcutsa, sanki biri diğeri için ölecekmiş gibi, onun için herşeyi ama herşeyi hakikaten yapacakmış gibi, ne hak, ne doğru, ne şu, ne bu, varsa yoksa tek o önemli gibi bir durum oluşur ki, bu da kula kulluğun diğer duruma ilave rezilliğin sefilliğin de ötesinde en tehlikeli, en berbat halidir ve bu kişiler psikolojik olarak -eninde sonunda- klinik hastadırlar zaten. Zira bir önceki paragrafta belirttiklerime ilave bu kişilerin irade, bilinç, muhakeme, hatırlama, düşünme, karar verme, duyumsama, akıl gibi melekelerinde de arızalar, anomaliler ve yitimler vardır, hastalıklı ve çok anormal bir durumdur. Vardırlar ama yokturlar, kayıptır, kaybolmuş gibidir bu kişiler... kendilerini karşılarındakinde eritmişler, karşılarındakinde kaybolmuşlardır, karşılarındakinde kendilerini ve kendiliklerini kaybetmişlerdir çünkü. Neyse ki Allah’tan böyle durumlar, diğerinden bir hayli enderdir.

Dolayısıyla, biz şimdi tekrar asıl daha sık rastlanan duruma dönersek, kula kullukta olan insan “özgür” değildir, hür bir “birey” zaten değildir. Yani insan asıl o zaman “tek tiptir” zaten… tıpkı birbirinin kopyası gibi işte; havan dövücünün hınk deyicisi, bozacının şahidi şıracı gibi, resmen bir dalkavukluktur.. Dostluk değil zaten, “işbirlikçilik”tir! Kula kulluk, bir diğer benliğe ruhunu-benliğini satmaktır, her ahval ve şartta su katılmamış bir omurgasız yandaşlıktır.

İşte, gel de vah vah deyip, esefle ve acı acı gülme ya da acı(n)ma bakalım mümkünse böyle durumlarda, aklı eksik, ruhu zelil, gelişmişlikte geri, bilinçsiz, sapkın ve sırf çıkarcı, insanlıkta “samimiyetsiz” zira zaten hep “maskeli”, sık sık tanık olduğumuz ne yazık ki çokça da ibretlik böyle ahvallere…

Yani işte sonuç olarak, aşk vaar, aşk var; dostluk vaar, dostluk var;  çünkü zaten insan vaaar insan var… Kimi herşeyin farkında, kimi ise bırak herşeyi ya da hiç olmazsa kendinin bari farkında olmayı, kendi kendini “kendi kendine” ne hale düşürdüğünün bile değildir henüz farkında..!

O yüzden, işin dinî boyutuyla bile hiçbir ilintisi olmadan dahi, sırf sadece hakikaten bir “insan” insansa, “önce” bir insansa, bir bireyse, kişilikliyse, kişilikli bir bireyse, gerçekten takdir edilesi, alkışlanası, desteklenesi insanlar, değerli insanlar, makbul insanlar, düzgün insanlar, haklı insanlar, bilinçli insanlar, kezâ mert, yürekli, ahlâklı, düzgün ve şerefli insanlar kula kulluk etmezler. Etmezler de, edemezler de, çünkü onlar kula kulluk edenler gibi değildirler, özgürdürler, hür ve sapasağlam iradeleriyle bunu tercih etmezler, bunu istemezler de... kula kulluktan kaçınırlar, hattâ bundan tiksinirler bile zaten…

Fakat ne yazık ki, kör gözüne gözüne, hem fırlama, hem fırıldak, hem fingirdek kula kulluk edenlerle dolmuş taşıyor bile işte dünya, maalesef !!

Fingirdek dedim, çünkü en başta madem aşkla başladık, aşkla da bitirelim diye…

Zira, aşk aşk diye diye, yuva bile yıkabilen fingirdekler de hiç de az değil artık yeryüzünde. Yani yanlış anlaşılmasın, bir yandan sanki büyük bir aşk mış gibi, kula kulluğu-yandaşlığı dostlukta nasıl ki dost kılıfına sarıyorlarsa, aşkta da işte aşk kılıfına sarıp, aşkı sanki kutsarmışçasına, ama bir yandan da gayet onursuz, gurursuz ve de kötü niyetlerle, hiç utanmadan, sıkılmadan ve kimseyi de, hiçbir şeyi de umursamadan, resmen ağzından girip burnundan çıkarak, tıpkı işte şeytan gibi “akıl çelip”, bir taraftan da fingir fingir kendine kul edip birilerini, ya da birbirlerine birbirlerini, aşk kadar aşk gibi muhteşem bir duyguyu-olguyu öylesine düzeysizleştirerek yaşayabilenlere, yuva bile yıkabilen çirkinliklere, kalitesizliklere, kadınına da erkeğine de, fingirdek demeyeyim de, daha kibar ne diyeyim?!

Hiç yok mu, yanlış mı… Kula kullukta bu da içinde bulunduğumuz şu berbat zamanların yine bir gerçeği değil midir?!!

Filiz Alev

30.05.”17

 

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..