Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşk nedir biliyor musunuz?

Aşk nedir biliyor musunuz?
 

Aşk, biz insanların var olduğu ilk gunden belki de son gunumuze kadar bizimle yaşayacak, var olacak bir duygu, his, istem ve arzudur. Bu arzunun nasıl, niçin var olduğu konusunda bir çok spekülasyon yapılmakla birlikte; fenomenolojik açıdan aşk'ın ne olduğu konusunda pek doyurucu yaklaşımlara rastlayamıyoruz. Bunun nedeni, buyuk ihtimalle aşk duygusunun çok çetrefilli bir vaçheye bürünebilmesi, gizemli tarafının yoğun biçimde yaşanması ve en önemlisi bu istemin herkesçe farklı biçim ve boyutta yaşanmasından kaynakanıyordur. Ama sonuç itibariyle her akıllı canlı, yaşamının bir evresinde bu duyguya bulaşmakta, bu duyguyu hissetmekte, duyumsamakta, tatmakta; bazen bu duygu uğruna yaşamının hayati tercihlerini erteleyerek kritik dönüşümlerden geçmekte, butun guzel ve iyi seçenekleri bir tarafa atabilmekte, kendi yaşamının merkezini sadece bu duygu çerçevesinde oluşturmakta, sevdiklerini, arkadaşlarını, dostlarını bir kenara atabilmekte, onlardan uzaklaşabilmekte hatta unutabilmekte ve hatta bu duygu uğruna kendi canınına kıyabilmekte, yaşamını aşka endeksleyerek varlığını bu istemle koşullandırmakta...

Peki insan için bu kadar vazgeçilmez olan aşk'ın bir kimyası ve doğası var mıdır? Bu doğa, insanın var oluşuna ne kadar yakın/uzaktır? Başka bir deyişle aşk, yaşanması zorunlu mudur? Aşk, olmadan da yaşam paylaşılamaz mı? hayat devam edemez mi? Nedir bu kadar aşkı kutsallaştıran? Butun bu sorluarın cevabını duygusal temelden yola çıkarak sosyo-psiko bir açıdan ziyade sosyo-kültürel bir açıyla bakmak istiyorum..

Aşk, guzel, hoş, hiç bitmemesi istenen bir arzu. Bu doğru. İnsan surekli bu duygu yoğunluğunu yaşamak, tatmak ve devam ettirmek ister. Oysa bu mumkun olamamaktadır. Olsaydı aşkla evlenen çifler bir ömür boyu aynı yastıkta ömürlerini geçirir, istenmeyen ayrılıklar, boşanmalar olmazdı. İnanır mısınız aşık olup, aşkı için intihar etmeyi düşünen bir kaç yakın arkadaşımın evlendikten sonra, büyünün bozulduğunu ve hayal kırıklığı yaşadıklarını itiraf ettiklerinde çok da şaşırmamıştım aslında..neden...

Çünkü, aşk modern psikoloji formasyonu diliyle tensel ve tisel uyum ise de, bu uyumun belli bir aşamadan sonra çözulebildiğine tanık olabiliyoruz... Evet aşk, yaşanır, yaşanmalı, tatmalı ve elimizden geldikçe de bu duyguyu yaşamaya devam etmeliyiz...ama..ama şunun farkında olmalıyız ki, hiç bir his kalıcı, değişmez değildir. Her duygu geliştirilmediği sürece sönmeye, bakılmadığı sürece çökmeye, ilgilenilmediği sürece uzakaşmaya ve değer verilmediği sürece kaybolmaya yüz tutabilmektedir...o zaman aşk, her an geliştirilmeli, bakılmalı, öteye ötelere göturulmeli, onarılmalı, ilgilenilmeli, sevgiyle yetiştirilmeli kısaca aşkı buyutmeliyiz kuçuk yureklerimizde...bazen sığmamalı o yureğe, taşmalı, kabarmalı, kendini tutmamalı, konuşmalı, etrafına gulucuklar atabilmeli, önunde durmamalı, ket vurmamalı, sevmeli ve sevilmeli...o zaman aşk aşk olmaya başlar,,,,

Aşk, karşı cinse duyduğumuz insani bir yakınlık hissi olmakla birlikte gunumuz modern toplumlarda nasıl işlendiği, üretilip yeniden payaşıma sokulduğu konusunda da pek tartışma konusu olmaz. Aşk, artık fabrikalarda üretilen mamuller gibi yeniden imal edilen bir duygu, pazarlanabilen bir meta, tuketilen bir nesne haline gelmiştir. Başta değer alanı olmak üzere her turlu duyguyu kapital surece sokan liberal felsefenin aşka biçtiği roldur bu..üretmek ve tüketmek..insanlar gunumuzde nasıl aşık oluyorlar sorusunu kritik etmeye çalıştığımızda bunun özellikle medya tarafından nasıl işlendiğini rahatlıkla görebiliriz.

Aşk, modenizmin estetik felsefesine uygun biçimde insan mantığının emrine amade edilmiştir. Gönulden alınarak aklın sınırlarına hapsedilen aşk, artık kendi özünü başka bir deyişle MİSTİSİZMİni de kaybetmiştir. Çünkü aşk, artık somut bir forma, nesneye indirgenerek herkesin alması gerektiğine, bulaşması gerektiğine ve yaşaması gerektiğine ama istenilen biçimde (tuketilerek) olması gerektiğine inandırılmıştır. Dolayısıyla büyüsünü kabeden aşk, artık ilk görüşte parlayamamakta, ilk göz ağrısıyla ortaya çıkamamktadır. Aşk, kapitalist sistemin çarkları arasında sanal alemin flatformlarında, web sitelerinde alınıp satılan bir meta olmaktadır. İnsanlar artık istediği aşkı satın alabilmekte, alıp satabilmekte kullanıp atabilmekte, hatta kiralayabilmekte istemediğinde başka bir pazara sunarak muzayedeye koymakta ve ilgisini kesebilmekte...ne de olsa başka bir yerden başka bir aşkı rahatlıkla satın alabilmekte...Oysa aşk bu mudur? bu mu olmalıı? benim idealize etmek dışında düşlediğim ve hep olmasını istemek dışında olduğunu duşunduğum aşk, satılamaz. Aşk bir kişinin benliğine işlenmiş nakış gibidir. veya olmalıdır. Onu oradan alıp sökmek herkesin harcı olmamalı. Aşk satılamaz, metaya konu edilemez, çünkü aşk soylu bir duygudur. Ancak yaşanır, ancak yaşatılır....bir ok gibi gözlerden fışkırmalı, yıldızlar gibi parlamalı ve kalpte durmamalı, kalple birlikte atmalı, kalple dans etmeli, coşmalı serin sularda atlayan balıklar gibi....aşk ama orda durmalı...

Aşk' a dair söylenmiş ne varsa bir kenara atıp şöyle bir düşünmeliyiz...biz gerçekten aşkı doğasına uygun yaşayabiliyor muyuz? Ona doğasına uygun değer verip buyutebiliyor muyuz?, besleyebiliyor muyuz? biz gerçekten sevdiğimize aşık mıyız? Bu soruyu yeniden kedimize sormalıyız bence...Sokrates'in dediği gibi "sorgulanmamış bir yaşam yaşanmamıştır" yaşanmaya değmez...Allah aşkına öye değil mi?

 
Toplam blog
: 7
: 925
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

33 yaşında, akademisyenim. Güncel siyasal, toplumsal ve kültürel yaşama ilişkin gelişmelerle ilgilen..