Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '14

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşk ve Mitoloji ile Aramızdaki İlişki -8-

Aşk ve Mitoloji ile Aramızdaki İlişki -8-
 

Lilith Efsanesi-Yasak Elmayı Kim Yedirdi?


Derin bir nefes aldıktan sonra hikayemize dönebiliriz.

Görünen odur ki; gerek dört kutsal dinin geçerli olduğu ve günümüze kadar uzanan dönemde, gerekse ondan önceki dönemde Lilith'le simgelenebilecek "bağımsız-güçlü özne" olan kadın kimliği toplumsal hayattan kovulmuş, "tanrı-devlet-erkek bireşimi" olan  "iktidara tabi" olan bir "Havva imgesi" (ki daha sonra bakire Meryem imgesiyle de takviye edilen) makbul sayılmıştır.

Dikkatle incelenecek olursa kutsal kitapların ve efsanevi öykülerin (Gılgamış destanı dahil) tümünde salık verilen ve "kutsanan" öncelikle "egemenlik" tir.

Önce insanın tüm dünyevi varlıklar üzerindeki egemenliği ve eşgüdümlü bir şekilde de "erkek cinsinin kadın üzerindeki tahakkümü" ana tema gibidir.

Neredeyse anlatıların tümünde erkeğin üstünlüğü ve evrendeki merkezi rolü vurgulanırken, kadının ise ikincil, suçlu ve cezalı rolü belirginleştirilmeye çalışılmıştır.

Ne de olsa "cinselliğin ve kültür sürecine geçişin" simgesi "Yasak Meyve" nin yenmesi ve cennetten çileli hayata geçiş kadınlar yüzünden olmuştur.

Tarih boyunca bu sahneyi betimleyen bütün resimlerde, yasak meyveyi Havva'ya uzatan hep bir "Yılan Kadın" (Lilith) figürüdür ki, burada Adem'e biçilen rol ise saf bir "kurban" olduğudur.

Bu temada kadın her iki kimliğiyle de "kötü ve riyakar" savına bağlanmakta, insanlığın maruz kaldığı tüm talihsizliklerden kadın sorumlu tutulmakta ve öyle ki bu simgeleştirme günümüze değin binlerce yıl kadının toplumsal, cinsel, dinsel, siyasi ve ekonomik özgürlüğüne ket vurmanın da "meşru zemini" ni oluşturmuştur.

Tanrı kutsal kitaplarda  sanki "Yılan(ki bu Lilith'tir ve freudyen görüşte fallusla da örtüşen) ile kadını" (Havva) düşman kılmıştır.

Saf Adem ise "meyva" yı yiyerek "yaşam döngüsüne katılmanın" ceremesini çekecek ve bu arada Havva'ya "malik olarak" onu "Yılan" dan da hep sakınacaktır.

Böylece kadın erkek ilişkisi gerek bilinçaltında gerekse bilinç düzeyinde bir paradoksa gömülmüş, başta cinselliği kontrol altına alarak kültür yaşamını biçimlendirmeye çalışan insanoğlu, aynı zamanda  kendi doğasını zedelemek ve travmatik sonuçlara yol açmak pahasına yeryüzünün yerleşik "ataerkil düzenin de manifestosunu oluşturmaya koyulmuştur.

Artık toplum için mitojenik öykülerle de desteklenerek gerekçeler üretilmiş ve kadın "doğası gereği" itaatsiz, zayif iradeli, baştan çıkarmaya ve çıkarılmaya meyilli, sadakatsiz, güvenilmez, hilekar, başlıca motivasyonu kişisel çıkarları olan bir "cins olduğu" yaygın inancı yaratılarak "ahlaki yaptırımlar" üretilmiş, ahlak savı altında kadın boyunduruk altına alınmaya çalışılmış, kutsal metinlerden bir çok alıntıyla  toplumsal yaşamda kadını "ikincilleştiren" düsturlar konmuştur.

Bu gelişmelerin sanatsal izdüşümüne baktığımızda ise, söz konusu savları destekleyen ve kutsal metinlere uygun bir çok imgelemlerin üretildiğini söylemek ise çok gerçekçi bir tesbit olacaktır.

Gelin sanatın bu cinsiyet ideolojisiyle olan ilişkisini de başka bir yazımızın konusu yapalım.

Ah aşk sen nelere kadirsin, ki bu saf ve iyiniyetli erkekleri yılan ruhlu riyakar kadınların ağına düşürüyorsun:))

 

 
Toplam blog
: 88
: 1115
Kayıt tarihi
: 09.01.07
 
 

Ankara SBF'yi bitirdim. Öğrencilik yıllarında gazetecilik, sonrasında uzun yıllar özel sektörde ü..