Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '10

 
Kategori
Deneme
 

Aşk

Aşk
 

En geç iyileşen yara gönül yarasıymış, derler. Hangi aşk, yaralamadan terk eder ki gönlü? Hangi yürek, bile bile bırakır ıssız bir dağ eteğine sevdasını? Yaraları ne sarar kim bilebilir ki.. Belki bir özür, belki unutmak, belki de başka bir yürek… O aşkın izini arayarak sevdiğinde unutamaz ki gönül, onu gökkuşağının ayrı bir rengi olarak tanımak ve sevmek, budur aşk yarasının ilacı. Gömülür geçmişin izlerine ve unutulmuş gibi gömülür oraya, mutluluklar hatırlatmaz acıları. Ne zaman ki her aşkta olduğu gibi bunda da başlarsa acılar, tırmalanmaya başlanırsa yürek, işte o zaman deprem olur yürekte ve eski acılar depreşir. Ne etmeli ki…

Aşk mezarlığı olan yürekler gibi unutmaya mı sığınmalı, aklı ziyan edip zincirlere mi vurmalı, yakasına yapışıp neden diye haykırmalı mı, bir çocuk uysallığı ile yenilgiyi, terk edilmişliği kabul mu etmeli ya da aşk arsızı olup önce terk eden olma yarışına mı girmeli…

Belki de aşkı hiç sokmamalı limanımıza. Öylece tüketmeli ömrü, ; aşkın verdiği o bilinmez gücün altında ezilmemeli, şarkılarla yaşamamalı, dalıp dalıp gitmemeli, tanımadığı insanlarda ondan bir iz bulmamalı… Belki de böyle bir yaşam en güzeli, çünkü her aşkın gölgesinde ağlar umut. Ne güzel sevgiler varken yaşamda -vatan sevgisi, anne sevgisi, baba sevgisi, kardeş sevgisi- neden ille de canda can gibi bir seveni arar yürek ya da neden sevgiyle bakan gözlere yenilir?

Aşk, içinde bin yalnızlık besleyen aşk! Yalnızlıkları bağrına alıp çoğaltan aşk, söyle nedendir insanın aşklar içinde dans edişi? Neden insan aşkta yalnızlığını tüketirken aşkı sevgi ya da nefretle değiştirip gene yalnızlığına sığınır? Bir yürek ki sever de diyemez sevgisini…

İşte o zaman sen, aşkın kılıcını sımsıkı tutan adam; vur zincirine asi yüreğin ve sarıl sevdanın sahibine! Belki o zaman açılır gönül kapıları ve özgür kalır aşk…Bil ki hiçbir sevda, sahibine direnemez ve seven yüreğin nazına gücü yeter mi hiçbir kılıç darbesinin? Sadece bir iç çekiş bile yeter bazen aşk için.

Ne yapmalı da aşkı ürkütmemeli ve ömrünü uzatmalı? Sanırım adını anmamalı, adını koymamalı ve sadece yaşamalı o delice duyguları.

Aşkın rüzgarına kapılan bir yürek der ki:

“Sen, uzaklardan yüreğime parmak izini bırakan sen,
Bilmiyorsun dalgalara sinen gözyaşlarımda bıraktım ben hüznümü.
Nasıl indim sahiline bilmiyorum
Ve nasıl geldi yürek sesin kulağıma kadar,
Bilmiyorum.
Bildiğim Bermuda Şeytan Üçgeninin bir köşesi olmadığın.
Sen görmeden sildin gözümün yaşını
Ve ben buralardan dinledim kıyına vuran dalga sesini…
Boş ver,
Ad koyma duygulara
Ve bırakma n’olur
Ellerim gibi ellerini.”

SERAP HOCA

Bir önceki hayatınızda Güney Fransa’da üzüm bağları olan bir şarap üreticisiydiniz. Maddi açıdan varlıklı fakat bulunduğu çevreden hoşlanmayan biriydiniz. Bu nedenle sık sık kendi dünyanıza çekilir ve hayat üzerine bir filozof edasıyla düşünceler geliştirirdiniz. Hatta bu düşüncelerinizi yazıya döküp bir kitap halinde yayınlamayı bile düşündünüz fakat beklenmedik bir aşk macerası sizin hayata bambaşka bir gözle bakmanıza neden oldu ve daha önce yazdığınız ve düşündüğünüz herşey size yavan gelmeye başladı. Bu nedenle bu yazıları hiç bir zaman yayınlamadınız. Büyük aşkınızla hiç bir zaman evlenmediniz ama ömrünüzün sonuna kadar birlikte yaşayarak, hayatınızın tadını doya doya çıkardınız. Ölümünüzden sonra sevgiliniz sizin yazılarınızı evin bir köşesinde buldu ve her akşam sizinle konuşur gibi hissederek o yazıları tekrar tekrar okudu.

http://testyourself.tr.msn.com/test/onceki_hayat/Result.aspx

 
Toplam blog
: 37
: 402
Kayıt tarihi
: 06.12.07
 
 

1959 doğumluyum. Yozgatlıyım. Ankara Gazi Eğitim Ensitiüsü 1979 mezunuyum. 1993 `te alanımda lisa..