Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşk muhaliftir

Eskiden de sevgiler düşlerdim ben, şimdi de

Oysa aşk değil artık bir tutam gül ve leylak

Ağır kokularıyla ormanı kaplayarak

Yangınlar var dönüşsüz yolların bitiminde…

Robert Desnos

Şimdiye kadar herkes aşkı yazdı, söyledi, filme çekti. Fakat her yazış, her söyleyiş her film farklı oldu. Bunu da; “Aşk, bireylerde nasıl somutlandıysa öyle de ifadesini buldu.” şeklinde açıklayabiliriz. Yoksa zaten aşkın tek bir tanımı olsaydı: tek bir şiir, tek bir roman, tek bir film, tek bir resim yeterli olurdu. Herkes durduğu ve hissettiği yerden bakar, tıpkı benim gibi;

Aşk nedir? Aşk özlemektir, aşk uzakta olmaktır, aşk sınanmaktır, aşk fedakârlıktır. Özlemek, uzakta olmak, sınanmak ve fedakârlık varsa aşk vardır. Bu dört temadan kuşkusuz en az düşünüleni “uzak olmak” temasıdır. Eğer mesafe varsa, aşk vardır. Birleşme, kavuşma durumunda; zaman, aşkın katili olur. Ve böylece aşk biter, çıkar gider, artık dostluk, şefkat ve sevgi gibi kavramlar yer edinir.

Aşk aynı zamanda doğallıktır “seversin, kavuşamazsın, aşk olur” diyen çobanın dilinde şekillenir. Ya da yoğunluktur aşk, Orhan Pamuk’un dediği gibi ”aşk bir trende giderken, karşı yönde gelen trende sevgilimin olabileceğini düşünme hissidir.” Aslında bütün hissedişlerin temelinde hep imkânsızlık vardır. Belki de aşk metaforunu en çok besleyen şey imkânsızlıktır. Aşkı herkes farklı yorumlar o nedenle aşkın ne olduğunu geçip asıl soruları soralım.

Aşk kavuşmak mıdır?

Aşk bu sistemde yaşar mı?

Aşk, asla kavuşmak değildir. Aragon mavi gözlü sevgilisi Elsa’yı, Mayakovski L. Brik’i, Nazım ise Vera’yı hep uzakta oldukları zaman daha çok içselleştirmişler, hayata tutunacak bir imgeye sokmuşlardır aşkı. Eğer özlemek, beklemek, bağlanmak yoksa aşk olamaz. Bu üç kavram ise uzakta olmakla gerçekleşir. Ferhat’ın dağları delmesi de Şirin’e kavuşmak istemesinden, yani mesafeyi yok etmek istemesinden. O mesafe bitti mi, aşkı şekillendiren şeylerde biter. Aşk ehlileşmeye başlar önce, sonrada solup gider.

Bazen de yenilgiler aşkı biçimlendirir, birliktelikler bittiği zaman, terk edilen taraf(taraflardan biri mutlaka olacaktır) aşık olan taraftır. Çünkü terk edilen karşısındakini kaybetmenin verdiği zayıflıktan kendisini mağlup görür ve onu ulaşılmaz kabul eder. Bu kesin bir mağlubiyettir aynı zamanda kesin bir aşktır da.

Aşk bu sistemde ne yazık ki fazla yaşam alanı bulamaz. “aşk çıplak olmaktır” eğer insanlar aşkları için fedakârlık yapabiliyorlarsa aşk olur. Oysa Kapitalist sistemde fedakârlık, aptallıkla eşdeğerde tutulduğu için, bireyler sistemin mekanizması içinde yönlendirilir ve bu nedenle aşklar naylonlaşır, çekersin yırtılır. Sahici aşkların yerine, devasa magazin aygıtlarının yarattığı sanal aşklar önümüze mönü olarak konulmaya başlanır. Bu sahiciliğini kaybetmiş, kurmaca ilişki sıradan beyinlerimize aşk olarak şırınga edilir.

Aşk bireyseldir, iki bireyin öznellikleri içinde yaşanır, fakat toplumsaldır da. Çünkü değer yargıları, sistemin araçları aşkı çevreler, aşkta yaşandığı sürece bireylerden topluma bir şeyler katar. Aşk muhaliftir; değer yargıları ve sistemin araçları aşkla savaşır, bu yüzden aşk muhalif olmak zorundadır. Yoksa plastiktir.

Son söz olarak diyorum ki; 14 Şubat Sevgililer Günü, bırakın aşkı kirleten, yenidünya düzencilerinin günü olsun. Aşkı, tüketimi arttırmaya yönelik bir araç olarak gören bu pazar mantığı, her şeyi kirlettiği gibi aşkı da kirletiyor.

14 Şubat Sevgililer Günü, her şeyi bir günde tüketmeye alışkın beyazların olsun. Belki de onlar sevmeye sadece bir tek gün ayırabiliyorlar.

14.02.1998

 
Toplam blog
: 67
: 1679
Kayıt tarihi
: 11.08.07
 
 

Adıyaman'da doğdu. ilk ve ortaöğrenimimi yatılı bölge okullarında okudu. İzmir 9 Eylül İktisat Fa..