Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Mustafa Çifci Aşk Yazarı

http://blog.milliyet.com.tr/mustafacifci

24 Eylül '13

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşk mı, dostluk mu?

Aşk mı, dostluk mu?
 

Aşk mı, dostluk mu?


  “Yarın akşam yolcuyum”, demiştin. “Gidiyorum buralardan, bir kaç gün yokum.”

“Bu kent seni özleyecek”, demiştim.

Oysa özleyecek olan bendim. Tam sevmeye başlamışken gidiyordun.

“Ben de bu kenti özleyeceğim, zaten yüreğimde götüreceğim”, diye not yazmıştın son akşam.   

“Gittiğin yerlere o çocuğu da götür”, dedim. “Yalnız kalmasın buralarda, canı sıkılır, yazık etme.”

“Zaten o çocukta beni de götür deyip duruyordu, bir yerlere sıkıştıracağız artık”, diyen mektubunu alınca sevinmiştim.

Yüreğinde götürmen güzeldi, ne de olsa bu kentin içinde o yazıları yazan çocukta yaşıyordu.

Ve bir akşam gittin...

Bu kentte değilsin işte.

Uzaklarda, uzaklardasın.

Bir yıldız gibi uzak ama bir o kadar da yakınsın.

En son oturduğumuz yerin karşısında kuşlar gelip geçiyordu.

Ve bir kedi yavrularını emziriyordu.

Ne güçlü sevdaydı annelik duygusu!

Ellerin beyazdı.

Sanki hep kapalı bir şeyler yazıyordum, anlatmak istediğimi dolaylı olarak anlatan mektuplardı bunlar. Oysa hep açık olmaktan bahseden ben bile kapalı oynuyordum. Oysa doğru insanı bulduğunda her şey çok daha kolay oluyordu. İnsan tüm düşüncelerini açık açık söyleyebilmeliydi.  Ama düşündüğüm her şeyi o an söyleyebilecek kadar cesaretli değildim. 

“Mesajımı doğru aldığınızı biliyorum, sessiz, dile gelmeyen satırlarınızda”, demiştin. “Gözükmeyen ama benim hissettiğim bir şeyler var cümlelerinizden. Bir çelişkiniz var kendi içinizde, dost mu aşk mı arıyorsunuz? Bu çok ayrı iki kavram olmalı, ikisini bir arada nasıl düşlediğinizi anlatın. Çünkü aşk girerse bir çok şey yıkılıp gidebilir. Başka insanlar var ya da olacak bu durumu anlayamayan, anlamak istemeyen. Hiç bir şeyi saklayamayız en azından ben saklayamam, kendimi bildiğim için. Ve yaşanıp bitecek aşk, bunu biliyorsunuz, uzun zaman sürdüğü görülmüş değil ki. Belki de bu büyük aşkı, bu dostluğu içinize sığdıramazsınız. Çok yıpranırsınız, bölünmekten acı çekersiniz. İçinizde kalan, yapmak isteyip de bir türlü yapamadığınız şeyleri yapabileceğiniz doğru benimle. Ama aşk ve dostluk aynı zamanda pek mümkün olur mu bunu düşünüyorum? Düşünmekte gerekir diyorum. Ya da anlatın diyorum.”

Mektuplarını bir kaç defa tekrar tekrar okuyordum.

Her kelimenin altını çiziyordum.

Güzel sözlerin anlamını büyütüyor, beni sevdiğine yorumlar yapıyordum. Belki de kendimi kandırıyordum.

Oysa ben uzun süreli aşkların içinde dostluk olmayınca daha çabuk biteceğine inanıyorum. Aşk, belki de kısa ya da uzun zaman içinde rengini değiştirebilir, anlamından ödün verebilirdi. Bu doğruydu. Ama dostluk olduğunda zaman ne olursa olsun paylaşacak bir çok şey bulabilirdik. Dostluk olunca o duru, o saf temiz sevginin içinde her şey çok daha anlamlı olmaz mıydı?

Olurdu değil mi?

Ben senin hem dostluğunu hem de aşkını istiyordum.

Hem dostluk hem aşk...

Bana yalnızlığımı unutturacak kadar sevgi verecek miydin?

Kimi zamanda dünyaya boş verecek  kadar aşkın var mıydı benim için?

