Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '13

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşk yakalarsa

Aşk yakalarsa
 

Kimse size onu sevmenizi söylemez, sadece tek bir ses duyarsınız. O da yüreğinizin sesidir. Ondan başka herkes yabancı da, bir tek o size yakın, bir tek o gerçek gibi hissedersiniz. Diğer insanlar; güzeller, yakışıklılar, daha önce önem verdiğiniz insanlar unutulur. O 'Aşk' diyerek çalmıştır kapınızı. 
 
Bazen de kırılmaktan korktuğunuz için o kapıyı sonuna dek kapatırsınız. Çünkü öncesinde defalarca kırılmışsınızdır. Hayatınızda kaç kere âşık oldunuz, aşk kaç kere yaşanır? Hangisi gerçek, hangisi sadece size ait? Hangisinde menfaatsiz, sadece aşkla dolarak ona gittiniz? 
 
Hangi birini bir anda unutabildiniz? Kalple akıl onu içeri alsa da, o gittikten sonra bir tek kalp söz dinlemiyor. Aklınıza mukayet olup, unutmaya çalışsanız ve kendinizi unutmaya adamaya çalışsanız bile, kalbiniz söz dinlemediğinden, hepsi yine lafta kalıyor.
 
Ben renklerin değiştiğini savunurken, bir başkası düzenin değiştiğini savunabiliyordu. Aşk bakış açılarımızın çarpışmasıyla bize özelimizi, güzelimizi sunuyordu. Ben, beni bende göreni değil; kendisinde sonsuza dek görebilecek olanı arıyordum. 
 
"Kafa yapılarımız uymuyor" cümlesinin talihsizliğini yaşayanlarınız olsa gerek. O kafa nasıl bir şey ki bir türlü uymuyor? Büyük ünlü uyumuna mı uymuyor, küçük ünlü uyumuna mı uymuyor?
 
Uymayan ne arkadaşım? Kalp kalbi seçtikten sonra istersen aklının yarısını sevdiğinde bırak, ne fark eder? Aşka bulaşan mantığın ömrü uzun olur mu?
 
Sorular denizinde boğulmaktır aşk. Fiziksel yönüyle çekim gücüyle sizi divaneye çeviren kişi, aklı ve kalbiyle de sizi ele geçiriyorsa onu unutmanız neredeyse imkânsızdır. O nedenle insanlar artık izdivaç programlarından medet umar hâldeler. Fizik olarak tamam, lokum gibi kız, acayip yakışıklı bir çocuk lâkin "Kafa olarak anlaşamadık, uymuyor kafa yapılarımız..." sözü olayı bitiriyor işte.
 
Bazıları da aşktan korktukları için, "Artık başa gelen çekilir, ben mantık evliliği yapacağım" derler.
 
Aşka inançlarını kaybettiklerinden, aşkı bulamadıklarından, bulup da kaybettiklerinden dolayı olsa gerek, birçok nedeni var aslında bunun. Haydi canım mantık evliliğini yaptın, her şekilde uydunuz.
 
Yanında kalbin çarpmayacak, ellerin terlemeyecek, dilin damağın kurumayacak, midende kelebekler uçuşmayacak ve sen o insanla bir ömür geçireceksin! Ya da sonunda pes edip geçiremeyeceksin...
 
Şu frekans nasıl bir şey ki bir türlü tutmuyor. Bir de severiz, sevmez. Sevmediğimiz sever.
 
Onun talihsizliğini de yaşayan bilir. Sürünüyorsunuz, kadın da olsanız, erkek de olsanız peşinde deli divanesiniz, o da ağırdan satacak ya kendisini, eğlenecek biraz tabi. Oyun istiyor. Oradan oraya sevmediği hâlde türlü oyunlarıyla maymuna çevirir sizi. Sonra bir de bakarsınız ki bir gün, bir başkasının koluna girmiş, başkasıyla birlikte. Salak hissetmez misiniz kendinizi? Son pişmanlık fayda etmez ne yazık ki. O oynadı tabi oynayacağı kadar.
 
Bir de dürüstçe sevmediğini söyleyip, sizdeki ilginin bitip bitmediğini test eden akıllılar var.
 
İlgi biterse, sevmiyorsunuz demektir ona göre. Orada olay biter, aşkınız yalandır. Kendisi çok doğruydu da sanki, sizin aşkınızı sınıyor. Kardeşim olur mu böyle demezler mi adama? 
 
Bir de şöyle bir talihsizlik var ki, hayalinizdeki insanın geleceğine dair beklenti içerisine girmek.
 
Sadece onu düşünmek, bir yerlerde var olduğuna inanıp, diğer herkese kapılarınızı kapatmak.
 
Sonra da yaşınız geçince "Evde kaldım" paniğiyle, umudunuzu da yitirip, yanlış evliliklere yol almak, ya da yalnızlığı dibine kadar yaşamak... 
 
Hani biri var, kim olduğunu bilmiyorsunuz. Ama bir yerlerde sizi anlayacağına inandığınız, sizi yaşatacağına inandığınız biri... Ona adanıyor şarkılar, şiirler, mektuplar, filmler, kitaplar.
 
