Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşk teknik bir hadise!

Aşk teknik bir hadise!
 

Aşk nedir? Acaba aşk insanın kendi kendine büyüttüğü bir olgu mu yoksa gerçekten de insana yapışıp çıkmayan bir tümör misali bir illet, önüne geçilemez bir şey midir?

Aşk hakkında asırlardır sürekli birşeyler söylenir durur. İşin ilginci de bu düşünceler bir çemberin içinde dönüp durmaz, hergün farklı birşey düşündürtür insanlara. Birine aşık olunur ve sürekli o düşünülür. Gelecek hakkındaki tüm planlar ona göre yapılır, gelmezse deliye dönülür, sevmezse kahrolunur. Kimyası araştırılır, delilikle aynı olduğu tespit edilir. Peki ama gerçekten insan isterse aşık olmayı engelleyebilir mi? Aslında aşk, ihtiyaçtan doğan birşey midir? Aşka ihtiyaç duyan kişiler midir aşık olanlar yoksa aşk yakalar mı denildiği gibi?

En güzel şarkılar aşk şarkılarıdır. En güzel aşk şarkıları hasret kokanlardır. En bilinen aşk destanı Leyla ile Mecnun' un aşkıdır. Aşk, insanın kendine çektirmekten zevk aldığı bir eziyet midir?

En güzel sevişmeler aşıkken olanlardır. Peki neden insanlar dokununca aşkın bittiğine inanırlar? Aşık olduğun kişinin gözlerine bakabilmek, bir kez bile olsa ona dokunabilmek, şefkatli kollarında huzur bulmak... Bunun hazzı başka hangi şeyde vardır? Peki ne olur da bir süre sonra o dokunuşlar alışkanlığa dönüşür? Neden ulaşılmaz her zaman daha çekici gelir? Acaba Melekler Şehri filminde o final yaşanmasaydı bu aşk bile bir süre sonra sıradanlığa mı dönüşürdü?

Bilmiyorum. Gerçekten, itiraf etmeliyim ki bilmiyorum. " Aşk teknik bir hadisedir". Bu lafı bir reklamda duydum ilk kez aylar aylar evvel. O zamandan beri açıkçası kafamı kurcalayan bir soru olarak hala gündemimi işgal etmekte. Aşk teknik bir hadise mi sahiden de? Eğer biz yaratıyorsak aşkı, neden bu kadar eziyet ediyoruz kendimize peki? Neden aşık olduğumuz kişinin çirkinliklerini göremiyoruz? Ya da neden daha önce göremiyoruz da sonradan gözümüze batmaya başlıyor?

Acaba insanın aşk diye nitelendirdiği duygu beklentileriyle mi doğru orantılı? Bir ilişkiden ne bekliyorsak o özelliklere sahip olan birini gördüğümüzde ona aşık oluveriyoruz belki de. Çünkü onun bizim olması gerektiğini düşünüyoruz. O iyi özelliklere odaklandığımız zaman da aslında normal şartlarda kabul edemeyeceğimiz özelliklere bile haizse görmezden geliveriyoruz. Ama birgün, o istediğimiz özelliklere sahip olduğunu sandığımız kişinin aslında onları bir süreliğine kiraladığını, bunlara sahip olmadığını gördüğümüz zaman da hayal kırıklığına uğruyor ve özümüze dönüyoruz. Özümüz de bize tek tek arşivinde biriktirdiği dosyaları gösteriyor ve biz de daha önce göz ardı ettiğimiz o kabul edilemezleri gördükçe önce kendimize sonra da ona hayret ediyoruz. Kopmalar başlıyor. Bir günde sekiz on kere sesini duymadan rahat edemediğimiz o kişinin hayali bile tahammül edilemez geliyor bir süre sonra. O yakışıklı sandığımız kişinin aslında doğduğundan beri kocaman olan burnu batmaya başlıyor gözümüze, inci sandığımız o dişler bir anda sararıp soluyor.

İşin bir de aşkı önleme tarafı var. Ama 25 yaş altındakiler hiç heveslenmesin çünkü belli bir olgunluk evresinden geçmek gerekiyor bunu becerebilmek için. Diyelim ki hayat görüşü, statüsü size kesinlikle uygun olmayan birini sürekli düşünmeye başladığınızı farkettiniz. Ne yapıyorsunuz? Hemen onu aklınızdan uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz. Çünkü deneyimlisiniz, biliyorsunuz ki bu aşk yaşanırsa ve ilişki halini alırsa sizi çok mutsuz edecek. Unutuyorsunuz, ciddiye almıyorsunuz belki de. Yeni bir aşk geliyor sonra. Sizin kriterlerinize uygun olan biri. Öteki aklınıza bile gelmiyor. Hatta size uygunluğu doğrultusunda daha da bağlanıyor, dünyayı daha da fazla karşınıza alabilecek gücü buluyorsunuz. Onun size karşı hissettiği duyguları bilemedikçe deliriyor, öğrendiğinizde ise eğer bu duygular olumluysa daha da çılgına dönüyor, yok olumsuzsa çılgın ötesi oluveriyorsunuz. Adına karasevda denilen şeye tutuluyorsunuz. Peki hiç düşünüyor musunuz, aslında karasevda denen şeyin egonun bir oyunu olduğunu? Belki de ona ulaştığınız zaman hiç de o kadar çok sevmeye değer biri olmadığını göreceksiniz. Ama egonuz ona sahip olamadığınız için sürekli oynuyor sizinle.

Halbuki şöyle yapsak; birinden hoşlansak ve şartlarına baksak. Onun aşkımıza karşılık verip veremeyeceğini tartsak. Karşılık bulunca da şartlar elverişliyse aşık olsak, ten uyumu da varsa sonsuza dek mutlu mutlu yaşasak... Olur mu ki? Olmaz mı? Adı aşk olmaz mı bu teknik hesabın?

Aşk bir kimya. Bu kimyaya sevgiyi karıştırabilmeyi becerebilenler mutluluğu yakalayabilenlerdir. Platonik aşkların hepsi hikayedir. Asıl önemli olan insanın ne istediğidir. İstekler, ego sonucunda oluşur ve aslında gönül dediğimiz egomuzun kılık değiştirmiş halidir. Aklınızı çeler, siz de zaten dünden razı iseniz aşık olursunuz. Yani aslında Çelik haklıdır; aşk teknik bir hadisedir...

Yoksa değil midir!?

http://biryardimeli.bz.tc

 
Toplam blog
: 132
: 2482
Kayıt tarihi
: 24.09.06
 
 

Dünyayı, yaşamayı ama adam gibi yaşamayı, arkadaşlığı, dostluğu ve en önemlisi çocuğumu, müziğimi..