Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Efsane FB 1907 Baterist Metin

http://blog.milliyet.com.tr/efsanefb1907

10 Eylül '07

 
Kategori
Anılar
 

Askerim Ama Müzisyenim (3)

Askerim Ama Müzisyenim (3)
 

Antalya Karpuzkaldıran subay kampında müzisyen olarak askerliğime devam ederken, Bodrum subay kampında görev çıkmış ve beş müzisyen arkadaş Bodrum' a gitmiştik. Antalya kampı çok büyük, çok güzel bir kamptı aslında ve bende birhayli seviyordum... Ne var ki orası asker için cezaevi gibiydi. Çarşı izni diye birşey yok! Ziyaretçin gelse nizamiyede ve izin kağıdı alıp saatle görüştürülüyorsun. Bodrum' a gidince öyle bir nefes aldıkki sanki tezkere alıp tatile gitmiştik. Orası bize Antalya' dan sonra çiftlik gibi geldi. Fakat oranın askerleride Antalya' yı merak edip, bize Bodrum kampının dayanılmazlığından bahsedip yakınıyorlardı. Güldük tabii bu duruma... Halbuki kebap yapıyorlardı da Antalya' yı bilmediklerinden densizlik yapıyorlardı.

Müzisyeniz ama askeriz sonuçta... Asker gece müzik programı yapacak diye gündüz yatırırlarmı hiç? Herşeyin üzerine birde gece nöbeti yazarlar vallaa. Gündüz yaptığımız iş ise garsonluk. Askeri kamplarda konaklama süresi iki haftadır. Misafirler iki hafta kalabilir, sonra onlar gider yeni konuklar gelir. Bu iki haftalık dönemler arasında da iki gün boşluk vardır. O iki günde kamp yeni misafirler için hazırlanır, temizlenir.

İşte böyle bir dönem boşluğuydu... Yapacak çok iş var, dolayısıyla bizimde bazı işlerin ucundan tutmamız gerekiyor. İstersen tutmaa! Ya seve seve yada .... .... demişler ya hani... İşte öyle birşey... Mutfakta ne kadar tencere, tava, kazan varsa kumsala indirmişler... Güneşlenmeye değil tabii, dışlarındaki ocak isleri kumla ovulup temizlensin diye. Hadi diyoruz hiç olmazsa denizle yakın temas halinde oluruz. Beş kişilik grup halinde, hem muhabbet hem tencere parlatma hadisesi devam ederken, sudaki ufak canlılar gözüme çarptı. Ben başladım onları yakalamaya... Bozuk para büyüklüğünde yengeçler, kabuklu canlılar falan işte. Yakaladıklarımı bir tencereye koyup akvaryum yaptım. Bazı arkadaşlarında hoşuna gitti, başladılar benim tencere akvaryuma börtü böcek toplamaya. Yirmi dakika sonra baktıkki orta boy bir tencere görünürde yok. Yaa nasıl olur demin buradaydı, araba lastiği büyüklüğünde bir tencere kayıp işte yokk! Amaniiiinn kaldırın kafanızıda denize bakın... Ooof oof of... Birde bakıyoruzki biz dalga geçerken denizde bir dalga geçmiş, bizim tencereyi çekip almış, Yunan adasına doğruda yola koymuş. Lakin bizde öyle Yunan' a tencere kaptıracak göz varmı?

Aksi gibi bizim aksi başçavuşta az ileride denize olta atmış balık tutuyor. Fakat halen olanların farkında değil ki sesi çıkmıyor. Şimdi yüzerek gidip tencereyi geri getireceğiz... Peki kim gidecek? Tabiki en çabuk denize girebilecek kişi... Sevgili arkadaşım, tertibim, Tekirdağ' lı Şadan... O an üzerinde en az kıyafet olan Şadan kardeşim.

"Şadan oğlum sen daha çabuk soyunursun... Hadi len acele et, tencere elden gidiyoo... Başçavuş uyanmadan şunu kap gel hadii ".

"Tamam tertip merak etme"...

Şşllooooppppss!!!

"Aman be Şadan, iyiki çaktırmadık... Neredeyse bütün kamp uyandı birader yaa... Aha işte başçavuşta geliyor".

"Nooluyo lenn burdaa"?

"Eeee şey komutanım... Bizim tencere işte... Kem...Küm"...

"O giden kim denizde, çakırgözmü"? (Şadan çakır gözlüydü ve başçavuş onu hiç sevmezdi)

"Evet komutanım... Hemen atladı denize, hiç düşünmeden kendini feda etti ". (Yoksa dayak yiyecek kardeşim Şadan)

Neyse sonuçta biraz zorda olsa Şadan, tencereyi Türk karasularına geri döndürmeyi başardı. Eğer aksi olsa, belkide Yunan televizyonlarından, bizim tencere dünyaya reklam olacaktı... Kimbilirr?

 
Toplam blog
: 1907
: 3759
Kayıt tarihi
: 28.07.07
 
 

03 Şubat 1967 İstanbul doğumlu, romantik bir müzisyenim işte... Müzik, bateri, spor, Fenerbahçe, ..