Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '17

 
Kategori
Sevgililer Günü
 

Aşk...Bir sebepten

Aşk...Bir sebepten
 

Zaten insanlarda aşkla, meşkle uğraşacak hal kalmadı bir de üstüne hızla tükeniyor aşk.
Nesli hızla tükenen kutup ayıları gibi. 
Zamanın tüketim ruhuna uyan her şey gibi. 
Belki bundandır 14 Şubat' ta irili, ufaklı ayıcıkların satışa çıkması. 
Yemek yemek ile sevişmek arasında bir benzerlik var derler, doğru bence de.
Özellikle de gençlerden dinleyince anlıyorum ki aşk da fastfood yemek tarzına dönmüş. 
Tadına, sırasına, sunumuna özen gösterilmiyor artık ilişkilerin. 
Damakta, hafızada bir tat ve bir iz bırakmıyor.
Fastmeet ( Hızlı tanış ) Fastforget ( Hızlı unut ) artık ilişkiler.
Yersen...

Telefonda mesajla başlatıyor, mesajla da bitiriyorlar.
Halbuki iki insan yüzyüze konuşarak anlaşır, yüzyüze konuşarak da vedalaşır benim bildiğim.
Eeee ona da yürek gerekir tabii. 
Kendine saygı, ilişkine saygı, karşındakine saygı lazım. 
Şimdilerde saygı yok, duygu yok, olsa olsa heves var sadece. 
" Bizim zamanımızda.... " diye bir cümleye başlasak, gençler " O sizin zamanınızdaydı, o zaman değil bu zaman" diyecekler.
Doğru da !
Hangi zaman, kendinden önceki ve kendinden sonraki ile tıpatıp benzer olabilir ki ? 
Ama " aşk" zamanla değişmez. Zamanla ona yüklenen anlam ya da verilen değer değişir. 
Her şeyde olduğu gibi aşk da gösterişe kurban edilmiş anlaşılan. 
14 Şubat Sevgililer Günü kapitalizmin yarattığı bir gün.
Ama öyle bile olsa birbirini seven iki insanın böyle bir günü kutlamaları ve birbirlerine -ama yalnız birbirlerine - sevgilerini göstermeleri ne güzel halbuki.
Kendi aşklarının dilinden, kendi özel arşivlerinden, kendi yaratıcılıklarından ilham alınan bir kutlama olmalı benim fikrimce. 
Aşk, iki insanın arasında gizemli bir bağdır bana göre. O zaman özel ve gerçektir.
Her şey gibi aşklar da taklit, ilişkiler de çiftlerin yarışına dönmüş.
14 Şubat' ı sevgilisiz geçiren depresyona giriyor!
Sevgilinin aldığı hediye, yaptığı sürpriz, hatta aldığı gülün sayısından bile depresyona giren, sevgilisini bırakan var !
Nasıl bir aşksa o ?

Az evvel haberde duydum 999 gül " Sonsuz aşk " demek oluyormuş!
" Sevgilim beni sonsuz mu seviyor? " diye 999 gülü oturup saymakla geçireceğin vakti, o sonsuzluğu görebiliyorsan gözlerinin içinde, o gözlere bakarak geçir derim şahsen.
Hitap şekilleri bile aynı sevgililerin birbirine...

Aşkım ! 
Hele bir de " Aşkitom " var şimdilerde onu hiç anlamıyorum.
Aşkitom nedir yahu ?
Japon çizgi film karakteri gibi...
Ben delikanlı ya da genç kız olsam, beni böyle çağıran sevgiliyi o dakka bırakırım.
Seven, sevdiğine kendi lügatından,sırf ona özel bir kelime, hitap şekli bulmuşsa bak o güzel. 
İsmini yüreğinden seslenerek söylüyor, söylerken gözleri parlıyorsa ne gerek var " Kes, kopyala, yapıştır" a...
Yollar ayrılsa da o ismi duyduğunda yüreği başka türlü atmalı insanın.
Bir yer, bir ses, bir gülüş, bir bakış onu hatırlatmalı...
Dualarında olmalı o insan.
" Başına bir şey gelse önce ben koşarım " demeli.
Seven, seviyorsa sevdiğinin mutlu olmasını istemeli.
Hala var tabii böyle aşklar. 
Ama sanki daha çok, bizim ve bizden evvelki kuşaklarda mı kaldı ne ?

Aşkın pek çok tanımı vardır. Özellikle gençlikte hormonların etkisi yadsınamaz.
Fiziksel güzellikle ilgili olduğunu düşünmüyorum. İlk etapta bu bir yönelme sebebi olsa da- özellikle erkekler için- bir kişiye neden aşık olunduğunun kesin bir açıklaması yoktur. 
İnsan hayatı boyunca pekçok güzel ya da yakışıklı, akıllı, başarılı vs. kadın ve erkekle karşılaşır ama gerçek sevgiliyi bulana kadar belki de hiçbirine aşık olmaz.
Aşk, başka varlığa duyulan derin sevgi diye tanımlanır. Sevgi kuramının kurucusu Psikanalist Erich Fromm sevgiyi, insanlığın sorunlarına bir yanıt olarak, kişideki aktif ve yaratıcı gücün kaynağı bir enerji olarak ve bu söz konusu yaratıcılıkla sevmeyi de bir sanat olarak tanımlıyor. " Sevme Sanatı " adlı kitabını mutlaka okumalı .

Sevmek bir sanat olduğu için de uygulamada olgunluk gerektiriyor elbette. Olgunluk da yaştan ziyade, yaşanmışlıkla, yaşanılanlardan anlaşılanla, hayatın merkezine " ben" i ve menfaatleri değil, " biz" i ve tamamlanmayı koymayı, cesaret ve sadakati gerektiriyor.

Yani aşk da tıpkı çay gibi, demlenmek istiyor.
Duyguların soğuduğu, insanların bencilleştiği ve birbirinden uzaklaştığı, hatta korktuğu bu çağda aşk için de gidişat iyi görünmüyor. 
Teknolojinin de ilerlemesi ile, insanlar, yaşamlar ve dolayısıyla aşklar da sanallaşmış. 
Geçenlerde Joaquin Phoenix ' in başarılı oyunculuğunu da sergilediği ve kurgusu çok iyi " Her " filmini izledim tesadüfen. 

Her şeyin teknolojik ve sanal olduğu şu zamanda çok duygusal bir erkeğin, çevresinde ilişki yaşayacak kendisi gibi bir insan bulup, bağ kuramaması yüzünden, bir şirketin hizmetini satın alarak işletim sistemi ile kurduğu sanal ilişki ve insan psikolojisi anlatılıyor. 
Bunu anlatırken de modern dünyada her ne kadar ilişkiler anormal bir hale gelse de insanın, insana ve aşka olan inanç ve ihtiyacının hiç bitmeyeceğinin altı çiziliyor. 

Ben de buna tüm kalbimle katılıyorum. 
Bu dünyayı ve insanlığı da kurtarsa kurtarsa aşk ve ona yakışan insanlar kurtaracak zaten! 
Sevmek güzel şey! 
Gençlik iksiri, yaşama enerjisi ve en önemlisi de en güzel ilaçtır.
Hakkını vererek yaşayan herkese kutlu olsun.

 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..