Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '11

 
Kategori
Öykü
 

Aşkımdan vazgeçme....

Aşkımdan vazgeçme....
 

Kalbinin üzerinde bir sızıyla uyandı adam uykusundan, zor geçen bir gece nöbetinin ardından, akşama kadar uyuma planı yapmış, öyle girmişti yatağına. Beklenilmedik bir huzursuzlukla, kalbindeki sızıyla uyanıverdi, henüz saat 12 bile olmamıştı. Anlam veremedi haline. 

Kalktı ılık bir duş aldı, Türk kahvesi iyi gelir diye düşündü. Duştan sonra hafiflemişti sızısı, fakat kahve yaparken yeniden hissettirdi kendini. Kısık ateşte yavaş yavaş köpürmeye başladı kahve, kaynamadan, kahve köpürecek, kabaracak, bir talkım atacak öyle alınacakta ateşten, yanında da en iyi sigara giderdi. Adam sigara kullanmıyordu ama bu seferlik içmek istedi. 

Kahve ve sigarasıyla balkona çıkmadan radyoyu açtı. Leman SAM çalıyordu ‘Aşkımdan Vazgeçme’! Balkona çıktı, sigarasını yaktı, önünde uzanmış bozkıra baktı. Huzursuzluğu daha da arttı. İçine yerleşmiş soyut bir sızı, huzursuzluk vardı. Anlayamadı bir türlü nedenini. Oysa genel haliyle boş vermiş, takıntısız, aldırmaz bir karaktere sahipti. Ailesini aradı, yeğeniyle konuştu herkes iyiydi, bir sorun yoktu kimsede. 

Dışarı çıkmaya karar verdi, arabayla biraz turlarsa dağılırdı huzursuzluğu. Kendine çok yakıştırdığı beyaz gömleğini giydi, iyi hissederim diye düşünmüştü ama yine olmadı. Bir sızı daha geldi inceden. Parfümünü sıktı, olmuyordu, geçmiyordu bu huzursuzluk hali, bulamadığı bir şey vardı anlayamıyordu bu halini. 

Arabayla hız yaptı, yüksek sesle hareketli müzik cdsini dinledi. Şehrin içine girdi, park etti aracı. Çay bahçesinde kahvaltı iyi gelirdi her zaman…. 

Havada bir tatsızlık vardı sanki. Çevresine bakındı herkes mutlu ve eğleniyordu oysa, havada ki tatsızlık bir tek kendini etkiliyordu. Birkaç masa ilerde bir çift takıldı gözüne, çocuk, kahkahalarla gülüyor, kız da bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama gülmekten başaramıyordu. Gözleri ışıl ışıldı çiftin. Bir diğer tarafta fotoğraf çektirenler, el ele yürüyenler. Yüzüne bir gülümseme yayıldı ve aynı anda bir sızı daha… 

Yalnızlık mı beni böyle huzursuz eden diye düşündü, böyle şeylere takılmazdı oysa. İptal etti kahvaltıyı eve döndü… 

Playstation oynamak kafasını dağıtırdı ama nereye kaldırdığını hatırlayamadı. Aramaya başladı, dolapları, çekmeceleri. Dolabın birinin köşesinde bir kutu ilişti gözüne. Ne olduğunu hatırlayamadı. Eline aldı ve o an hatırladı! Kalbi hızlı çarpmaya başladı, kutuda ki bardağı çıkarttı, bardağın üzerinde ki resme baktı, gülümseyen, sevgiyle birbirlerine bakan, kenetlenmiş halleriyle hiç ayrılamayacaklarmış gibi duran resme baktı, durdu öylece kaldı. Her şey de o an kendiyle birlikte durdu! 

Tüm günün huzursuzluğunu anladı o an. Kahvenin, gömleğin, kahkahalarla gülen, el ele gezen çiftlerin sızısını anladı. Leman Sam dinlerken nasıl anlayamamıştı, hatırlayamamıştı. Hayret etti kendine, oysa o şarkıyla başlamıştı her şey ve o şarkıyla bitmişti! Kahve yapmanın inceliklerini de ilk kahveyi yapmayı da ondan öğrenmişti. Beyazı en çok o yakıştırırdı da, o beyaz gömleği özenle seçerek hediye etmişti. Her şeyin içinde, gününde, anında o kadar çok vardı ki o, nasıl da vazgeçmişti aşkından ve ondan… 

İşte tam da bu tarihti her şeyi yıkıp yok ettikleri gün. Aslında günlerce bu güne hazırlamıştı kendini, kaybını, pişmanlığını en derinden hissedeceği bu güne. Sadece onu yaşamalıydı bugün, bu huzursuzluğu onunla atlatabilecekti. Tüm anıları teker teker çıkartarak gizlediği yerlerden, bugünün yasına uygun bir müzik listesiyle, pişmanlığa kaldırdı kadehini. 

Yudum yudum pişmanlığına içti, bozkırı izleyerek, içindeki bozkırla…. 

 

http://www.youtube.com/watch?v=4dmh8Ahe0m8 

 

 

 
Toplam blog
: 127
: 820
Kayıt tarihi
: 22.09.07
 
 

Sıcağıyla bilinen memleketimde bir kış gününde geldim dünyaya. Bütün tezatlıklar hayatımda farklı r..