Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Aşk üzerine bir sorgulama

Aşk üzerine bir sorgulama
 

Aşk denilince nedense olumsuzluğu içinde taşıyan ve öznesi, nesnesi, yüklemi bu üç harften oluşan olumsuz bir tümce geliyor insanın aklına.

Çünkü aşık olan insan mağdur, dalgın, kendinden geçmiş, acınası görüntüler veren bir insandır. Davranışlarıyla iyice belli eder içindeyi yıkıntıyı. Bir kavuşamamanın burukluğu vardır. Kavuşmak hep bir özlemdir. Ve belki de aşkın kendisidir bu özlem. Evet, aşk özlemdir, özlemin kendisidir aşk. Aşkın büyüsü de bu özlemin artan boyutuyla birlikte özleme yapılan eklemeler ve yüklemelerdir. Olmayana, hiçliğe yapılan yüklemelerdir.

Kendini ifade edememe, sevilene kendini fark ettirememe kaygısıdır kimi zaman aşk. Ne zamanki sevilene yaklaşılır, sevgi ona iletilir, “ seni seviyorum” denilir; sonun başlangıcı da gelmiş olur.

Evet, “seni seviyorum” demek, bu iki sözcüğü bir çırpıda ya da ıkına sıkına bir şekilde sevgiliye söylemiş olmak, aşkın bittiğinin müjdesidir artık. Hele de sevilen, sizin içinizden akıp gelen o büyülü sözcükleri duydukça size hayran oluyorsa ve siz iyice coşup havalanıyorsanız, sözcükler akıp geliyorsa içinizden , aşka rahmet okumanın tam sırasıdır. Çünkü aşk o sözcüklerdir. O sözcüklerin sizin içinizdeki esaretiydi. Sevgiliyi düşünürken oluşan bu sözcükler, size ait değillerdir. Sevgiliyi düşünürken oluştukları için sevilene ait olmuşlardır fakat anavatanları olan sevilende değil, sevenin içinde birikmişlerdir. Tek arzuları , sevilenin kendilerinden haberdar olmaları ve bir şekilde sevgiliye kavuşmalarıdır. Sevenin dudaklarından sevilenin kulaklarına girerek , kendi ülkelerine kavuşmuş olmalarıdır bütün arzuları. Oysa, henüz sevenin içinde esir durumdadırlar. Her ne kadar seven yarattıysa da bunları, sevileni düşünerek yarattığı için, kendilerini sevenden çok sevilenin bir parçası, sevilenin yavruları olarak görüyorlardır ve bir an önce yurtlarına kavuşabilmenin özlemiyle yanıp tutuşuyorlardır.

İşte aşk acısı dediğimiz şey, kendi sahipleri olan sevilene kavuşamamış bu sözcüklerin ağlayıp sızlanmalarının sevenin yüreğinde yaktıkları şimşeklerdir. Ve özlemlerin boyutu arttıkça, kavuşma imkanları azaldıkça, şiddetlerini iyice arttırarak şaşkına çevirmektedirler seven kişiyi. Ne zamanki bir yolunu bulup, o ünlü iki büyülü sözcüğü , “seni seviyorum” demeyi başarırsa, barajın önü açılmış olur. Seni seviyorum sözcükleri ; sevenin içinde doğup büyüyen, sevilene ait sözcüklerin önünde duran büyük bir barajdı. Ne zaman bu iki sözcük sevilene ifade edilmeye başlanıldığında, barajın kapakları açılır, biriken bütan sözcükler son hızla ve can havliyle ama neşe içinde akıp geleceklerdir artık. Seven, sözcüklerin bu çılgın akışından heyecan içinde diliyle yakalayıp sevgiliye ifade etmeye çalıştıkça büyülenmiş bir şekilde sevilen de heyecanlanarak kabul edecektir bu yetim sözcükleri anavatanlarına. Sevenin yüreğinden gelip ağzıyla ifade ettiği bu sözcüklerin, sevilenin kulağından geçerek anavatanlarına aktarma süreci de; biriken sözcüklerin miktarı ve özlemin şiddetine göre cicim ayları dediğimiz belli bir süre sonunda sona erecektir. Artık sevilen rahatlamıştır. Emanetleri, yetimleri sahiplerine sağ salim teslim etmenin büyük huzuru, mutluluğu vardır.

