Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '15

 
Kategori
Öykü
 

Aşkın, "N" hali...

Aşkın,  "N" hali...
 

Görsel internetten alınmıştır.


Dudakları dudaklarına değdiğinde, midesinin bulandığını hissetti kadın. Yavaş yavaş boynunda hissettiği hoyrat öpüşler, bedeninin iyice kasılmasına, taşlaşmasına neden oldu. Erkeğin eli bedeninde gezindikçe "yeter artık, bırak beni!" dememek için dudaklarını ısırıyordu. Nihayet erkek doyuma ulaşmış ve hemen yanına düşmüştü koca bedeni.

Başını sertçe yana çevirdi kadın. Simsiyah gür saçları bembeyaz yüzüne aktı. Eliyle saçlarını başının üstüne doğru attı. İri, sürmeli, kahverengi gözlerinde donup kalan iki damla yaşı silerken fark etti avuçlarındaki kanı. Yumruklarını fazla sıktığından, tırnakları avuçlarına batmış ve kanatmıştı.

Bu arada erkek yataktan kalkmış ve giyinmeye başlamıştı bile. "İlk fırsatta gene geleceğim" diyerek evden çıkarken, yüzündeki alaycı gülümseme kadını iyice öfkelendiriyordu.

Donya, ne kadar süre gözleri tavana dikilmiş bir şekilde yattığını bilmiyordu. Nice sonra kalktı ve doğru duşa girdi. Bir yandan ağlıyor, bir yandan vücudunu temizlemeye çalışıyordu. Elinde tuttuğu fırça ile tüm vücudunu adeta kanatırcasına fırçalıyordu. Ondan geride hiçbir şey kalmamalıydı. Ne bir kıl, ne de kendisini öperken ağzından yayılan salya kalıntısı.

İyice temizlendiğine kanaat getirince banyodan çıktı. Sevdiği ve sevildiği, hayatının tek aşkının yanına gitmek üzere giyinmeye başladı. Sokağa çıktığında hava kararmaya yüz tutmuştu. Ürkek ve hızlı adımlarla ilerliyordu. Neyse ki biricik aşkının evi çok uzak değildi. Hemen iki sokak ilerdeydi.

Nihayet gelmişti. Kapının önünde bir müddet durup derin nefes almaya çalıştı. Ne kadar uğraşsa da rahatlamasına yetmedi bu nefes alışlar. Kapının ziline dokunduğunda ağlıyordu. Parmağını hiç kaldırmamıştı zilin üzerinden.

Kesintisiz çalan zil karşısında heyecanlandı Farah. Koşarak kapıyı açtığında karşısında perişan haldeki Donya’yı buldu. Şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi bir an. Sonrasında; “Ne oldu sana, kim üzdü yine seni?” diye bir çığlık attı. Çaresizlik esir almıştı ikisini de…

Farah kollarını açtı. Donya, başını arkadaşının çenesinin altına gömüp, bir çocuk gibi iç çekmeye başladı. Arkadaşı yavaş yavaş saçlarını okşarken onu rahatlatacak sözcükleri bulup söylemeye gayret ediyordu.

Sonra onu yatağa yatırdı ve yanına uzandı. Yaş akan gözlerine öpücükler kondurdu. Üzülme dedi, bir gün bizim de özgürce yaşayacağımız günler mutlaka gelecek! Biz de diğer ülkelerdeki kadınlar gibi hakkımız olan özgürlüklere kavuşacağız bir gün. İşte o gün, tüm dünyaya ilan edeceğiz seninle olan bitimsiz aşkımızı…

Özgürlüklerin yok sayıldığı, din üzerinden baskıların, özellikle kadınlar üzerindeki yok edici etkisi tüm dünyaca bilinen, katı bir yönetim altındaki şanssız kadınlardan olduğunu düşünüyordu Donya. Üstelik cinsel tercihleri farklı olan insanların yaşamasının mümkün dahi olmadığı bir yerdi burası. Bu nedenle ruhunun ezildiğini, yok edildiğini düşünüyordu.

Lezbiyendi, mutluluğu Farah'ta bulmuştu. Kimseye bir zararları da yoktu aslında ama kendisini tehdit ederek zorla kullanan o adam yüzünden hayatı cehenneme dönmüştü.

Akbar, yakın akrabasıydı. Bir gün eve gelmiş ve kendisine zorla tecavüz etmişti. Şikâyet dahi edememişti çünkü tecavüze uğrayan kadınları koruyacak bir yasaları dahi yoktu. O günden beri de tehditle tecavüzlerine devam ediyordu.

Lezbiyen olduğunu söylese ölüm kararını imzalamış olacaktı kendi elleriyle. Bu amansız ilişkiye devam etse, her gün öldüğü de bir gerçekti. Bu düşünceler içerisinde uyuyakaldı. Sabah uyanınca Farah’a sarılarak veda etti ilk fırsatta görüşebilmek dileğiyle…

Aradan iki gün geçmişti. Kapının zili çaldı. Açtığında kendisine hayatı zindan eden Akbar kapıda gülerek duruyordu.

“Hadi hazırlan, seni çok özledim” dedi.

Kadın cevap vermedi önce ama hazırlanmak gibi bir çabası da olmadı. O korkak, adamın her söylediğini emir gibi algılayıp anında uygulayan kadın nereye gitmişti?

“Neler oluyor bana? Eskiden olsa hemen hazırlanmaya başlardım. Neden böyle çakılmış gibi duruyorum yerimde? Yolun sonuna mı geldim yoksa?” diye bir sürü soru dolaşıyordu beyninde.

