Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '11

 
Kategori
Haber
 

Askerlik Anıları ve Denetlenemeyen TSK

Askerlik Anıları ve Denetlenemeyen TSK
 

Yurdumun genel erkek profiline ilişkin, gözüme ilişen en nadide özelliklerinden birisini askerlik mefhumuna ilişkin anı anlatımları olduğunu söylesem sanırım hiç de tuhaf bir şey söylememiş olurum. Çok da özel bir keşif değil aslında bu durumun tespiti. Birkaç kahvehane ortamına kıvrılarak girip, bir masanın kuytu köşesine vücudunuzu kıstırdığınızda, hemen yanı başınızda ve diğer çevre masaların ille de birisinde, askerlik anılarına ilişkin hararetli anlatımlar kulağınıza gelmeye başlar. Yirmi yaşını devirmiş her aslan Türk erkeğinin ömrü hayatına sığdıracağı onlarca, yüzlerce ve hatta ve hatta binlerce askerlik anısı mevcuttur. Mevzu askerlik olunca, Türk erkeğinin şaşmaz kalesi kahvehanelerinde pek tabii ki en nadide muhabbet hadisesini askerlik anıları alır. Bir zamanlar merak ederdim insanların neden bu denli merakla, heyecanla ve iştahla askerlik anılarını anlattıklarını. Kimi zaman o denli sıkılırdım ki askerlik anılarından, hatta bir ara askerlik anılarını dinlememek için kaçacak kuytu yerler arardım. Ama inadım inat diyen, askerliğini yapmış olan arkadaşlarım, beni o sıkıntıların tam da orta yerine ille de atacaklardı. Her dem bir şekilde laf dönüp dolaşıp askerlik anılarına gelirdi. Askerlik anılarını dinlerken zihnime en fazla kazınan kelime “iştima” olmuştu. Hatta uzunca bir zaman “iştima” kelimesinin bile anlamını merak etmiştim ve ne yalan söyleyeyim o kelimenin anlamını o denli merak etmeme rağmen bir türlü araştırıp, öğrenmemiştim. Taa ki bir zaman sonra asker ocağında kendimi bulunca iştimanın ne demek olduğunu bana bir güzel öğrettiler. Askerliğin neden anılara bezendiği, sivil hayatta neden ete, kemiğe büründüğü hususunu askerlik yapınca anlamıştım. Bütün mesele “disiplin” düsturuydu. Disiplinin olduğu her yerde, ille de her olay mutlaka bir mizahi duruma dönüşüyordu. Gerek okul ortamında olsun veya kimi sıkı görgü kurallarının ve geleneksel yaşamın katı kurallarının geçerli olduğu yerlerde olsun, her davranış genel kabulün dışına taşan bir niteliğe dönüşüyorsa, o davranış mizahi bir durum olarak zihinlere işliyor. Disipline ilişkin mizahi hadiselere en nadide örnek yerlerden biriside şüphesiz ki camilerdir. Uhrevi bir ortamın kendine özgü kaidelerinin dışında ortaya çıkan bir davranışı rahatlıkla mizahi bir duruma dönüştürerek zihne kazımak hiç de tuhaf olmayan bir durum. Bende kısanında kısası bir askerlik yapmış olmama rağmen, o askerlik anlarının her birisini zihnime öyle bir kazımışım ki zaman zaman aklıma geldiğinde içten içe öyle bir gülerimki... Aslında gülmeyi çok da becerebilen birisi değilimdir ama nedense askerlik anılarım beni alabildiğine güldürür. Kısacık yaptığım askerliğimin üzerinden hayli zaman geçmiş olmasına karşın halen zaman zaman anlatırım ve bu anı anlatımlarımın ızdırabını eşim çeker. O denli bıkkınlık halini almışki, ne zaman mevzuu dönüp dolaşıp askerlik hadisesi ve anılarına gelse, eşim o anda ortamı terk ediyor.

Her aslan Türk erkeği, askerlik anılarını heyecan, iştah ve keyifle anlatmasına rağmen, şüphesiz ki hiçbir kimse o ortamı ikinci bir kez daha yaşamak istemez. Katı ve tavizi olmayan bir disiplin, geçmek bilmeyen dakikalar, her anı sıkıntılara bezeli zamanlar… ”Asker ocağı nasıl bir yer?” diye sorsalar bana, “Her bir dakikasının, bir saat olduğu bir yerdir” diye cevaplardım. Zamanın bir türlü geçmediği, geçmek bilmediği bir yer asker ocağı.