Kimi zaman sadece sevgiye dair, yaşama dair anları paylaşırdık, bizi mutsuz eden dertlerimizi paylaşır,  insanlığın daha çok mutlu olması için elimizden ne geliyorsa yapacak planlar hazırlar, şiirden ve sanattan konuşurduk.

Geleceğin çocuklarından konuşurduk.

Ve bu ülkede herkesin çocuk yapmak gibi bir görevlerinin olduğunu örneğin. Dar gelirli aileler çok sayıda çocuk yaparken, eğitimli ve gelir durumu iyi olanlar bakamayız diye bir tane çocuk yapmalarının hata olduğunu yazardık.

Ve yangınlardan...

Yüzyılda yetişen bir çam ağacının yok olmasından.

Her yıl kesilen ama yerine dikilmediği için yok olan ormanlardan...

Dostluğumuzda bunları konuşurduk.

Aşkta ise ellerindeki sıcaklıkla ısınırdık.

Dudaklarındaki alevi içer, sarhoş olurdum.

Bizim olurdu hayatın o ince zarif çizgisi...

Bir gün batımında, kaybolan güneşin kızıllığını birlikte seyredebilirdik.

Bir gecenin alacakaranlığında el ele yürüyebilirdik.

İnsanların en kalabalık olduğu alanlarda çirkin ve iki yüzlü yaşama karşı çıkmak adına hiç kimselere aldırmadan öpüşebilirdik.

Yeter ki karşılıklı istek olsun, her şeyi yapabilirdik.

Ve bilirdik ki aşkın o alevli ateşi biter ama dostluğun sevimli sevgisi bitmezdi.

Ve bizi daha çok bitmeyenler ilgilendiriyordu.

“Aşka haksızlık diye düşündüm, yani hakkı verilmiyor, yarım kalıyor gibi geldi. Bir şeyler paylaşılıyor öyle ya da böyle ama sonra kocaman bir kapının arkasında kalıyor her şey, ne getirdi, ne götürdü hesaplamaya fırsatın bile olmadan, belki isteyerek belki istemeden uzaklaşıyorsun ya da uzaklaştırılıyorsun”, demiştin.

Aşk, benim içinde bir yenilgiydi.

Ve ben öyle dev aşklara hiç imrenmedim.

Sevdiğini alamamak, birlikte olamamak, uzaktan uzağa sevmek ve tek başına büyütmek içinde sevdayı bana göre aşk değildi.

Kavuşamamanın acısı aşk olmamalıydı.

Ama öyle mutlu aşklarda yaşadığımı söyleyemem. Elbette çok sevdim, sevildiğimde oldu, özlendiğimde ama sonunda acıda çektim. Çok sevdiğim sevgilim dahi aldatmıştı beni. Oysa ben onu içimde ne kadar çok büyütmüştüm. Sevdiğin kadar sevilirsin demişlerdi bende inanmış ama sevdiğim kadar hiç sevilmemiştim. Sandım ki ben onu sakladığım gibi bende saklanıyorum birilerinde ama öyle değildi. Yalandı birçok şey. Bazen de yanlış anlaşıldığım oldu. Kırdım belki de birilerini. Kırıldım, incindim. İnandığın dağlara kar yağmak nasılmış bunu yaşadım. Şimdi ise, aşk mı dostluk mu diye sorma bana ne olur. Ben içinde dostluk sevgisi olmayan hiç bir şeyi istemiyorum. 

O çocuğu da götür dedim. Buralarda yalnız kalmasın, yazık etme.

“Bir yerlere sıkıştıracağız”, demen mutluluk vericiydi.

O çocuk bendim.

Bende özleyeceğim, dedim.

Sana aşkın bir  tanımını yapacak değildim.

Sen aşkı benden iyi bilirdin.

Ve görüştüğümüz ilk gün uzun uzun öpmek istiyordum.

2006 )

Yazar:  Mustafa Çifci- www.mustafacifci.com

 Not: Bu eser Mustafa Çifci’nin kitabından alınmıştır. Telif hakkı yazarına ait olup, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında her hakkı saklıdır. Yazarın yazılı izni alınmadan kopya edilmesi, çoğaltılması, dağıtılması, özet olarak belli bir bölümün başka yerlerde yayınlanması yasaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 297
: 523
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazılarında insanı derinden etkileyen yoğun bir duygusallık, hüzün, karamsarlık ve yalnızlık vard..