Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '10

 
Kategori
Anılar
 

Askerde ilk günüm

Askerde ilk günüm
 

11 Aralık 2010 İzmir otogarındayız. Saat 22:30 Ankara arabasına binmeme yarım saat var.

Davulcu amca esmer elleriyle parçalarcasına vuruyor tokmağı davula ve zurnacı çalıyordu anlamadığım oynak birşeyler. Hayatımda ilk defa böyle bir tezatlık yaşadım. Sevdiklerimden ayrılmanın ateşiyle kavrulurken yüreğim, eşimin gözlerinden akan damlalar sel olmuşken, davul ve zurnayla bindirdiler otobüse. Ve işte o an başladı hasretlik.

Kendi başımaydım, ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum. İçime oturmuş bir taş vardı sanki ve o taşın ağırlığıyla beraber Ankara'ya kadar gittim.

İçimde sevdiklerimin özlemi ve yüzümdeki vatan borcumu ödemeye gelmemin mutluluğuyla girdim nizamiyeden. Birden önümü arkamı telaşlı bakışlar sarmıştı. İlk önce 5 kişilik gruplarla bizi nizamiyenin içindeki bankaya soktular. Hayırdır inşallah para verecekler galiba diye düşünürken, önümdeki çocuğa bir şeyler imzalatıp ölmesi halinde paranın kime verilmesini istediğini soruyordu bayan. Tabi olması gereken bu ama o ruh haliyle böyle bir soru sorulması ve sevdiklerin ayrılalı daha bir gün bile olmadan ölürsem eğer tazminatımı şu alsın diye düşünmek cok acayip bir duygu. Neyse eşimin ismini yazdıktan sonra okumadan imzaladım kağıdı.

Sonra bizi büyük bir binaya götürdüler. Gittiğimiz binanın kapısında yemekhane yazıyordu. İçeriye girdiğimde benim gibi yeni gelen askerler boş bir sandalyenin önünde sıraya girmişlerdi. Sandalyenin önünde duran iğneleri görünce ne olacağını anladım. İki tane asker gelerek boş sandalyenin sağına ve soluna oturdular ve teker teker bizi çağımaya başladılar. Ben 1 tane iğne beklerken tam 3 tane iğne yedim kollarımdan. Nasıl bir iğneyse, sol koluma vurulanın 10 gün geçmedi ağrısı. Sonra sadece iç çamaşırımız kalarak soyunmamızı söylediler. Sandalyelerin üzerinde soyunduk ve 25 kişilik guruplarla bir paravanın içine girdik. İçerdeki asker, " komutanım hazırız" seslenişiyle paravanın içerisine rütbeli bir doktor girdi. Doktor (komutan) içeri girer girmez başımızı havaya kaldırıp, gözlerimizi kapatmamızı söyledi. İlk emrimizi orada almıştık. Hemen gözlerimi kapatıp, başımı havaya kaldırdım. Sürekli "ben söylemeden gözlerinizi açmayacaksınız" sözünü tekrar etti. Sonra bir emir daha "indirin iç çamaşırınızı" hadi be dedim içimden ama emir emirdi indirdim. 10 saniye sonra bir emir daha geldi" kaldırın iç çamaşırlarınızı ve gözlerinizi açın." 25 kişinin 10 saniyede neyine baktılar anlamış değilim. Genel bir sağlık taramasından sonra kendi adıma düzenlenmiş bir nevi sağlık karnesi tarzında bir şeye "sağlam" kaşesi vurulduktan sonra o binada işimiz bitti.

Askerlikte biriyle tanışacaksanız emin olun ilk soracağınız veya size sorulacak ilk soru "nerelisin" olacaktır. O cevabı aldıktan sonra nereli olduğu farketmeksizin sanki 40 yıllık dostun gibi konuşmaya başlarsın. O gün bana en çok sorulan soru buydu. Bir de sizden önce askere gelen askerler gördüyse sizi "torun, çömez..." gibi laflar duyarsınız. Bunları duydum ama en çokta kısa dönem gittiğim için "poşetler hoşgeldiniz" kelimeleriydi. Askere gitmeden önce duymuştum kısa dönemlere poşet dediklerini. Böyle lakaplar beni kızdırmadığı için hiç kafama takmadım .

Gruplar halinde yemekhane binasından ayrıldıktan sonra bir başka binaya girdik. İçeri girince askerlik hayatım boyunca gururla üzerimde taşıyacağım kamuflajımı ve botlarımı vereceklerini anladım. Göz kararıyla bir asker kamuflajımı verdi. Hemen yanındaki asker 43 numara bot verdi. Az ilerde çorap, eldiven, iç çamaşırı ve eğitim zamanında kıymetini anlayacağım soğuk geçirmeyen, ne kadar yıkadıysam bir türlü kokusunu çıkaramadığım koyun kokulu bir içlik verdiler. O içliğin kokusu hala burnumda ama hakkını ödeyemem. Çok güzel ısıttı o soğuk eğitim zamanlarında vücudumu.

Ve en sonunda o binadan çıktıktan sonra 35 gün boyunca acemi birliğimi yapacağım tabura götürdüler. Aşağı yukarı 750 kişiydik. Soyadlarımızın baş harflarine göre yatakhanelere ayırmışlar. 50 kişilik bir yatakhaneye girdim. Bizi, bizden 7-8 gün önce gelen uzun dönem askerler karşıladı. Daha önce bize verilen yatak numarasıyla onunla aynı numaradan olan dolabımı buldum. Valizimi dolabın önünde açarak yerleştirmeye başladım. Tam o sırada bir asker gelerek dolap düzeninin nasıl olması gerektiğini gösterdi. Trabzonlu şen şakrak birisiydi. Söylemiştim ya ilk sorulan soru "nerelisin" diye. Çocuğun ilk sorduğu soru" nerelisin abi " sözleri oldu. Benimse ona sorduğum soru belki de askerlik hayatımda en çok düşündüğüm ve hesap ettiğim daha doğrusu bütün askerlerin aklından çıkmayan o soruydu. Şafak kaç? 452 abi.

Gerçektende öyle. Zaman kavramı malesef çok yavaş yürüyor. Sevdiklerinden ayrı kalmak ve gece gündüz nöbettir, içtimadır... bir türlü bitmediğinden uyumaya fazla fırsat bulamadığınız için şafak bir türlü atmıyor.

O günü hiç unutamam başımı yastığa koyduğumda sabah nasıl bir gün bekliyor beni düşüncesiyle ve etrafımda yatan benim gibi yeni gelen askerlerin şaşkın ve düşünceli bakışlarıyla uyuyakalmışım.

Devamı... (Valla ben de bilmiyorum. Askere gitmeden önce, askere gidenlerin askerlik anılarını dinlemek beni çok sıkıyordu ama bitirdikten sonra anlatması çok zevkli oluyor.)

 
Toplam blog
: 61
: 1041
Kayıt tarihi
: 04.01.08
 
 

1983 doğumluyum. İzmir' de yaşıyorum. Bir kamu kuruluşunda memur olarak çalışıyorum. ..