Askerlik hususuna değinmemdeki asıl nedenim sabah sabah okuduğum bir haberden kaynaklı oldu. Milli Savunma Bakanlığı verilerine göre son beş yılda 408 asker intihar etmiş. Akla ziyan bir sayı. İntihar eden askerlerin aileleri “intihar” açıklamalarına itibar etmediklerinden ötürü, AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) ne başvuruyorlar. İntihar ettiği gerekçesiyle dosyası kapatılan 16 askerin ailelerinin AİHM’ne yaptıkları başvurular tek dosya haline getirilmiş. Doğrusunu isterseniz bu dava sonucunun ne olacağını merakla bekliyorum. Telaffuz etmiş olduğumuz asker intihar sayısının istisna olmaktan öte bir durumu olduğu ortada. Dile kolay, tamı tamına 408 asker intihar ediyor. Neden?

Uzun yıllar bu ülkede ordu içerisinde olup biten hiçbir şey sorgulanamadı. Ordu dışında kalan kurumların hiç birisi orduyu denetleyemedi. Ordu içerisinde ne olup ne bittiği hususunda kamuoyu sadece genelkurmay başkanlığının bilgilendirmesi doğrultusunda bilgi sahibi oldu. Oysa ordunun sivil denetime açılması gibi son derece insani bir talep dahi bu ülkede uzun yıllar dillendirilememişti. Sonuçta o dar sınırlar içerisinde olup biten her şey bir muamma olarak kalıyor, dışarıdaki kamuoyunun ne kadar bilmesi gerekiyorsa o sınırlar içerisinde kamuoyu bilgilendiriliyordu. Bu durumun ne denli vicdan kanatan bir durum olduğu açık…

Daha yakın zamanda pimi çekili el bombasını askerin eline veren üstünün, nasıl dört askerin ölümüne neden olduğunu öğrenmiştik basından. Nasıl öğrendiğimiz ise malumunuzdur. Önce eğitim zaiyatı denmiş, ne var ki Taraf Gazetesinin konunun üzerine gitmesi sonrasında gerçek ortaya çıkmıştı. Hiçbir yönetmelikte böyle bir disiplin uygulamasının olmadığı ortadaydı. Peki nasıl oluyordu bu durum? Nasıl oluyorda bir insan, bütün insani değerlerini bir kenara bırakarak, sadece üst olduğu gerekçesiyle bir askerin eline pimi çekili bombayı verir? Ve düşünebiliyor musunuz, o asker korkusundan o bombayı elinden çıkartamıyor. Kaç kez durumu üstüne bildiriyor olsada, son derece duyarsız bir yaklaşımla karşılaşıyor. Sonuçta dört askerin yaşamına mal olan bir durum çıkıyor ortaya.

Ordu içerisinde bu ve benzer durumların yaşanmaması için şüphesizki ordunun sivil denetime açılması şarttır. Aksi halde muamma dolu, üstü örtülü olayların ardı arkası kesilmez. Ne var ki işin esprili olan tarafı, orduya ilişkin “Sivil denetim” gibi bir argümanı diline dolayan insanların akli dengesinin yerinde olup olmadığı hususunda bile bir yaklaşımın olduğu bir ülkeydik daha yakın zamana kadar. Ordunun kati olarak şeffaflaşması gerekiyor. Zira dün emekliliğini isteyen Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in yapmış olduğu açıklamanın en can alıcı ifadesi, “TSK’yı bir suç örgütü olarak göstermeye çalışıyorlar” serzenişiydi. Madem bu durumda rahatsız oluyor TSK, buyursunlar TSK’yı sivil denetime açsınlar. Korkuları nedendir? Koca bir cumhuriyet tarihi boyunca sorgulanmayan, sorgulanamayan, sivil denetime kapalı tutulmuş bir kurum neden şimdi gözyaşı döker hale geldi?

Dile kolay… Son beş yılda TSK içerisinde 408 asker intiharından bahsediyoruz. Bu trajedinin sorgulanması gerekmiyor mu?

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..