Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '13

 
Kategori
Felsefe
 

Aşk

Aşk
 

Aşk başkadır ...
 
Başkasında değil, önce kendi içinde gizli başlayan bir melez duygu, sıcaklığı ile oluşur birden ve yavaş yavaş yerleşir, karşında değil, içinde senin ruhun dadır. Aşk her şeyi fetheden, özgürlüğün simgesi, taşıdığımızın, duyguların çok olan kısmı, ruhumuzla birleşmesi  ve düşüncelerimizle aynı çizgiye gelip orada ortaya çıkan hislerin bir arada toplanıp anladıktan sonra yanılsama yapan doğruluğu , emekle yapılan köprünün birleşmesi, büyük sözlerin gücü, neşenin heyecan görüntüsü, fedakarlığın  merdiveninden çıkarken, basamakları, ruhunun incelikleriyle aşka doğru uzanabilmek ve sonsuza  kadar o aşkı hissederek yaşamak.
 
Hep bir adım geriden seyrederek  anlayarak anlatarak  yanılmadan durmak....
 
Ne tuhaftır ki,  biz insanlar acılı,  ağlamalı severiz, sanılır ki aşk öyledir..
 
Aşk için ölebilirim.
 
Aşk için yaşamayı düşündün mü hiç?
 
Oysa aşk insana huzur vermelidir, ibadet aşkıyla aynı olmasa da ,dengeleri aynıdır   aynı olmayan duygular biter, saklanmaya mahkum edilmiş indir...
 
İbn Arabi; Allah'ın, kullarına duyduğu sevgiyle onları kendine bağladığını ifade eder.
 
Mevlana ve Şems
 
Mevlana'dan Şems ile olan diyalogları, bazı zümreler tarafından hoş karşılanmamıştır. Oysa ki, Mevlana, Şems ile birlikte Aşkın akışım sağlamak amacı ile bir çekim gücü oluşturmuşlardır. Aşk, mana itibari ile bizim anlayışlarımızın çok ötesinde bir kavramdır. 
 
*Şarabım aşk ateşidir,hele onun eliyle sunulursa öyle bir ateşe odun kesilmez sen yaşamak haram olur sana. 
*Söz dalga dalga coşma da amma onu dudakla,dille değil, gönülle canla anlatman daha iyi. 
*Aşk nedir, bilmiyorsan gecelere sor, şu sapsarı yüzlere, şu kupkuru dudaklara sor. 
*Su nasıl yıldızı,ayı aksettirir,gösterirse bedenler de canı, aklı bildirir, gösterir. 
*Can, aşktan binlerce edep öğrenmede, öylesine edepler ki mekteplerde okunup öğrenilmesine imkan yok. 
*Gökyüzünde,yıldızlar arasında parlak ay nasıl görünürse aşık da yüzlerce kişi arasında öyle görünür, o göründüğü zaman herkesin parlaklığı söner. 
*Akıl bütün gidilecek yolları bilse bile,gene aşk yolunu bilemez, şaşırır kalır.
 
Mevlana Celaleddin Rumi,
 
Aşk, hissedilen ulvi ve ruhi tesirlerin, bedendeki açılımı, titreş-imidir. Aşk bedendeki hücrelerde hissedilir, ve aşk titreşimleri ruha yükselirse ve bir idrake varılırsa, sonsuza kadar ebedi bir Sevgi yumağı olup sarıp sarmalar.
Aşk anlaşılamadığı için yanlış yorumlanmış, bedene karşı hissedilen aşk/şehvet ile, ruhi boyutta hissedilen aşk birbirine karıştırılmıştır. Bedene ve güzelliklere hissedilen aşk, aslında ruhi boyuttaki yansımanın güzelliklerine duyulan titreşimsel bir durumdur. Karşı cinse duyulan Aşk ile ilahi Aşk arasında bir fark yoktur çünkü, görünene duyulan Aşk titreşimleri, hakkın ilah iliğinin görünür haldeki boyutundaki güzellikleri fark etmek ve keşfetmektir. Bizler tarafından, bu ilahiliğin, kusursuzluğun, arz boyutundaki yansımasına duyulan hissiyat ve bunun sonucunun verdiği akış Aşk olarak yorumlanır.
Görüntüde hakkı bulan kişi Aşka kavuşur, ve aşk tümü ile ele geçirir ve artık o başkalaşıma uğramıştır. Çünkü Aşk ile başkalaşıma uğramayan, kendi benliğinin ilahi güzelliğin karşısında kayıp hale dönüşmesi durumu oluşmamışsa Aşkın akışı da olmayacaktır.
 
