Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşka veda ve geri dönüşler V

Sancı... Sızı... Anı... Böyle bir silsile içerisinde hafifliyordu işte aşk acısı. Kaçmak dindiriyordu belki biraz olsun acıları ama korkunç bir boşluktu ondan sonrası...

Aşk bedenden çekilirken bir süreliğine çalışmaya ara vermişti sanki tüm organlarım. Görmüyor, duymuyor ve en kötüsü de hiçbir şey hissedemiyordum o günlerde. İçinde onun aşkını yaşattığım tüm hücrelerimi ölüsüne dirisine bakmadan cayır cayır yakmıştım ve bana ondan yadigar kala kala üçünü derece bir yanık izi kalmıştı yüreğimde.

Depremden çıkmış bir kentin yıkıntıları arasında eşyalarını arar gibi kendimi arıyordum yeni taşındığım şehirde. Bulamıyordum tabii...Çünkü öyle derinden sarsmıştı ki yaşadığım şeyler beni, aslında ne aradığımı bile bilmiyordum bence. Kahkahalarımı bulmak istedim mesela önce. Nasıl kahkaha atardım hatırlayamadım. Yan komşunun kırık dökük kahkahasından aldım biraz cebime attım. Heyecanımı aradım, ondan da eser yoktu hiçbir yerde. Bahçedeki çocuklardan bir parça çaldım ama o da bana çok geldi, bir yere sığdıramadım. Çabuk öfkelenirdim eskiden ama bu bana O'nu hatırlattı, bu huyumu geri almak istemedim. "Öfke de eksik kalsın mayamda" dedim. Saymakla bitmeyecek anlaşılan, ondan bundan çaldım çırptım, ortaya yeni birini çıkardım. Bu ben miyim? Hayır... Hatta bu öyle saçma sapan biriydi ki eskisinden de kötü buldum, baktım bu böyle olmayacak tutum balkondan aşağı attım onu... fakat ölmedi. Geri geldi, feci halde yaralanmış ama hala hayatta.. .ve dedi ki bana "ben bulutların üzerinden yere çakıldım, ölmedim. Yüksekten düşmek vız gelir bana..."

Anladım ki benden bana kurtuluş yok... Bana daha derin bir boşluk gerekti bu baş belasından kurtulmak için ve çaresiz o gece bıraktım kendimi zaman boşluğuna... Zaman boşluğu sarıp sarmaladı ve bir güzel çalkaladı beni girdabında. Bazen yaralarıma tuz bastı , bazen sevdi okşadı ve uygun bulduğunda fırlattı attı beni içinden. Oradan çıkan da yepyeni biriydi gerçekten. Onca çalkantının içinde ruhu yerine oturmuş, organlar yıllardır tutturamadığı ahengi bulmuş, hisleri eskisinden farklı olmakla birlikte bana has bir içimde geri gelmişti sanki. Gülebiliyodum ağız dolusu ve bu ağzımdan çıkan neşeli sesler benimdi. Kavga ediyordum dolu dolu, eskisi gibi (hatta eskisinden biraz daha fazla) kusur buluyordum her şeye ve eskiden olduğu gibi yine kendimi kandırıyordum sonunda mutluyum diye... hem de daha da şiddetli bir biçimde. Öyle iyi oynuyordum ki üstelik de herkes inanıyordu bu yalana benimle birlikte.

Sardım yaralarımı, iyileşmiştim... yepyeni bir ben yarattı zaman yeni baştan, ama hala eksik bir şey vardı adını koyamadığım içimde...Zaman bir tek şeye iyi gelmemişti. Yüreğimdeki yanık izine... Öyle ki bundan sonraki hayatımda utanacaktım onu başkalarına göstermeye...

Ve fark ettim ki, bir şey daha vardı beni bir türlü rahat bırakmayan... boynumda bir tasma gibi taşıdığım, zaman zaman nefesimi sıkıştıran, ucunu o terk ettiğim şehirde bırakıp kaçtığımı sandığım o lanet olası ip peşimi bırakmamış, her şeye rağmen hala kopmamıştı...

 
Toplam blog
: 42
: 1011
Kayıt tarihi
: 16.06.10
 
 

1980 'de doğdum. Batı'da küçük bir şehirde büyüdüm. Büyüyünce durduğum yerde duramaz oldum. Kuş o..