"Giden birini beklemekten iyi ne de olsa, belki de hiç gelmeyecek birini beklemek" diye düşünüyorsunuz. Bir 'O' var bir yerlerde. Belki de bazen onu beklemediğimiz için karşımıza çıkanları değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Belki de o çıkana kadar sırf bu yüzden yanlış ilişkiler yaşıyoruz.
 
Flörtün de bir dönemi var. On sene boyunca birlikte olduğunuz birini daha ne kadar tanımaya çalışacaksınız ki? O zamana kadar tanıyamadıysanız, on seneden sonra da hiç tanıyamazsınız. O yüzden, uzun süreli bir ilişkim var deyip, onun sırları verileceğine, o uzun süreli ilişkileri daha ciddi bir boyuta taşımak ilişkileri daha sağlam kılacaktır diye düşünüyorum.
 
Ara verelim durumları da, sanki maçmış da onun arasını veriyorlarmış, ya da reklammış, filmmiş gibi bir izlenim yaratıyor her zaman gözümde. Neyin arası? Perde kapanmasın aşk eğer gerçekse.
 
İnsanlar yalnızlık korkusunun ağır basması sonucunda yeni bir ilişkiye başlıyorlar genelde.
 
Evet, bir çekim gücü ön planda oluyor. Bir şeyler hissediliyor hiç kimseye hissedilmediği kadar.
 
Lâkin bir aşka esas başlama nedeni, ihtiyaçlardan doğan nedenlerdir. İhtiyaçlarını gidermek için insanlar ilişki yaşıyorlar. Yalnızlık korkusu, hayatında biri olmadan ölüp gitme telaşı, çevresindeki insanların sevgililerinin olması, ya da torun torbaya karışması vb...
 
Dünyada bir tek ikinizin yaşadığını düşünün. Başka hiç kimse yok. Siz ve o. İkiniz. O zaman yalnızlığı sırtlama düşünceniz daha kolay gelecektir ve belki de onunla olmayı hiç düşünmeyeceksinizdir. Esasında biriyle flört etmemizin en büyük etkeni çevremiz oluyor.
 
Beğenilmişsiniz, beğenmişsiniz de, bunu taçlandırmak lâzım. Bir şeyler yaşanmazsa çevreye karşı ayıp olur. Hayatınızda kaç kere âşık oldunuz? Hepsi için aynı duyguları mı hissettiniz?
 
Bittikten sonra hepsinden aynı oranla mı nefret ettiniz? Yoksa zaman geçip, olgunlaştıktan sonra, "Sevmedim" mi dediniz? Yaşadıklarınızla barışmalısınız. Yaşadıklarınız ve sevdiğinizi sandıklarınız, yalnızlığınızı uzaklara saldığınız, çevrenize karşı büyük bir onurla tanıttığınız kişileri, o aşkları bağışlamalısınız. Bakın bağışlamadığınızda neler olur...
 
1- Aşk yok, zaten ben inanmıyorum. Bir daha hiç kimseyi sevmeyeceğim. Çevremde herkesin sevgilisi var. Ben neden bu kadar şanssızım?
 
2-Mantık evliliği yapacağım ben, yok kardeşim bir kere aşka inandık iyi halt ettik. Yok yok istemez.
 
3-Çok mu çirkinim? Neden hiç kimse beni sevmiyor, neden değer vermiyor?
 
4-Etrafımdaki herkes evlendi. Şu çirkin kız bile evlendi yaa, inanamıyorummm.
 
Evet, aşksız bir ruh kendisini, ya da çevresindekileri suçlayacaktır. Ama hem aşksız hem kindarsanız, o zaman bırakın aşkı, sevgiyi bulmanız bile imkânsız bir hâle gelir. Bırakın sorgulamaları, yanlışları ve doğrularıyla sevin ne yaşadıysanız. Yalnızlıktan mı yaşadınız o ilişkiyi, yalnızlığı sevin önce. Gerçekten âşık mıydınız, unutamadınız mı? Sigara paketlerinden medet umacağınıza telefon açıp ağzınıza geleni söyleyin ve rahatlayın.
 
Tek bir insanın "Bitti" demesiyle bitmez ilişkiler. Ayrılmakla da, yol ayrımına girmekle de bitmez.
 
Bir ilişki ancak onu beyninizden atıp, affettiğiniz an biter. Affedilmeyen bir ilişki beyninizde ve kalbinizde defalarca tekrarlanıp, sizi başkalarından ayırmaya mahkumdur.
 
Haydi bakalım herkes nefretiyle barışsın. Nefret de yalnız kaldığı için önce bir küfredecek, sonra hepimizi affedecektir.
 
Dilara AKSOY
 
Toplam blog
: 196
: 226
Kayıt tarihi
: 03.01.13
 
 

     1989 doğumlu, İstanbul Üniversitesi Felsefe mezunu. 10 yaşında şiir yazarak başladığı kalem ..