"Aşk nedir diye sorarlarsa de ki: Aşk dileği, isteği, yapıp yapmama arzusunu, iradeyi terk etmektir."
Gerçekte birdir benimle senin canın
Hem ortadayız, hem gizli; oyunu bu devranın
Hamlığından hala ben ve sen diyorum.
Ne sen kaldı, ne ben; onlar sadece bu dünyanın
Divân-ı Kebir Rubai 1566
 
Kant,
 Gönülden aşk mutlak zorunluluk olarak,her türlü çıkarın ve karşılık düşüncesinin ötesinde ahlaki
aklın dayattığı, hesap tutulmadığı, koşulsuz, karşılıksız çıkar gütmeden aşk varsa hep bağışlama
vardır hiç bir amaca yönelmeden kendi  doğrun alan bağışlamayı da kastetmiştir...
 
W shakeaspeare,
  Aşk iki kapılı bir armağan
birinci kapı sonsuzluğa kendi sonumuza açılır hep    ve ilk kapı için gereken anahtar ikinci kapının
tam tersi alandır...
 
 
 
Aşık Veysel,
 
Asıl aşıkların arzu cemaldir.
Arifler bilirler ehli  kemaldir.
Bir tek aşk yoktur acıya gark etmesin.
Aşıklar bizlere yüz yıllık yoldur.
Koşsak da peşinden hemen aşıklar.
 
 
aragon
Bir tek aşk yoktur acıya gark etmesin, 
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara, 
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda, 
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da,
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin, 
Mutlu aşk yoktur ama, 
Böyledir ikimizin aşkı da,  
 
 Bakar körlük, o aşk değildir...(günün birinde biter) Hissettiğinde acırsın kendine, aşkın gözü kör etmesi bir başka derin acıdır. Belki de kör olmak istiyorsundur gözlerin uyuşmuş, yüzünde acılı gülme çizgileri giderek çoğalır,   ne acıdır sevilmemek kopyalanmak mı damgalanmak mı her iki side mevcuttur suretlerde, bunlar gözüktükçe ezilirsin nedense aşık olan gösterir kendini,sevmediğini  saklanmak, aşkı sevgiyi yeterli taşımadığından oluşur, bu seven ve aşık kişiye terbiyeli küfürdür, sizleri bilmem bana göre böyle,
 
 
Lucretius burada beline  kadar gelen suyu içinde ayakta duran, ancak eğilip içmek istediğinde suyun
alçaldığını gören Tantalos un yaşadığı işkenceyi anıştırıyor kör aşk,  bir düştür bir mitos dur, en düşük
mitolojik yaraşır bir işkencedir ki kendi kendine bunları yaşatırsın...belki demeyeceğim, hayal gücü yoğunluğu, (Lucretıus aşkın  beyhudeliğin açıklaması) işte o umut  buradan gelir, bu ateşinin kökeninin, onu yakan bedenin, korun uda söndüre bileceğine dair.
 
 
 
Ama doğa istemez ki gerçekleşsin tersi, içimiz aldıkça aşk tadını,
ölümcül  arzuyla daha bir tutuşur yüreğimiz.
Güzel bir tenden bir çehreden bedeni doyuracak ne gelir ki belli belirsiz görüntülerden başka,
çoğu vakit rüzgarın alıp götürdüğü umutlar,
düşlerinde susuzluktan harap olan insana bak,
tek bir su damlası yok bu ateşi söndürecek, ama imgelere sığınır o, bir yere delil enir durur,
suyunu içtiği selin dibinde susuzluktan kuruyarak.
Aşıklar, Venüs ün  imgelerinin oyuncakları da böyledir.
Hayranlıkla izlemeye doymaz gözler.
Aşkın narin avuçlarından hiç bir şey  koparıp alamaz elleri..
Gezinir dururlar bocalayarak her yerinde bedenin, üzücü tarafını sayfalar almaz,  sonra aşk acısı deyip geçiyoruz.  Üzüntü, mutluluk mu sayılıyor ( ne yazık)
deniliyor ki kalbimde, ruhunu isti yoruma  kadar sözler gidiyor, sen önce ruhunda kendini bul ki
huzurun orada başlasın ne istiyorsan sana gönlünden gelen ince sızı rehberin olsun.....
 
Aşk hastalık değil, insanı yücelten ihtiyaçtır.
Aşk   hep fedakarlık değildir.
Tutkusu bir  yanılsamadır.
Aşkım mutlu olsun da ben üzüntü çekeyim de değildir....
Onlar insanın düşüncesinden çıkar, karşında ki kişi yoktur gidiyordur, belki de olmayacaktır öyle
söylemesi kolay gelir, hani şu insan gururu var ya o söylettiren bunları, bu yanlışsa Aşk
Allah'ın kullarına duyduğu sevgiyle onları kendine bağladığını ifade eder.Mistik bir hava içerisinde aşk çileye soyunan saikin (yolcu), Hüsn (güzellik, iyilik) saikin kendisinde yok olacağı
 
Aşk  tüm  güzelliklerin Hüsn'e benzemesi  "la- mekan"  olmasına rağmen Hisarı - kalbinde bulunmasına rağmen, ilahi güzellikten başka bir şey olmadığının delilidir.
 
