Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '17

 
Kategori
Deneme
 

Aşk ve Hayatın Şarkısı

Aşk ve Hayatın Şarkısı
 

Siz isterseniz aşka inanmayın.


TRT Müzik kanalında birbirinden güzel şarkılar dinliyorum.

Bir şarkıyı icra ederken “aşka gönül vermem, aşka inanmam” diyor okuyan sanatçı.

Bu bana sırasıyla iki farklı şey düşündürüyor. İki ayrı konuda esin kaynağı oluyor.

Birincisi “aşka inanmak ya da inanmamak” hakkında bir esin; ikincisi de dillerdeki şarkıların içinde büyüdükleri hayatın şarkısı hakkında.

Aşka bir insana, bir anlatıya ya da başka bir şeye inanmak ya da inanmamak bizim bireysel tercihimiz.

Bizim altı boş ya da dolu olan tercihimiz.

Kimi şeyler hakkında gerçekten gereği ve yeteri kadar bilgimiz vardır, olacağına inanır ve bunu dile getiririz ya da olmayacağını düşünür bunu ifade ederiz. O haliyle her iki durumda da tercihimizin altı doludur.

Aşk başta olmak üzere kimi şeyler hakkında da gereği ve yeteri kadar bilgimiz olmadan da tercihimizi dışa vurabilir, hatta bazen bunu iddialı bir şekilde de yapabiliriz. Durum öyle ise inanıyoruz dediğimizde de, inanmıyoruz dediğimizde de ayaklarımız yere basmamaktadır ve tercihimizin altı boştur.

Yani siz isterseniz aşka inanmayın. Bu sayısız insanın aşka olan inancını etkilemeyecektir.

Siz isterseniz aşkı hiç tanımayın. Bu sayısız aşkı tanımışı ortadan kaldırmayacaktır.

Sizin bireysel tercihiniz olarak saygı da görecektir.

*

Dillerdeki şarkıların içine doğup büyüdükleri hayatın şarkısı hakkındaki esin ise tamamen farklı bir konu.

O esini getiren, bana hayatın kendisinin aslında kocaman bir şarkı olduğunu söylüyordu.

Bana böylesine büyük bir şarkı her an ve herkes tarafından yaşanıp dururken neden böyle daha sınırlı ritimleri ve sözleri olan çok daha küçük şarkılara sarılıp durduğumuzu soruyordu.

Kafam belirsizliklerle doluydu, yanıt vermedim, veremedim.

Siz insanlar hayatın sonsuz şarkısını gerçekten duymuyor musunuz, hissetmiyor musunuz diyordu.

Hayatın kendisinin duruma göre şarkı, türkü, ağıt, arya ya da başka türden bir müzikle var olup durduğunu iddia ediyordu.

En güzel klasik batı müziği eserlerinin bile onun kötü birer kopyası olduğunu iddia ediyordu.

Yaşadığımız dünyada rüzgârın, yağmurun, kuşların ve diğer canlıların, börtü böceğin, kendi ekseni etrafında dönüp duran yer kürenin şarkılarının hiç eksik olmadığını anımsatıyordu bana.

Kültürden kültüre, zamandan zamana, mekândan mekâna farklılık gösterse de varoluşun ilk gününden beri var olan bu şarkıyı, hayatın şarkısını insanoğlunun fark etmemesinin büyük bir kayıp olduğunu ekliyordu sonra.

TRT ekranındaki müzik enstrümanlarının da, onları çalan ustaların da, şarkıları söyleyen sanatçıların da, bestekâr ve söz yazarlarının da gerçekte hayatın şarkısının kapısını açıp duran; onu bizim için fark edilir kılan değerler olduğunu fısıldıyordu.

Dünyanın bizim o müziği işitmememiz için bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde çabalayan, gündem oluşturan, değiştiren insanlarla, insan yapımı şeylerle dolu olduğuna işaret ediyordu.

İnsan eliyle üretilen görsel işitsel kirliliğin insanın dikkatini dağıtarak hayatın şarkısından uzaklaştırdığından yakınıyordu.

Ara sıra kırlara çıkın, doğaya kulak verin, tazelenin diyordu.

Yalnız sebze ve meyvelerle diğer yiyeceklerin değil, hayatın şarkısının da içine zehirli hormonlar katıldığından yakınıyordu.

Uzaklaşıp giderken de kulaklarımızı iyi açmamızı; hayatın şarkısını işitmeye çalışmamızı öğütlüyordu.

 

18.12.2017 20:51

 

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..