Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşk savaşa dönüşürse...

Aşk savaşa dönüşürse...
 

Aşkı karşılıklı olarak meydan muharebesine dönüştürmüş gidiyoruz milletçe... Hep savaş, hep savaş. Peki ama nereye kadar?

Biriyle tanışırsınız, beğenirsiniz. Hatta bir de bakmışsınız ki aslında beğenmenin de ötesine geçmişsiniz, aşık olmuşsunuz. Bu yazıda aşkı uzun uzun anlatmayacağım, her zaman anlattıklarımdan farklı olmayacak çünkü.

Sıra gelir, onun da sizden etkilenip etkilenmediğini öğrenmeye. İşte, ilk savaş burada başlar. Ya birbirinizden etkilendiğinizi saklamaya çalışırsınız, ya da bunu belli etmek için birbirinizle yarışırsınız. Ama ne olursa olsun, önce o söylesin çekişmesi olmadı mı olmaz.

Eveet, aşıkmış işte ve başladı ilişki... Şimdi de birbirinize ezilmeme savaşı başladı, hadi bakalım. İki gün önce ölüp bittiğiniz kişiye, bir gelse, bir dokunsam dediğiniz ve bunu da derken tüm yelkenleri Titanic' in yanına gönderdiğiniz o kişiye karşı gardınızı alırsınız hemen. Cebe girdi ya nasılsa, o kadar da taviz vermenin anlamı yok. Dün, sevdiğinizi belli etmek için ölüyordunuz, bugün de "cool takılma" zamanıdır. Sahip olma egonuz tatmin olmuştur artık, onun için o yangınlar yerini korlara bırakır. Ayaklar yere basar ve ilişkiye hakim olan taraf olunmalıdır ilk etapta. E, ne de olsa nasıl başlarsa öyle gider. Özgürlüğünüzü yitirmemek için savaşırsınız.

İkinci round da kazanıldıktan sonra sıra gelir onun özgürlüğüne el atmaya. Neredeydin, n' apıyorsun, kiminlesin... Kıskançlık temalı bir üçüncü round. Biraz kıskanç hatta hafiften psikopat olunmalıdır ki bir yere gideceği zaman eğer size danışmaz ya da sizi de davet etmezse " başına ne geleceğini bilsin", değil mi ya?

Aynı etapta bir sonraki hedef, onun arkadaşlarıdır. Alırsınız cep telefonunu, adını mı beğenmediniz? Sil! Karşı cinsten mi? Sil! Sizin beğenmediğiniz biriyle görüşsün sıkıyorsa...

Bakımlı olmadığında kızar, kendine baktığında da kıskançlık krizi geçirirsiniz. Niye bugün bu kadar şık bu şimdi? Parfüm şişesini üstünde mi kırdı ne? Bak bak, saçlar da kuaförden çıkmış gibi... Sorarım ben bunun hesabını; şeklinde...

Artık o aşık olduğunuz kişi olmaktan çıkar, ilişkiniz tuhaf bir boyut alır ve aşkın en büyük düşmanı olan yalan işin içine girer, üredikçe üremeye devam eder.

Ya diğer taraf ne yapar? Bana saldırana ben de saldırırım ya da savunmaya geçerim diyecektir elbet. Oysa bıraksanız da şu aşkı temiz temiz yaşasanız, onun güzelliğinin tadına varsanız, olmaz mı?

Aşkı mahvetmeyin. Rekabet ortamına dönüştürmeyin. Siz aşıksınız yahu, ne düşman ne de yenilmesi gereken birer rakip... Tutuldunuz birbirinize, vuslata erdiniz. Başka insanlar da vardı etrafta ama siz birbirinizi seçtiniz. Çünkü birbirinizi beğendiniz. Neden beğendiğiniz şeyi çirkinleştirme çabasındasınız? Bırakın, siz tutuklamayın onu, demir parmaklıkla örmeyin etrafını. Bırakın, sadece aşkın kollarına bırakın kendinizi, aşk zaten o tutukluluk halini onun içine düşürür, zevkli hale getirir.

Ama olmuyor değil mi? Olamıyor. Siz aşkın saflığını yaşamak isteseniz de bırakmıyorlar. En başta o bilmiyor savaşmadan sevişmeyi... Onun için de ya fazla aşık olmanızdan sıkılıyor ya da serbest bırakmanızdan. Ya gurursuz oluyorsunuz onun gözünde ya da ilgisiz. Sadece aşık olabileceğiniz aklına bile gelmiyor.

Düşünüyorum da, aşk kadar saf ve güzel bir şeyi neden doyumsuz insanoğlunun eline vermiş ki Allah? İşte, kulluğun acizliği de bu, düşün düşün bulamıyorum bir türlü, her ne kadar doğru bir gerekçesi olduğunu bilsem de...

 
Toplam blog
: 132
: 2482
Kayıt tarihi
: 24.09.06
 
 

Dünyayı, yaşamayı ama adam gibi yaşamayı, arkadaşlığı, dostluğu ve en önemlisi çocuğumu, müziğimi..