Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '12

 
Kategori
Edebiyat
 

Aşk sen nelere kadirsin!

Aşk sen nelere kadirsin!
 

Aşk, Allah’ın insana bahşettiği en büyük armağan, cennetten esen bir rüzgârdır.


Eflatun, aşkı "Doğumsuz, ölümsüz, artmaz, eksilmez bir güzellik" olarak tanımlar.

Mevlânaise bir deyişinde aşkı şöyle tarif eder:

"Bahtı yâver ve talihi kutlu olan, bilir ki, akıl ve mantık taslama İblis’ten, aşk Âdem’dendir."

Gerçekten, evrende en çok aranılan arzu edilen şey belki de budur.

Âşık, hiçbir nedenin arkasına sığınmadan doğruyu söyler, onun sözüne inanılır, itimat edilir. Zira bu inanılmaz güzellik, farkında olmaksızın kalbini sarıp sarmalamış, onu arıtmıştır. Aşk, alışık olduğumuz "sakin hayat" modeline uymaz. Kiminde hırçınlık ve cesaret, bazılarında ise sabır, tepkisizlik, sukut haliyle kendini gösterir.

Hatıralar, ebedi ayrılıklar, acılar, aşk denen olguyu ortadan kaldıramaz, etkileyemez.

Aşk, bize ne yapmamız gerektiğini hatırlatır, yerine göre hareket etmemizi söyler, rotamızı çizer. Âşık olan, sevdiğinden bağımsız bir düzen izleyemez. Her istediğini yapamaz, esasen yapmak istediği bir şey de yoktur.

Hedefi, kuşkusuz, sadece sevdiğidir.

"Aşk, hiçbir şeyin artık eskisi gibi olamayacağını net bir şekilde açıklar."

Aşığın yaptıkları delilikle anlatılır. Derler ki, aşkın gözü kördür!

İşte bu tarif ona uyar.

Dünya hayatı, maddi koşullar Âşık olan için asli bir değer değildir. Onun bakış açısında tüm değerler bir anda anlamsız hale gelebilir. Bu bakımdan tutkuyu, hatta sevgiyi aşkla karıştırmamak gerekir. Sevgi ve tutku birbirine yakındır, ama aşk, aralarından sıyrılıp çok farklı bir konum oluşturur.

Yunus Emre, bakın aşka nasıl değiniyor:

" Vücûd cübbesin aşk ile çâk et/ Dalagör kim ummânı aşktır."

Miskin Yunus, beşeri duyguların, yorumlar ve değer yargılarının parçalanıp yok edilmesini salık verirken, aşk deryasına kavuşmanın da ancak bu şekilde olabileceğini ifade ediyor.

Aynı duyguyu paylaşanlardan biri de Muhammed İkbal’dir. Onun da, aşk ile ilgili görüşleri şöyle:

"Aşkı göreve çağıran gönüller, aynı zamanda

Aşkı anlatırlar;

Gel ey Aşk! Ey gönlümüzün remzi, manası.

Gel ey bizim tarlamız, mahsulümüz.

Gel! Balçıktan yaratılan insanlar artık

Eskidiler, köhneleştiler.

Gel! Çamurumuzdan yeni bir insan yap."

Aşkla ilgili çeşitli sorular sorabiliriz.

Aşk, biyolojik bir temele dayanır mı?

Yaşlı bir insana âşık olunabilir mi?

Önce şunu itiraf etmeliyiz: Aşkın temel nedenlerinden biri uyumdur. Bir kıvılcımla, bedensel-ruhsal çekicilikle başlar, yoğunlaşır, doruk noktaya ulaşır.

Yaşlı bir insana âşık olunamaz diye bir kayıt yoktur. Bir erkeğin diğer bir erkeğe âşık olması da olasılıkların arasında yer alır. Zira bu paylaşımın cinsiyeti olamaz. Mevlâna ve Şems, Yunus ile Taptuk Emre bunun tipik örnekleridir.

Aşkta mutlaka cinsellik aramak, bedensel zevklere olan düşkünlüğün eseridir ki, bu durumun bahsini ettiğimiz nitelikle bir ilgisi yoktur.

Âşık olan, "ben çok sevdim, Âşık oldum" demez. Duruşu farklıdır. Ama hissiyatında neler olup bittiğini kimse algılayamaz, değerlendiremez.

Hayatın anlamı, ömründe bir kere dahi olsun bu duyguyu yakalamakla mümkün.

İnsanlar her şeyden vazgeçebilir, yemeden içmeden kesilebilir, ama aşkından dönemez. Onu ölümsüz yapan da budur.

Aşk satın alınamaz, ısmarlanamaz. Uğraşarak elde edilemez. Ne yalan söyleyeyim, o aramakla bulunacak bir şey de değildir.

Şayet size aşk bir gün gelip kapınızı çalarsa onu reddedemezsiniz. Ona ısındığınızda çok farklı bir insan olup çıkar, şaşkın bakışlarla; "Ya ben bugüne değin hiç yaşamamışım" dersiniz.

Aşk, Allah’ın insana bahşettiği en büyük armağan, cennetten esen bir rüzgârdır.

Şu dörtlük de bunun en güzel kanıtı oluyor:

"Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin

Tekkede, manastırda eremezsin.

Bir kez sevdin mi dünyada,

Cennetin, cehennemin üstündesin…"

AHMED F. YÜKSEL 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..