Dünya aşığı  güneş ışığının vurduğu  duvara aşık olan gibidir. Bu duvar aşığı, o ışık ve parlaklığın duvardan olmadığını ve dördüncü semadaki güneş kursundan olduğunu anlamak için çaba ve gayret göstermedi. Çaresiz bütünüyle duvara gönül verdi, güneşin ışığı güneşe dönünce, o ebediyen mahrum kaldı. "Kendileriyle arzu ettikleri şey arasına bir ayrılık girmiştir."
 
Bütüne aşık olanlar, parçaya aşık değildir. Parçaya tutkun olan, bütünden geri kalır.                         Parça aşığı, bir başkasının maskarası olur. Batar eliyle bir güçsüze yapışır. O güçsüz, aşka hakim olan değildir.
 
Ezelden beri olan  gelen ve gözüken, anlaşılan, aşıklık istidadı olan aşk Hüsn yansımasıyla mutlak varlık  peşinde koşar. Bu pek kolay olmaz. Aşk daha gözlerini açmadan acı çekmeye başlar ve ızdırap kundağına sarılır.
 
 UNUTULAN OLMAZDI VE BAŞKA HİÇ AŞK YAŞANMAZDI, TUTKUYA AŞK DENİLMEZDİ,
 
AŞK BİTEN DEĞİLDİ, ORADA HEP VAR OLDUĞUNU BİLEN,  ALLA HIN İNSANLARA VERDİĞİ ÇOK ÖZEL DUYGU, BİTMEYEN  GİBİ,
 
ÇÜNKÜ AŞK ANLATILARAK ANLAMLI KILINAMAMIŞ, HANGİ AŞK OLURSA OLSUN YAŞANARAK ÇOĞALMIŞ, ÖĞRENİLMİŞ VE HALEN DAHA ARAŞTIRMALAR ARASINDA
 
     Tek  aşk  vardır  istediğin hislerde ve istediğin gibi, her şeyden tek olandır....
 
   Bence de, herkes kendi aşkını tanımlayabilir... Ötekinin  içindeki cümleye saygı duymak  bir başka doğrudur,    belir genliğin, anlamanın, aşk tutkunun  bu duyguların  olduğu yerde, sonsuzluğa açılır...aşk kusurlarımızı  yok ederken ahlaklı değerli mutlak yaşamsal bir amaç olarak yüceltilir...
 
Önemli olan onu iyi yaşamaktır...( Allah'ın istediği  düzen  gibi her şeyin kusursuzluğu ötesinde sevilmesini de içerir...)  Aşka  karşı konulmaz, aşk ölüm gibi kuvvetlidir. Nereye isterse oraya götürür bir gerçeğin ta kendisi  vardır ki  aşk Allah'a  ulaşmaktır...
 
Birgül Ekim.
 
Aşk bu...
Kendisinden başkasını bitirir sözleri de,
İçin koşsa da, 
uyutur seni kendi yatağında,
Ona,
Şifa sızdır... bilinen şifalar....
Dağlar kadar yüksekten
hızlı akan nehirlerden 
duyguların sana doğru gelip çoğalmasına
ağlarsın.....
Nisan gibi gözükür...beyaz yeşil,
Estirdiği ılıklığı çiçek kokar,
yumuşak tüy gibi okşar
Lavanta kokulu mor renklere
tutkun çoğalır
içini çektiğinde,
ağlarsın.....
Ağaç yapraklarıyla sallıyorsa seni,
nereye düşeceğin belli değilse,
acısı içerisinde
kelimeler ve deniz
saklıyor kalbindeki ilhamı
sana bakıp kıyılar ağlasın diye
ağlarsın........
Bildiğin bilmediğini gördüğünde 
gözlerini kapatıp 
ağlarsın.............. 
zamanın ortasında aşk ve sen kalsan
bırak dünyanın duvarları da ağlasın
ağlarsın.....
bağ bozumu 
hazan yaprakları gibi,
biter dökülür sün.......
derinden yüreğinden
çobanın çaldığı kavalın sesi gelir.....
ağlarsın.....
aşk ağlatır
sende ağlarsın..
 
Birgül Ekim.....
 
Toplam blog
: 101
: 3501
Kayıt tarihi
: 17.11.13
 
 

Ucunu göremediğim kadar  Özgürlük, Aldırmadan hiç birşeye,  bütün kuralları kırıyorum Ne olursa o..