Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşk örtülü gezer

Aşk örtülü gezer
 

Aşk çıplak gezer demişti Ahmet Altan, bense tersini iddia ediyorum. Aşk örtülü gezer.

Hem de tam tesettür halinde, öyle ki Afgan Burka’sı bile yanında dekolte kalır.

Aşk perdeyi aralama oyunudur, bir açıp bir kapanan yüzdür. Tüm çıplaklığı ile kendini koyduğunda, aşk size bir Tren düdüğü çalıp, Haydarpaşa garında elinde bir buket gül ile bekleyen sevgili’ye veda eder.

Aşkın tarihine, ortaya çıkışına onu yaratan toplumsal şartlara baktığımızda hep şunu görürüz.. Aşk hep yarı şeffaf bir tül perdeden bakar size deniz gözleri ile. Çünkü aşk denilen o şuh dansöz iki şeye dayanır. Gizem ve Mesafe. Bunlar olmadan olan şeye aşk demek hayli zordur kanımca.

Gündüz Vassaf gibi aşk için totaliter diyebilirsiniz, haklısınızdır da ama kim dedi ki aşk demokrattır diye.Tersine aşk despot bir aile babası gibidir, ya kurallarına uyarsınız ya da evi terk edersiniz.

Aşk bir kez yüreğinize yerleşti mi kendinden başka hiçbir şeye tahammül göstermeyen huysuz ve bencil bir ihtiyara dönüşür. Aşk konukluğu kabul etmez, o sadece ev sahibi olur, hem de her ay kapınızı çalıp kirasını isteyen sinir bozucu bir ev sahibi gibi.

Despot bir Hükümdar olarak aşk bir kez yüreğinize yerleşip, evin tüm mobilyasını tepeden tırnağa kendi zevkine göre değiştirdikten sonra, sıkıyönetim yönergelerini aratmayan yönergeleri ile buyurur size. Kendi kurallarından başkaca hiçbir kural tanımayan biridir o..

Kim yüreğinize atını bağlayan bir gazi gibi sınır boylarına huruç eden sevgiliden daha despot olabilirki. Onun tüm kaprislerine boyun eğer, onun gönüllü kulu, kölesi olmakla kalmaz, dahası bu buyrukları seversiniz de. Bütün bunlar olurken de bir an olsun sevgilinizin despot biri olduğunu düşünmezsiniz.

Bir düşünün onun mutlu olması, gülmesi, sevinç duyması için her şeyi yapamazsınız, onu görebilmek için nice şeyi feda etmezsiniz Onun için nice şeyden vazgeçmez misiniz. Eğer cevabınız hayır ise sizinki, sevgi, hoşlanma, beğeni ya da bir başka duygu olabilir ama aşk değildir. Çünkü Aşkın yasası adanmaktır.

Doğu hikayelerini okuyanlar bilir aşk için anlatılan çok ünlü iki hikaye vardır. Biri Bülbül ile Gül, diğeri Mum ile Gece Kelebeği (Pervane) hikayeleridir.[1]

Bu hikayelerin temel mesajı Aşığın Aşık olduğu kişide kendini yok ederek onda yaşamaya devam etmesidir. Adamaktır aşk, fedakarlıktır, feda edilmeyen şeyler yoksa kıymeti yoktur aşkın. Böyle söyler bu hikayeler, dinleyen yürek kulaklara.

Gerçekten de aşık insan tepeden tırnağa aşk kesilir, hayatının her anı aşkla dolar. Sevgilinin uzak diyarlardan taşan bir nehir gibi süzülen silueti bir an olsun çıkmaz aklından. Onu düşünemediği bir an, onunla geçmeyen zaman yok gibidir. Ondan uzak düştüğünde hayatı tüm anlamını yitirir. Bu yüzden sevgili ile geçen her an, zaman durur. An bir gölge gibi uzar da uzar.

Biliyorum çoğunuz bu söylediklerime itiraz edeceksinizdir. Bu yazdıklarımla belli bir aşk imgesini genelleyerek aşkın temsili kıldığımı söyleyeceksinizdir. Eyvallah. Zaten ben de aşk için tüm bu yazdıklarıma dı ile kayıt düşüyorum. Çünkü geçmiş zaman kipi olmadıkça zamana düşülen bu kayıtlar şimdinin içinde soluklaşabilirler.

Nil Karaibrahimgil son albümünün hit adayı olmaya hazır bu mudur adlı şarkısında modern zamanlarda aşkın buharlaştığını söylüyor. Bence tamamen doğru.
Aşk daha doğrusu romantik aşk imgemiz yaşadığımız çağa ayak uyduramadı.

Her şeyden önce Romantik aşk ve onu esin kaynağı Mistik aşk başka zamanların eseri. Romantik aşk insanların birbirleriyle çok içiçe olmadığı bir zamanlarda uç verdi.

İster doğulu mistik aşk, ister batının şovalye aşkı imgesi olsun, her ikisinde de ortak öge sevgilinin ulaşılması zor olmasıdır. Öyle flört etmek, birbirini tanımak için zamana yayılmış beraberlik yaşamak hatta sevişmek mümkün olmayan şeylerdi.

Sevgili tanıdığımız hakkında çok şey bildiğimiz kişi değildir. Daha çok kafamızda yarattığımız imge ile varolan, gizemli ulaşılması çok zor ve birlikte olunacak zaman da hayli kısıtlı olan kişidir. Dolayısıyla aşkın alevini tutuşturan tam da budur yani gizem.İkincisi aşkı şiddetlendiren kavuşmanın zorluğudur. Ya toplumsal konumundan gelen engel, ya da toplumsal ahlak yargıları, gelenekler vb.leri sevgiliye ulaşılmasını zorlaştırır. Aradaki zamansal mesafeye paralel aşkta şiddetlenir.

