Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '12

 
Kategori
Anılar
 

Aşkın, ihtirasin, gururun Dansı Tango.....

Aşkın, ihtirasin, gururun Dansı  Tango.....
 

Ekim ayının ortasından bu yana anılarımızı yazmayı ihmal ettim. Bugün kaldığımız yerden 31 Mayıs Eskişehir Ergin Orbey sahnesi konserimizden itibaren yazmaya devam edeceğim.

O gece Konser salonunda ilk sıralarda Burcu Göker'in özel davetlileri olarak çok şık yer aldığımızda oldukça heyecanlı idik. Gündüz harika bir Eskişehir turu yapmış ve oldukça yorulmuştuk. İstanbul'dan sırf bu konser için gelen müzik dostlarımızdan başka Eskişehirli arkadaşlarımız ve  onların dostları da ilk sıralardakı yerlerini almışlardı. Konser başlamadan önce oturup salonu ve gelenleri izlemeye başladım. Bu arada bir olay dikkatimi çekti. Oldukça yaşlı, çok özenli giyinmiş bir beyefendi bir elinde bastonu, diğer eli ile yanında eşi olduğunu tahmin ettiğim hanımefendinin elini tutarak salona girdi ve ön sıralarda protokoldaki yerini aldı. Büyük zorlukla yerine oturduktan sonra hemen eşinin verdiği dosyayı açıp bir jüri üyesi ciddiyeti ile konseri izlemeye hazırlandı. Burcu ve Eric'i sahnede sevgi ile izlemey hazırlanan bizler bu ciddiyet karşısında biraz tedirgin olduk. Beyefendinin ilk icraatı önde elinde fotograf makinesi ile konserden ilginç kareler almaya hazırlanan Senai Bey'e konserde fotoğraf çekemezsiniz uyarısını yapmak oldu. O ana kadar çok coşkulu bir şekilde adeta yerinde duramayan dostlar birden sınıfa öğretmen girmiş yaramaz öğrencilere dönmüş ve herkes sus pus yerine otumuştu. Bu arada heyecandan ter basan ve elindeki davetiye ile yelpazelenmeye çalışan Nilüfer Hanım da sonradan adının Mete Gönenç olduğunu öğrendiğimiz beyden nasibini almış ve yelpaze sallamayın, konserde dikkatı dağıtmayın uyarısı ile yerinde muma dönmüştü.

 Ben bu ciddiyet karşısında oldukça tedirgin olmuştum. Birçok konserimizde değişik olaylarla karşılaşmıştık. Örneğin bir yıl Caddebostan Kültür Merkezi konserinde ön sıralara yerleşen bir grup saygısız dinleyici konser sırasında gülerek, konuşarak etrafı rahatsız etmişler ve konseri sabote etmeye çalışmışlardı. Konser sırasında tamamen konsantre olan Burcu ve Eric ise bu olaylardan hiç etkilenmemiş ve çalmaya devam etmişlerdi.  Ben o zaman profesyonellik  bu olsa gerek demiştim. Ama bu geceki gibi bir olaya ilk defa rastlıyorduk. Ben bunları düşünürken Burcu ve Eric sahneye çıkmış,selamlarını vermiş ve ilk eserlerini yorumlamaya başlamışlardı bile. Bu arada Mete Bey de elindeki dosyayı açmış ve bir şeyler yazmaya başlamıştı. Sanırım bir müzik eleştirmeni ile karşı karşıyaydık. Eyvah dedim. Başımıza gelecek var. Ülkemizde müzik eleştirmenlerinin tabii hepsi değil eleştiri olayına ne kadar yıkıcı yaklaştığını biliyordum. Oysa ki Burcu'nun A.B.D deki Üniversite eğitimi esnasında Müzik Eleştirmenliğinin ayrı bir ihtisas eğitimi olduğunu ve esas prensibinin yıkıcı değil yapıcı eleştiri ile müzisyenleri daha iyiye yönlendirmek olduğunu öğrenmiştim.

