Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '10

 
Kategori
Tarih
 

Aşk yolundaki ışık

Bu topraklar binlerce yıldır medeniyet beşiği, bin yıldır sevdalar çiçek açtı koynunda, sevdalar sürgün verdi, asırlık çınarlar boy verdi sevda ile ekilen ve ekinlerce sevda harmanladı bu toprakta kalanlar. Belki birileri kalın çizgilerle ayırmaya çalıştı, çalışıyor bu toprağın harman misali hep beraber savrulan evlatlarını da yine de o kalın çizgiler ayıramadı birbirinden o sevdaları ve sevda hikâyelerini. Bir “Anadolu Destanı” yazmışız biz o sevdalarla kim olduğumuz, ne olduğumuz çok önemli değil, aynı güzelim toprağa gömmüşüz sevdalarımızı kök salsın, sürgün versin, asırlık çınarlar gibi boy versin diye, daha nice sevdalara ışık olsun diye, sanki karanlıkları aydınlatan bir fener gibi.

. Van Gölündeki Akdamar Adasındaki Surp Haç kilisesi, Kudüs'ten İran'a kaçırıldıktan sonra 7. yüzyılda Van yöresine getirildiği rivayet edilen Hakiki Haç'ın bir parçasını barındırmak maksadıyla Kral I. Gagik'in emriyle 915-921 yıllarında Mimar Manuel tarafından inşa edilmiştir. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise, mimari açıdan Ortaçağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında sayılır.16. yüzyıldan sonra sivil yerleşimin bulunmadığı adada Kutsal Haç'a (Surp Khaç) adanmış bu Ermeni manastırı hayatiyetini sürdürmüştür. 19. yüzyıl sonlarında 300 civarında keşişin ikamet ettiği manastır, 1895 ve 1915 olaylarından sonra terk edilmiştir

. İşte bu Van gölündeki Akdamar adasının adının "Ah Tamara" hikâyesinden geldiği rivayet edilir. Bir zamanlar bu adada yaşayan baş keşişin güzelliği dillere destan çok güzel Tamara adında bir kızı vardır. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan Müslüman bir genç, Tamara’ya âşık olur. Bu genç Tamara’yla buluşmak için her gece adaya yüzer, Tamara ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir fenerle bekler ama esasen aşk fenerden daha çok yol göstericidir

Fırtınalı bir gecedir. Sevdiği ile buluşmak içinVan Gölü’nün köpürmüş sularında adaya yüzen genç adadaki feneri görür görmesine… Fakat fenerin ışığı sürekli yer değiştirmektedir. Tamara’nın babası keşiş olayı öğrenmiştir. Fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olur. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban gölün içinde boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle "Ah Tamara!" diye haykırır “ Ah Tamara”….”Ah Tamara”. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakarak boğulur.

Ah Tamara! İsminin dönüşerek zamanla Ahtamar ve Akdamar biçimini aldığı rivayettir. Bakın bir de şarkı sözü bu güzel aşk için (Sn Yücel Arzen in söylediği çok güzel bir şarkıdır)

Boşuna değil biliyorum senin afaroz edilişin, benim şeyhimi kendime küstürüşüm boşuna değil...

Bir ışık diye sana gelişim. Tamara...

Bırak öldürsünler beni, birak yok saysınlar, unutsunlar senin ismini...

Tamara... Ask adadadır artik, ask adada... "

Ay dolanır geceye,

kıpkızıl kan gibi

Bulut geçer üstümden,

örter beni tül gibi

Sevdanın çölündeyim

Issızlığın gölünde

Yolumda ışığım; Tamara...

Dokunamam ki tenine,

yasaksın bana

Sana giden dikenli yollar,

tuzaksın bana

Aşımsın, ekmeğimsin,

Sevapsın bu canıma

Yolumda ışığım ol, Ah Tamara...

……………………………………..

Yedi boğum akrep gibi, koynumda sevdan

Kara hançer, mavzer gibi bekliyor düşman

Bilsinler böyle sevda böyle bir can alırken

Aşkıma fermanım ol, Ah Tamara...

Vur beni hasrete vur,

göm beni göle

Oğluna ver adımı,

bin yıllık öfke

Duysunlar böyle sevda böyle bir can alırken,

Aşkıma fermanım ol, Ah Tamara...

Evet, bu anlattıklarımız bir rivayet ama biraz sonra okuyacaklarınız değil

Çanakkale Laraburnu açıklarında yaşayan genç bir kızın ve onun Dumlupınar denizaltısında görevli sevgilisinin hazinli hikâyesini anlatacağım size. Genç kız gönlünü bir deniz astsubayına kaptırır. Sevgililerin en büyük beklentileri deniz astsubayının mezun olup genç kıza evlenme teklif etmesidir. Okul biter deniz astsubayı Laraburnu’nda oturan kıza gider. Biraz buruktur. Kız biraz huylanır “Acaba ?” der kendi kendine “ Acaba benden ayrılacak mı?” diye içinden geçirir. Çocuğun suratı donuktur.

-Ne oldu sevgilim bir şey mi var?

-Sevgilim, mezun oldum ama denizaltına verdiler. Biz denizciler ayda birkaç kez sefere gidebiliyoruz, birde şimdi denizin altındayız. Benden ayrılmak istersen anlayışla karşılarım.

-Ben seni bırakmam

-Böyle diyeceğini biliyordum der astsubay ve sevgilisine bir kitap ve el feneri verir.

Genç kız:

-Bu kitap ne bu fener niye?

-Bak sevgilim bu kitap mors alfabesi kitabı bu da fener. Eğer Mors okumayı öğrenirsen seninle haberleşebiliriz. Her ay 2-3 defa Çanakkale'den su üstünden geçermişiz.

