Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '10

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Aşk

Aşk
 

1-) İnsanoğlu her yerde, sürekli Allah’ın varlığını aramaktadır ve hepimizin bildiği gibi beş duyu organı ile bunu deneyimleyememektedir. Bu durum bulamadığını, ulaşamadığını zannettiği spesifik Allah’ı o bulunmaz, erişilmez gördüğü kişiyle özdeşleştirmesine neden olabilmektedir.

2-) Genellikle insan egosu yüksektir. İnsanın nihai amaçlarından biri egosunu aşıp kendi benliğiyle bütünleşmesidir. Egosunu aşağıya çekememiş kişi “sen nasıl olurda benim olmazsın, sen kim oluyorsun da beni süründürüyorsun, sen nasıl olur da beni beğenmiyorsun, ben o kadar kötü müyüm? , bir gün olacak benim kapıma geleceksin… vs.” gibi cümlelerle ruhunu beslemeye çalışabilir. Oysa her negatif dalga karşı tarafı bizden daha çok uzaklaştıracaktır.

3-) Kişi gerçekten aşık olduğunu düşünüp kendinden çok fazla ödün vermiş olabilir. Ödün verirken maddi manevi kayıplar yaşamış olabilir. Ve ruhen alacaklı olduğunu hissedip, bu hesabı göremediği için orada bir enerji kalmış olabilir. Bu durumda kişinin yeni ilişkilere kalbini açamamasına ve her karşısına çıkanın ona aynı davranışları sergileyeceğini düşünmesine sebebiyet verir.

4-) Kişinin ailesinde ebebeynler birbirini sürekli değersiz görmüş olabilir. O da kendini değersiz hissettiren insanların yanında farkında olmadan güvende olduğunu düşünür.

5-) İmkansız kalıplarını kafasına çok fazla yerleştirdiği için. İstediği şeylere çok zor yollarla ulaşabileceğini düşündüğü için.

6-) Toplumumuzun yüzyıllardır anlattığı gibi aşk varsa mutlaka acı olmalıdır kalıbını bilinçaltına yerleştirdiği için. Örneğin Leyla ile Mecnun hikayesi ve daha niceleri gibi.

7-) Kendini ve ailesini o kişiden çok daha değersiz gördüğü için. Olasılıkları fazlasıyla saymak mümkündür. Ancak bu duygunun ( aşk acısı) bizi toplum olarak yakıp kavurduğu aşikardır. Aşk-ı memnu dizisinin izlenme oranı ortadadır. Kime sorarsak soralım içinde ukte kalan eski bir sevdiği vardır. O sevdiğim olsaydı her şey değişik olacaktı denir.

Peki ya o dediği kimdir?

O kişi içindeki, derinliklerindeki bir türlü ulaşamadığı kendisi veya kendi öz benliği olmasın. Peki her şey değişik olacaktı derken arzu edilen değişimi, güzelliği önce kendi üzerinde başlatmak daha gerçekçi ve doğru olmaz mı ? Onda daha fazla diye nitelendirilen özellikler, bizim içimizde yok mudur ? Belki de çok daha fazlası vardır.

Dünyaya yalnız geldik ve dünyadan yalnız gideceğiz. Öyleyse önce tek başına yeterli, mutlu sağlıklı bir birey olmayı denemek zorundayız. Önce güçlü olmayı, kendin olmayı, kendini olduğun gibi sevebilmeyi, o diye göklere yükselttiğin kişilerden bir parçacık dahi olsa kendini değerli bulmayı öğreneceğiz. Bundan sonra bir türlü ulaşamadığımız kişiler zaten bizim çekim alanımıza girecektir.

Ve bizim istediğimiz şekilde bizimle birlikte olmak isteyecekledir.

Belki de gelmiyor, aramıyor sormuyor dediğimiz kişi ona ihtiyacımız olduğunu bildiği için bize böyle yapıyordur. Niye mi ? Bizi aciz ve zavallı görüyordur belki. Böyle bir insanı uğraşılmaya değer görmüyordur. Nasıl olsa biz her zaman onu bekliyor oluruz çantada keklik misali.

Belki de yaradan bize her şeyden, herkesten değerli olduğumuzu anlatmak istiyordur.

Bu konu ile ilgili sizlerle üstad Can Yücel’in harika bir şiirini paylaşmak istiyorum.

Olsun istersin…

Olmuyorsa zorlamayacaksın.. Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin.

Aşktır ; değer verirsin ödün verirsin sevgiden de öte saygı gösterirsin olmayacak kaç şey varsa bir araya bile getirirsin…

Bakarsın ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne de çözüm için bi’şeyler yapma gayretinde.

İştir ; sabahlarsın “olsun” diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin…

Dosttur ; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler kendine ayırmadığın onca şeyi “O’na” ayırmaya çalışırsın…

Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın… Bakarsın ki her şey başladığın gibi!

Olmuyorsa olmuyordur!

Gönlün rahat mı?

Elinden geleni yaptın mı?

Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın…

Kısacası insanlara kusura bakma “Ben kendimi senden birazcık daha fazla seviyorum” cesaretini göstermemiz için bu ilişkileri ya da ilişkisizlikleri deneyimliyor olabiliriz.

Belki de “hayır” diyebilmeyi öğrenmek için acı çekme oyununu deneyimliyor olabiliriz. Acı çektiren kişiye veya kıramadığımız döngülerimizi yaratan ortamlara hayır demeyi öğrenmek için hala bu oyunun içinde dönüp dolaşıyor olabiliriz.

Bilmiyorum, belki de bu tarz ilişkiler çok değerlidir. Bizi her açıdan büyütmek olgunlaştırmak için.

Gerçekte aşık olunacak kişinin eşsiz güzellikte yaratılmış olan kendimiz olduğumuzu keşfetmemiz için.

Yaratıcıyı aramak, anlamak ve bulmak için başkası tarafından acıtılmak gerekmediğini ve onun içimizde olduğunu özümseyebilmemiz için.
 
Toplam blog
: 10
: 1185
Kayıt tarihi
: 29.07.10
 
 

1977 yılında Edirne'de doğmuştur. Üniversite eğitimini tamamladıktan sonra, kişisel gelişim üzerine ..