Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Askıdan payıma düşen!

Askıdan payıma düşen!
 

Fare yerine onu pek seven birinin fotoğrafını çektim. Olur mu?


Sevgili Haluk Seki “Askıda ne varsa” başlıklı bir yazı dizisi hazırlamış ve demişti ki “O gün hayatın askısında ne varsa onu yaşıyoruz. Bu bazen hüzün, bazen sevinç, bazen de umut oluyor.”  

İşte o askıdan geçen gün benim payıma düşen ise korku ya da hüzün değildi, keyif hiç değildi,  

O halde neydi? 

Ben anlatayım, siz karar verin. 

 

********** 

 

Göz göze geldik.  

Aniden… Hiç beklenmedik bir anda, hiç ummadığım bir ortamda karşımdaydı. 

Ve ben çığlığı bastım. 

Bir dakika, en iyisi ben şunu en başından anlatayım. 

 

İznik gölü kıyısındaki dar köy yolunda ilerliyordum. Hızım 60 km. civarındaydı. Yan koltukta oturan babamla sohbete dalmıştım. İşte tam o anda ön camın dışında sileceklerin altından bal renkli minicik bir fare çıktı. Sileceğin üzerine tırmanıp camdan içeri bakmaya başladı. Göz göze geldiğimizde sanki orada bulunması çok normalmiş gibi bıyıklarını sallaya sallaya silecekten inip arabanın ön camında bir sağa bir sola turlamaya başladı. O ön camda gezinirken ben telaşla yan camları kapattım. Sakinleşmeye çalışarak ayağımı tekrar gaz pedalına koydum (Fareyi gördüğüm anda iki ayağımı da kucağıma doğru çekmiştim çünkü. Kadınların doğal bir refleksidir bu, etrafta fare varsa hemen yüksek bir yere zıplanır ya da ayaklar yukarı toplanır.) 

Yol, üreticiden aldıkları meyve ve sebzeleri hale yetiştirmeye çalışan aşırı yüklü kamyonlarla doluydu. Arabayı bir kenara çekip durma şansım yoktu, yola devam ettim. Ön camda yolculuk etmek fareyi rahatsız etmişe benzemiyordu. Sileceklerin altından girip üstünden çıkıyor, turuna keyifle devam ediyordu. Babama baktım, durumu son derece eğlenceli bulduğu belliydi. Anlaşılan ortamda ne yapacağını bilemeyen tek kişi bendim.  

Yola ve trafiğe dikkat edeceğime, gözümün içine baka baka camda gezinen fareye kilitlenerek hain planımı yaptım. Sileceği en hızlı konuma ayarlayıp çalıştırmadan beklemeye başladım. Fare bıyık altından gülerek (bana öyle gelmiş de olabilir tabi) yavaş yavaş ilerledi, ilerledi, sileceğin üzerine çıktı, tam en ucuna gelmişti ki sileceği çalıştırdım. Poposuna yediği darbeyle yukarı doğru uçan fare gözden kaybolunca, babam camları açmak üzere elini uzattı.  

Can havliyle “Dur yapma!” diye bağırdım. “Arabanın üzerine tutunmuş olabilir…”  

Babam “Hadi ordan, Cüneyt Arkın mı bu?” diyerek kahkahayı bastı. 

 

Cüneyt Arkın demişken; www.milliyet.com.tr ‘de bir anket haberi var gördünüz mü bilmem. Tüm zamanların en yakışıklı jönü oylarla seçilecekmiş. Tarık Akan, Kıvanç Tatlıtuğ, Cüneyt Arkın, Kenan İmirzalıoğlu ve Kadir İnanır ankette boy gösteren jönlerimiz.  

Ortaokuldayken ders kitaplarımın arasında Tarık Akan’ın kartpostalları olmazsa çalıştığım ders kafama girmezdi!  

O dönemlerde paçaları püsküllü pembe bir kot pantolonum vardı. Kalın ispirtolu kalemle paçalarına bir Tarık Akan’ın bir de Galatasaraylı futbolcuların isimlerini yazmıştım. Favorim olan Yasin’i ise her iki paçaya da yazarak bir adım öne çıkmasını sağlamıştım.  

12 Eylül referandumundan çıkacak sonucu heyecanla beklerken “jön” anketinden Tarık Akan’ın çıkmasını umuyorum.  

 

Önemli not: Artık paçalarıma yazmasam da aklım ermeye başladığında tabi ki doğru yolu bularak Beşiktaşlı oldum. 

 

Bir diğer önemli not: “Önerilerim”de, kanayan yara “töre belası”nın anlatıldığı, “Küçük kadınlar: Azade ile Hacer anlatıyor” isimli yazı dizisinin ilk bölümü bulunmakta. Dizinin devamını okumak ve sevgili Haluk Seki’nin sesine ses vermek ister misiniz?  

 

 
Toplam blog
: 61
: 2350
Kayıt tarihi
: 24.01.08
 
 

17 yaşımdaydım yazmaya ilk başladığımda. Dünyayı tanımaya çalışırken kendimi de tanıdım zaman içinde..