Bunun üzerine genç kız evde bu kitabı çalışıp mors alfabesini ezberler. Hatta günlüğünde bütün harçlığını pillere yatırdığını yazar bir de Baba’dan gizli ama
Anne’sinin haberi olduğunu.

Genç ilk seferinde sevgilisini arar. Aylardan Şubat’tır

-Sevgilim cuma günü saat 23.00’de su üstünden geçeceğiz. Orda ol mesajını bekliyorum der ve kapatır. Telefon sırası çoktur çünkü.

Genç kız heyecanla çalışmaya devam eder, ilk defa geçecektir sevgilisi..Gece olmuştur ve denizaltı su üstünden geçiyordur.Ve genç kız fener ile mors alfabesini kullanarak şu mesajı yazar "SENİ SEVİYORUM" Güvertede sigara içen denizciler bu sevgi sözcüğüne şaşırmışlardır.Genç aşık bunu görünce komutanına çıkar:

- Efendim kız arkadaşım, müsade eder misiniz fener ile cevap yazayım?
Komutan:- "Ne feneri oğlum geç projektörün başına Genç astsubay projektörden şu mesajı yazar:"SONSUZA KADAR"

Aradan iki ay geçer. Denizaltı yine Çanakkale'den geçecektir. Genç astsubay sevgilisini arar:

-Sevgilim bu cumartesi Laraburnu’ ndan geçeceğiz bütün arkadaşlarıma anlattım herkes bize hayran. Yalnız bu sefer filo halinde geçeceğiz başkasına yazma.

Genç kız::Nasıl ayırt edeceğim?

Genç astsubay: Biz filonun en önünde gideceğiz

Genç kız heyecanla o günün gelmesini bekler. 1953 yılı Nisan’ının 3 ünü 4 üne bağlayan gecenin yarısında NATO tatbikatından dönen Türk filosu, en önünde giden denizaltısının önderliğinde Çanakkale boğazına giriş yapar. Genç kız heyecanlıdır. Astsubay sevinçlidir. Nabolant isimli İsveç bandıralı gemi her şeyden habersizdir. Nabolant İsveç gemisidir. Bütün kuzey ülkelerine ait gemilerde olduğu gibi bu geminin de önünde jilet gibi bir buzkıran bulunmaktadır. Su üstü yapmış filo lideri denizaltı ters manevrayı gerçekleştiremez, Nabolant tarafından ikiye bölünür. Çanakkale’nin soğuk sularına sessiz bir balina çığlığı ile inmeye başlayan denizaltının adı “Dumlupınar”dır

Genç kız olaydan habersiz mors alfabesi ile mesajını gönderir. Fakat Dumlupınar sandığı denizaltının ismi “1.İnönü “denizaltısıdır. 1.İnönü denizaltısı öndeki Dumlupınar'ın kaza yaptığından habersizdir. Denizciler gelen mesaja şaşırırlar ve kendi aralarında konuşurlar "demek anlatılanlar doğruymuş yalan söylemiyormuş hakikaten bir sevgilisi varmış, ama kızcağız yanlış yere mesaj gönderdi. Dumlupınar öndeydi çünkü diye konuşurlar kendi aralarında. O sırada komutanları bağırır:

-Merakta bırakmayın kızı ha Dumlupınar ha İnönü verin kıza cevabı

Gençler projektörün başına geçerler ve aynı cevabı yazarlar "SONSUZA KADAR"
Gerçekten de Dumlupınar sonsuza kadar sürecek bir uykuya dalmıştır. İsveç gemisi kazayı haber verir.10 no lu kurtarma motoru Dumlupınar'ın battığı alana gelir. Denizaltıların battığında bulunması için fırlattıkları bu şamandıra bir kablo ile manevra dairesine bağlıdır. Şamandıra iki saat içinde bulunur. Üsteğmen Murat Tezcan ahizeyi kaldırır:

-Alo aşağıda kimse var mı?

-Ben Selami astsubay komutanım

-Selami kaç kişisiniz?

-Manevra dairesindeyiz komutanım benle beraber 22 kişiyiz.

-Tamam, Selami sakin ol ve hemen arkadaşlarına emrimi ilet. Konuşmasınlar, sigara içmesinler ve şarkı söylemesinler.

-Başüstüne komutanım. Manometre 260 kadem gösteriyor komutanım doğru mu?

-Sizi kurtaracağız merak etme Selami

-Komutanım 260 kadem ne demek?

Üsteğmen Murat çaresiz bir ses ile "90 küsur metre" der.

Ve o an anlaşılır ki o denizaltıdan kimse kurtulamayacak. Üsteğmen Murat üstlerine bilgi verip kurtarma çalışmalarına başlar.Birçok denizci zor koşullar altında arkadaşlarını kurtarmaya çalışır ama başaramazlar.Üsteğmen Murat “kurtaran” gemisinden Selami astsubayı arar

-Selami astsubay arkadaşlarına söyle Konuşabilirler, Şarkı söyleyebilirler ve Sigara içebilirler.

Bu emri alan Selami astsubay bu emrin ne demek olduğunu anlamıştır.22 denizci ile beraber Dumlupınar’dan önce tek ses duyulur "VATAN SAĞOLSUN" sonra da yanık bir türkü ” Ah, bir ataş ver cigaramı yakayım, sen sallan gel ben boyuna bakayım…

 
Toplam blog
: 6
: 14782
Kayıt tarihi
: 20.05.10
 
 

1970 İstanbul doğumluyum.İÜ SBF mezunuyum. Aynı üniversitede yüksek lisans yaptım. 15 yıldır profesy..