Erkek yeniden “hadi” diye sesini yükseltti.

Donya, hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyor, onun bu halini gören erkek iyice sinirleniyordu.

Gülmek ve ağlamak arasında bir kahkaha çıktı Donya’nın ağzından ve hemen arkasından; “Ben lezbiyenim, seni istemiyorum!” sözleri dökülüverdi dudaklarından.

Bir rahatlama hissetti, hafiflemişti. Bedenine ağır gelen ruhu özgürleşmiş, adeta bulutların üzerinde kanat çırpıyordu. Anlaşılan, her gün ölmektense bir kere ölmenin kendisi için kurtuluş olacağına karar vermiş ve durumu bir çırpıda açıklamıştı. Ölümü göze alan insanların rahatlığı vardı o an duruşunda...

Akbar şaşırmıştı. Donya’nın sesi kulaklarında çınlıyordu. Ne diyeceğini bilemedi bir an. Sonrasında öfke patlaması yaşamaya başladı.

“Demek sen beni aldatıyorsun ha! Üstelik bir kadınla, öyle mi?” diye bağırmaya başladı.

Kadın,

“Ne olur beni anla. Bırak beni. Senin gibi erkeğe kadın mı yok?” dedi.

Öfkeden çıldırmış bir halde şiddete başlamıştı Akbar. Neresi denk gelirse vuruyordu kadına. “Dur sen, sen dur” diyordu, “Sana ihtiyacın olan erkeği göstereceğim.”

Ve kendince bir kez daha gösterdi erkekliğini.

Kapıdan çıkarken de “Seni pişman edeceğim, bekle” diyordu.

Donya uğradığı şiddet ve tecavüz sonrasında bir müddet baygın vaziyette yattı. Kendine geldiğinde kalktı yerinden duşunu aldı, yaralarını temizledi ve uyumaya çalıştı.

Üç gün boyunca aramadı Akbar. Donya da evde kalıp bedeninde ve ruhunda açılmış olan yaralarını sarmaya çalışıyordu.

Bir akşam kapı zilinin çalmasıyla irkildi. Kapıyı açmaya gittiğinde karşısında iki polis duruyordu sırıtarak. Anlaşılan kendisini polise şikâyet etmişti Akbar. Kapı açılır açılmaz kadını iterek içeri girdiler. Korkudan titrediğini hissediyordu. Ne yapacaktı şimdi. Ölümü ilk kez bu kadar yakın hissetmeye başladı kendine.

Hemen sorgulamaya başladı polisler.

-Sen lezbiyen misin?

-Evet.

-Yaaa... Bunun cezasının ölüm olduğunu biliyorsun değil mi?

-Biliyorum.

-Ama biz senin ölmene izin vermeyeceğiz.

-Anlamadım, nasıl?

-Böyle bir güzelliğin toprak altında yok olmasına gönlümüz izin vermiyor. Bizimle ilişkiye girersen yaşarsın.

-Olmaz!

-Olur... Olur...

Var gücüyle kaçmak için hamle yaptı ama polisin biri hemen yakaladı. Sırayla tecavüz ettiler. Karşı koyamadı Donya. Sadece çaresizlikten ağladı, ağladı...

Polisler giderken; “Biz yine geleceğiz, yaşamak istiyorsan bize katlanacaksın” diye bağırdılar.

Donya, polisler gidince doğruldu yerinden. Vücudundaki morluklara baktı. Gidip duşa girdi. Ağlaması kesilmişti...

Uyur uyanık bir halde geçen gecenin sonunda, sabahın ilk ışıkları yükselirken ufuktan, pencerenin altında beklemekte olan taksiyi gördü.

Geceden hazırlamış olduğu küçük bir valiz ve pasaportunu da alarak evden çıktı tüm sevdiklerini arkada bırakarak. Başarabilecek miydi acaba aklından geçenleri.

Farah’la görüşmüştü gece. O, merak etmemesini, sabah kapısına gelecek olan taksinin şoförünün ona yardımcı olacağını söylemiş ve ağlayarak vedalaşmışlardı telefonda.

Yol boyunca yaşadığı şehrin sokaklarını, sevdiği mekânları, biricik aşkı Farah'ı beynine kazımaya çalıştı.

Şehri çıkmışlardı. Ülkesinin mor dağlarına bakıp iç geçirdi. Gözlerine yaşlar hücum ediyordu, izin vermedi buna. Yutkundu ve başını biraz geriye attı.

Sınıra ulaşmışlardı sonunda. Kendisine bu zorlu yolculuğunda yardım eden taksi şoförüne para vermek istedi ama şoför,  “Ben paramı peşin aldım” dedi. Sonra cebinden çıkardığı bir mektubu uzattı;  “Farah Hanım bunu size vermemi istedi” dedi ve uzaklaştı oradan.

Donya, aldığı mektubu öptü ve kalbine bastırdı eliyle. Yüzünde buruk bir gülümsemeyle ilerliyordu. Karşısında komşu ülkenin polisi duruyordu.

"Sığınmak istiyorum" dedi usulca.

Gözlerinden yaş yerine, umut ışıkları akıyordu...18 Kasım 2015

 

 

 
Toplam blog
: 278
: 1431
Kayıt tarihi
: 20.11.10
 
 

Bir Kamu Kurumundan emekliyim. Bloğumda; yaşadıklarımı, çevremde gözlemlediğim olaylar ile kendi ..