Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşka zaman ayırın... Çok geç olmadan

Aşka zaman ayırın... Çok geç olmadan
 

Sonbahar veda mevsimidir; sıcak, güneşli günlerden, gri gökyüzü ve sararmış yapraklarıyla ağaçları görünce hüzün kaplar içimizi. Arkası kıştır, hele eskilerin deyimiyle karakış yaparsa mevsim, canımızdan bıkarız yaz gelene kadar. Klasik sözlerle devam edersek her mevsimin güzelliği de başkadır, hepimizin mevsimi de başkadır. Yazın hiç denize gidemeyen birisi ya da birkaç saatini deniz kenarında harcayamayan birisi için hiçbir şey ifade etmez yaz mevsimi. Kar yağdığında arabaların üzerinde birikmiş karları elimizin içinde yuvarlayarak arkadaşımıza şaka yollu fırlatmamışsak yağan karın ne anlamı var ya da mevsimin kış olmasının?

Ya geçen yıllara ne demeli? Arkaya dönüp bakma zamanı bulamadığımız günlerden sonra yılların ne anlamı kalıyor? Kendimizi gündelik yaşamın oyun alanından çekip çıkaramadıktan sonra yarınlarımızın amacı nedir ki? İstasyonda beklediğimiz treni boş verip, arkadan gelecek trene binmek için harcadığımız zamanı geri getirebilir miyiz? Ya da o tren istediğimiz zaman gelecek mi?

Aşka zaman ayırabildik mi peki? Mevsimler gibi herkesin aşkı da başka, aşkı tanımlaması da, aşkı yaşaması da farklı. Aşk birisine göre ayrılıkla eşdeğerse diğerine ömür boyu birliktelik anlamı taşıyabilir. Evliliklerin ölüm fermanı olarak görende var, evliliğin harcı olduğunu söyleyenler de var. Ancak tek gerçek aşkın kendisi oysa. Bizim aşkı nasıl yaşadığımız önemli, henüz yaşamayanların ise aşka dair planları, eski aşıkların ise anıları da önemli.

Hiç aşkı tatmayanlara ne demeli? Aşkı sadece Kadir İnanır-Türkan Şoray klasikleri ile özdeşleştirmiş birçok insan olduğuna inanıyorum. Sevgili ile elele yürürken dünyada o anda hiçbir şey ifade etmez, ne insan hakları, ne terör, ne felaketler, hiçbir şey. O anda sadece sevgili ve o anda yaşanan bir "aşk anı" vardır. Sevgilinin dudak kenarlarındaki tebessümdür dünyanın sınırları. Gözbebeğinin koyuluğundadır hayatın anlamı. Dünyadaki yaşama amacın omuzuna yaslanan başın sıcaklığında, konuşmasındaki akıcılıktadır artık. Öğrendiğin onca şeyi unuttturan bir kalp çarpıntısıdır aşk. Söyleyeceğin sözleri unutturup da "ne olacak bu Fener'in hali" muhabbeti açtırır insana durduk yerde.

Kariyer yapıcam diye tutturup da "Sex and the City" dizisini idol kabul eden yığınla çaresiz ve yapayalnız şehirli kızlarımız. Yalnızsınız ama ayaktasınız, işiniz iyi ama aşkı ofiste arıyorsunuz. Ya da spor salonlarında, ya da hafta sonu kültür gezilerinde. Treni kaçırmışsınız, size uygun saatte ve durakta gelir diye bekliyorsunuz. Beklersiniz...

Dünyadaki bütün kadınlar aynıdır, iki göğüs ve bir bacak arasıdır işin aslı, gerisi palavradır diyen ağır abiler; size adres soran bir bayanı bile potansiyel boşalma aracı gören mahallenin bıçkın delikanlıları, her köşebaşında gömleği iki düğme aşağı ilikleyerek göğüs kıllarıyla fiyaka yapan yeni yetme bitirimler, American pastası filmini Türkiye'ye uyarlamak isteyen yapmacık, sahte gülücüklü, briyantinli, bol jöle kafalı beyefendiler. Sizler de aşkı ayağınıza bekliyorsunuz ya, siz de beklersiniz....

Aşk kapımızda, yanıbaşımızda iken, herşeyi paylaşmak yerine tüketme yoluna gitmeden yaşayalım aşkı. Aşka zaman ayıralım... Çok geç olmadan.

 
Toplam blog
: 242
: 1784
Kayıt tarihi
: 24.06.06
 
 

1970 doğumluyum.Karadenizin bir sahil şehrinden, hayatın güler yüzlü tarafına tutunmak için İstan..