Gelelim bizim konsere. Tam ben bunları düşünürken birden salonda bir kaç kişi esi firsat bilip öksürdü. Mete Bey ters ters etrafına bakıp içinden lahavle çekti. Bu arada Burcu ve Eric salondaki aksi havanın hiç etkisinde kalmadan eselerini yorumlamaya devam ediyorlardı. Birden bir dinleyicinin kapamayı unuttuğu cep telefonu çalmaz mı, aman Allahım Mete Bey nerde ise yerinden fırlayıp telefonu çalan dinleyiciyi dövecekti. Salonda cep telefonu çalan dinleyicilere karşı pek hoş görülü olmayan sanatçılarımızın da bulunduğu ülkemizde Burcu ve Eric'in tepkisini merak eden Mete Bey bu olay karşısında çok şirin bir gülümseme ile karşılık veren Burcu'yu görünce şaşırdı sanırım.

Bu arada Burcu ve Eric her biri 2 şer dakikalık 8 parçadan oluşan bir sonat çalacaklardı. Şu anda eserin tam adını hatırlayamıyorum. Yaşlılık deyin isterseniz. Taşınma durumunda olduğumuzdan ve Burcu'nun konser dökümanları da şu anda kutularda olduğundan eserin adını yazamayacağım. Ülkemizde klasik müzik yeni olduğundan ve dinleyecilerimiz her eseri çok iyi tanımadıklarından eserin bölüm aralarında alkışlıyorlar. Bir çok klasik müzikten iyi anlayan kişi bu olaya çok kızıyor ama ben bu kadar katı düşünmüyorum. Demek ki dinleyici büyük keyif alıyor ki arada alkışlıyor. Ama bazen biraz evvel bahsettiğim eser gibi eserlerde bu olay sıkıcı olabiliyor. Dinleyicinin 2 dakikada bir alkışı ile sonlanan bir eser hem yorumlayan hem de dinleyen acısından  güzel etki yaratmıyor. Bunu çok iyi bilen Burcu o gece harika bir çözüm buldu. Esere başlamadan önce dinleyiciye bütün şirinlği ile 'Yorumlayacağım bu eser kısa kısa  kısa 8 parçadan oluşuyor, Aralarda alkışlayarak yorulmayın. Bütün alkışları biriktirip sonunda alkışlayın.'dedi. Çok şirin bir şekilde söylenen bu sözler dinleyicinin o kadar hoşuna gitti ki birden salon alkıştan inlemeye başladı. Ve hakikaten herkes eser çalınıp bittikten sonra Burcu ve Eric selam verirken alkışladılar. Demek ki güzellikle ve iyi izahatla bu iş olabiliyor.

Bu arada dikkat ettim. Burcu çalmaya başladıktan sonra  konser ilerledikçe Mete Bey'deki ve salondaki gerilim azalmaya, yerini tatlı ve şirin bir atmosfere birakmaya başlamıştı. Herkes özellikle Mete Bey keyif içinde yorumlanan eserleri dinliyor ve hatta eşlik ediyordu. Dikkat ettim, Burcu'nun konserlerinde müzik başladıktan bir süre sonra bütün salon derin bir huzura kavuşuyor. İster müziğin sihirli gücü deyin, ister Burcu ile Eric'in eşsiz yorum gücü deyin, ben bu olayı Bremen Mızıkacılarına benzetiyorum. Burcu ve Eric çalmaya başlayınca bir süre sonra bütün salon büyüleniyor sanki. İşte o gece de öyle oldu.

Bu eşsiz konserin büyük süprizli sonunu bir sonraki yazımda anlatacağım. 

 
Toplam blog
: 826
: 1068
Kayıt tarihi
: 26.04.11
 
 

Ben emekli bir iktisatçıyım. 21 yıldır bir sanatçı annesiyim. Küçük kızım klasik müziğe eğilim gö..