Sevilen ise, başka bir ülkede doğmuş ama ne tuhaf kendinin olan bu sözcüklere kavuşmanın mutluluğu ile onore olmuş, gururlanmıştır. Sevilen bu sözcükleri dinlerken, seven de aktarırken oluşan büyülü ortamı birlikte yaşamışlar ama, biriken sözcüklerin bitmesiyle birlikte yeni bir dönem başlamıştır artık.

Daha önceleri sevilenden habersiz olarak ama sevilen düşünülerek sevenin içinde oluşan bu sözcüklerin yerini artık, sevenin ve sevilenin birbirlerini tanıdıktan sonra, ikisinin de farkında oldukları sözcükler alır. Ve içeride fazla birikmeden, hemen karşılıklı aktarıldıkları için, içeride hasar yapmadan çıkacak ve sevene bir sıkıntı vermeyeceklerdir.

Sevgililer birbirlerini tanıdıktan sonra da, halen aşkın sürdüğünü söylerlerse, doğrudur. Ama şu farkla; sevenin sevilene ilk söylediği “ seni seviyorum” sözcükleri ile birlikte o an, o saat aşk ölmüştür.. O yeni başladıklarını sandıkları aşk ölmüştür. El Fatiha!..Ve aşklarının sürdüğünü söylemeleri ise, rahmete kavuşmuş aşkın 7’si, 40’ı, 52’sini yapmalarıdır aslında farkında olmadan. Ve merhumun sen-i devriyesinde belki de başka aşklara yol almışlardır bile. Eğer birliktelik halen devam ediyorsa, bu aşktan değil, birbirlerinin huyunu suyunu, kişiliklerini tanıyarak sevmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu sık sık olmayabilir. Çünkü aşk denilen durumda, sözcükler sevilenin değil sevenin içinde biriktikleri için, tek arzuları sevilene kavuşmaktır. Sevilenin kişiliği, yapısı önemli değildir bu evrede. Ancak sözcükler sevilene kavuşup, bu işlem tamamen sona erdikten sonra , yani aşk rahmete kavuştuktan sonra , birbirlerini kişilik, yapı, düşünce uyumu gibi gerçeklikten yola çıkarak değerlendirip severlerse, sevgi şeklinde mantıklı olarak devam edebilecektir.. Yoksa , yapıları çok tezat ise, aşkın kör ettiği gözler birden açılacak ve gerçekleri gördükleri andan itibaren ayrılma vakti çoktan gelmiştir çünkü uzaması nefreti getirecektir.

“Seni Seviyorum” demek, diyebilme cesareti göstermek, aşkın da bittiğinin müjdesidir. Gözünüz aydın!.. Ve ilk başta kendisi “özne” olan seven; sevgiliyi düşünürken oluşan sözcüklerin “nesne” si haline gelerek, onları sevilenle buluşturmaya zorlanır. Bu aktarma sağlanana kadar sözcükler, seveni “nesne” olarak zorlayacaklardır. Sözcüklerin sevilene aktarılmasından sonra ancak seven yeniden “özne”liğine kavuşabilecektir.

Sözcüklerin aktarılmasından sonra, sözcükler ve kavuştukları sevilen birbirlerine özne mi nesne mi olacaklar ? Onu da zaman gösterecek artık!..

 
Toplam blog
: 264
: 1128
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

1956 Sarıkamış Kars doğumluyum. 6 şiir kitabım ve 2 deneme kitabım var. son kitaplarımı B..