Modern toplum tüm bu mesafeleri kaldırdı, cinsiyetler arasındaki hiyerarşiyi belli bir ölçüde kırdı, aşkı demokratikleştirdi. Şimdi değil gizem ve kavuşma zorluğu, iyice tanımadığımız, flört etmediğimiz ve hatta olanak olursa sevişmediğimiz kişiye aşk filan duymayız. Hiç kuşkusuz ahlak kurallarının tüm gücü ile hüküm sürdüğü ortamlarda bu söylediklerimizin zorlukları mevcut.Ancak eğitimli orta sınıf için aşk ve cinsellik bir bütün ve flört işin doğası.

Artık aşk bir cep telefonu ya da SMS uzaklığında. Birlikte geçirdiğimiz zaman ise bir hayli fazla olabiliyor. Kısacası artık birliktelikleri modern zamanların “aşk” benzeri taklitlerini uzaklık, mesafe, gizem değil yakınlık belirliyor.

Tüm bunlara seçenek çokluğu da eklenebilir. Özellikle de hâlâ kadının seçici olma gücünü elinde tuttuğu ülkemizde. Sonuçta ulaşılabilir kadın da, erkek de daha fazla. En imkansızlar bile sanal flört siteleri ile kendilerine birden çok sevgili edinebilir.

Aklımız, zihnimiz saldırgan görüntüler baştan çıkarıcı olanaklarla kolayca kaymaya hazır.

Bunlar işin toplumsal hayatla ilgili kısımları. Bir de teknikle ilgili bir boyut söz konusu. Yaşadığımız zaman müthiş hızla akan bir zaman. Adeta sonsuz bir şimdi de yaşıyoruz. Haliyle geleceğe de beklemeye de tahammülümüz yok. Hemen şimdi her şeyi elde etmeye çalışan bir tüketici sabırsızlığı egemen hayat ritmimize.

Oysa aşk beklemeye, sabretmeye zamanı uzun kullanmaya dayanıyordu.

Bir toplumbilimci uzun vade yok artık diyor. Hepimizin bir koleksiyoncuya dönüştüğünü ve daha çok zevk, heyecan, haz biriktirme peşinde olduğumuzu, bunun da bizi fırsatları kaçırmamaya koşullandırdığını söylüyor.

Bundan dolayı artık an var. Zaman ondan oluşuyor. O an bir şeyler oldu oldu, olmadı bir daha o fırsatları yakalamak olanaklı mı bu belli değil. Kesinlik değil olasılıklar var.

İşte bütün bunlardan dolayı yaşadığımız zamanda romantik aşk buharlaştı. Bizse onu anılarıyla yaşıyoruz. Ve anıları romantik aşkın kendisi sanıyoruz.

[1] Bu hikayeler şöyle.

Gül ile Bülbül: Bahçenin birinde bir bülbül yaşarmış. Bahçede birbirinden güzel çiçekler yaşarmış Bülbül onların hepsine şarkılarıyla eşlik eder onlar da kokuları ile selamlarlarmış bülbülü. Derken bir gün bahçe de bir çiçek açmış. Bülbül bu goncaya bakmış ve çarpılmış. Artık ondan gayrısını görmez olmuş gözleri. Her gece aşk nağmeleri ile aşkını tüm dünyaya çığıran Bülbül, gülün bundan fena halde utanmasına neden oluyormuş. Gonca beyazken bülbülün bu umarsız hali karşısında utancıdan kızarak pembeleşmeye başlamış. Bu durum Bülbülün aşkının daha da şiddetlenmesine yol açmış. Bülbül sevgilisine öylesine tutkuyla bağlanmış ki onsuz bir an bile geçiremiyormuş. Bir gece Bülbül sevgilisiyle bütünleşmek istediğini söylemiş. Ancak gül bunu imkansız olduğunu dikenin onun küçük yüreğini paramparça edeceğini söylemiş. Bülbül buna aldırış bile etmemişi ve sevgilisin yanına sokulmuş sokuldukça sokulmuş sonunda diken küçük yüreğine batmış gerçekten de. Son bir seranadla elveda eden bülbül sevgilisi ile bütün olduğu için mutluymuş. Sabah olduğunda bahçenin ortasında göreni mest eden kokusu ile dünyalara nam salan kıpkımızı bir çiçek herkesi kendine hayran bırakmış. Kimseler gülün dibinde yatan bülbülü fark etmemiş bile.

Mum ile Pervane: Ülkenin birinde pervane adlı prens dinlediği bir hikayeden sonra Şem adlı güzele aşık olur herkese sorar ve onun hakkında bilgi toplar ve yola çıkmaya karar verir uzun bir yolculuktan sonra Şemin yaşadığı yere varır Şemi görmek için kapısında bekleyenlerin korkularını görür kendisi de korkar ama bu korku onun aşkını daha da büyütür Şem görenin yaşayamayacağı onun ateşine kimsenin dayanamadığı herkesin bağırarak kaçtığı söylenir. Pervane bütün dayanıklılığını toplar ve Şemin huzuruna varır Şemin ışığı ve ateşi karşısında bağırma isteği duyar ama kendini tutar fakat aşk sarhoşluğu onu öyle bir yakar ki dönmeye başlar ve dayanamaz kendini ateşin içine bırakır mutlu bir şekilde ölür

 
Toplam blog
: 44
: 809
Kayıt tarihi
: 06.06.07
 
 

Sosyoloji ile ilgili olarak Birikim, Üç Ekoloji, Birgün Gazatesinde çeşitli yazılarım çıktı. Ayrı..