Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mayıs '18

 
Kategori
Güncel
 

Askeri Darbeler Bölgesinde, Darbelerden Kim Kazanır? Kim Kaybeder?

Türkiye’de birçok askeri kalkışma ve darbe olmuş, askerler eliyle yönetimler değiştirilmiş, bu durum özellikle 1954 yılından sonra Türkiye’nin NATO’ya girmesinden sonra gerçekleştirilmiş bir durum haline gelmiş, halk bu durumu genellikle olağan karşılamıştır. Karşılamayıp da ne yapacaktı ki, elinde silahı olan kişilere karşı sivillerin kazma kürekle başa çıkması pek düşünülebilir veya mantıklı ya gelmemiştir ya da halk ne olup bittiğini anlayana kadar zaten olay çoktan olup bitmiştir. Askeri darbe ve ihtilallar öncesinde ortalığın kan gölüne dönmesi, döndürülmesi, mevcut siyasi yönetimlerin ülkedeki kontrolü yitirdikleri için halkın başka türlü bir tepki vermesi beklenmemiştir. Hiçbir siyasi liderin de 15 Temmuz’a kadar direndiği vaki olmamış ve ülke üzerindeki kontrolü kolayca ele geçiren askeri güçler kalıcı olmamış ve bir süre sonra görevi yeniden sivillere devretmişlerdir.

Bu durum neredeyse 1950’lerden sonra alışılmış bir durum halinde gelmiş, kimi ordunun yaptığı darbeleri desteklemiş, kimi de karşı çıkmışsa da genellikle silahlara karşı etkin bir tavır sergileyememiştir. Tavır sergilemeye yeltenenlerin akıbetinin ne olacağı ile ilgili net bir veri başarılan bir darbeden sonra yoktur. Çünkü önceden belirlenen kişiler derhal yakalanıp idam edilirken bir kısmı yurtdışına kaçmış, uzun yıllar sonra ya dönmüş ya da bir daha dönmemiştir.

Bir okur olarak bir askeri darbenin nasıl oluştuğuna dair bende derin şüpheler oluşmuş, bu konuda en azından askeri darbelerle ilgili yapılan onca televizyon programına, yazılan kitaplara, özellikle yabancı istihbarat servislerinin yıllar sonra yaptıkları açıklamalara rağmen özellikle ailevi açıdan memuriyeti ve askerliği seçen, halkın içinden çıkan ve ailevi yeterlilikler açısından alt ve orta kesimlerin çocuklarının bu duruma nasıl geldiği, bu cesareti kimden ve nereden aldığı,  ya da nasıl bir dönüşüm geçirdikleri muamma olarak kalmıştır. Kimi yazarlar bu durumu özellikle batı kurumlarında uzun süreli görev ve eğitimlere bağlarken, ortaya tam askeri darbe yapacaklarla ilgili olarak net bir perspektif koymamaları, dahası böyle bir dersin müfredatlarda yeteri kadar olmaması yakın tarihle ilgili bir eğitimin nedense müfredatlarda yer verilmemesi de konu bittikten sonra tekrar kuluçka evresi için olay soğumaya, soğutulmaya bırakılmıştır.

Birçok konu kapanmış, kimileri darbe taraftarı olurken, kimileri de darbenin karşısında yer aldığı, zihinler bulanık ve kulaktan dolma bilgilerle dolu olduğundan soru ve cevaplar havada kalmıştır. Hoş, günübirlik yaşamayı kültür haline getirmiş, getirtilmiş halkımız da bu durumu pek de sorgular görünmemiş, insanlar hızla kalan sağlar bizimdir mantığı ile kaldıkları yerden devam etmiştir.

Bir toplumda şoklar vardır. Savaş bir şoktur. Topyekûn bir savaş ise büyük bir şoktur. Milleti ya bir araya getirir ya da tamamen dağıtır, parçalar. 1. Dünya Savaşı Osmanlı İmparatorluğu için böyle bir savaştı ve bir zamanlar bir arada yaşayanlar ayrı ayrı devletlerin vatandaşları oldular. Çanakkale’deki Sarıkamış şehitlikleri, Romanya, Macaristan’daki şehitlikler dahi bu durumu bariz bir şekilde anlayana anlatabilir. Özellikle Çanakkale; doğum yeri Kudüs, Şam, Selanik, Bağdat, Basra olan binlerle civanla doludur. Milleti için ölüme gözünü kırpmadan savaşa giden bir milletin ordusunun sürekli içeride askeri darbe ve benzeri durumlara kalkışması batı ülkelerinde görülemeyecek bir durumken, bölgede Yunanistan da dahil olmak üzere tüm Osmanlı’nın eskiden hükmettiği coğrafyada cereyan eder olmasının özel bir anlamı olmalı. Aynı şekilde varsa söz konusu yapıların dış destekleri ve bu desteklerin verdikleri desteğe karşılık ne ya da neler aldıklarını da artık daha fazla sorgular olmalıyız.  Tekrarı halinde yine yeniden kaybetmemek için gerekli önlemleri almalı, tarihin tekerrür etmesine mani olmalıyız. “Kardeşi ile paylaşmaktan imtina eder bir görüntü sergileyen kişilikler, kardeşleriyle barış içinde yaşayamamanın adilce paylaşamamanın faturasını düşmanlarına ellerindekileri hediye ederek varlıklarını koruyabileceklerini” anlamaları zor olmamalıdır. Gerçekte kardeşleri başkaları ise durum yoruma gerek bırakmasa da her zaman başka bir çözüm vardır diyerek toplumsal uzlaşma kültürleri, standartları ortaya koymak zorundayız.

 

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..