Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '17

 
Kategori
Öykü
 

Aşkın Aldı Benden Beni / Şemsi Tebrizi

Aşkın Aldı Benden Beni  / Şemsi Tebrizi
 

12.Asrın sonlarında İran Azerbaycanının başkanti Tebriz'de doğdu. Daha çocuk yaşlarında çok faklı halleriyle yaşıtlarından ayırd edilebiliyordu. Bu durumu yakından gören babası Melikdad Bin Ali tarafından ilim öğrenmeye gönderildi. Ancak küçük Muhammed Şemsettin o kadar hızlı ilerliyordu ki Tebriz'deki alimler bu hıza yetişemez oldu. Genç yaşında o çağın ilim merkezi Şam ve Bağdat'a gitti. Zamanın ünlü alimlerinin rahlei tedrisinden geçti, sohbet halkalarında olgunlaşmaya başladı.

Ancak Muhammed Şemsettin'in içinde çok farklı bir ateş vardı. Devirdiği bunca kitap, öğrendiği bunca ilim bu ateşi söndüremiyordu. Mollalar hocalarının peşinde koştururken o kendini sahralara vuruyor, ruhunu sıkan kalabalıklardan uzaklaşmak, namını nişanını silmek ve yitip gitmek istiyordu.

Çok geçmeden fazla dayanamadı. Çok uzun yıllar sürecek ve kendisine " Şems-i Perende- Uçan Şems " denilmesine yol açacak o ünlü yürüyüşüne çıktı. Diyar diyar dolaşıyor, hiçbir yerde fazla kalmıyordu. Gittiği her yerde insanlar onun çok farklı biri olduğunu anlıyorlar ve hemen etrafında halka olmak istiyorlardı. Ancak o çevrelerde ünü yayılmış alimlerde, hatta büyük şeyh diye ortaya çıkanlarda bile gördüğü sığlık üzerine fazla dayanamıyor, hemen bir bahane bulup oradan uzaklaşıyordu.

Birgün bunlardan biri Şemsi Tebrizi'ye gölgeler aleminden bahsetmiş, ayın sudaki aksi gibi herşeyi ayan beyan gördüğünü söylemişti. Şems dudaklarında acı bir gülümseme:
  Ensende çıban yoksa sudaki aksi yerine ayın kendisine baksana.. diye adamı terslemişti.İlgili resim
……………….. ………………………………………………….

İçindeki volkanla diyar diyar gezmeye devam eden Şems'in yolu birgün viranelik bir yere düşer. Gelin burdan sonrasını Şems'in kendisinden dinliyelim:

" Cilt cilt kitaplar... Aslında aşktan bahsediyor hepsi, sevgiden bahsediyor. Bir ömür verilmiş bunlara. Göz nuru harcanmış. Belki de göz yaşıyla yoğrulmuş. Hepsine şöyle bir baktım ben. Ancak hiç biri Horasan şehirlerinde rastladığım o deli kadar aşkı tarif edemedi bana. Onun kadar güzel anlatamadı. Yaşatamadı onun gibi.

Bir viranede rastladım ona. Üstü başı perişan, saçı sakalı birbirine karışmış, divanenin biriydi.Yanına yaklaşınca korktu benden. Kaçmak istedi. Ancak kendisine zarar vermeyeceğimi anlayınca durdu. Gözlerini dikip bana bakmaya başladı. Hal hatır sorma derken enikonu konuşmaya başladık. Konuştukça da adamın hiç de göründüğü gibi olmadığını anlıyordum. İçimden bir ses, deli bu mudur yoksa buna deli diyenler mi diye yankılanıyordu.

Bir ara söz geldi ilahi aşka dayandı. Herkes gibi ben de ona hala deli gözüyle baktığımdan olacak, biraz küçümsedim sözlerini. " Aşkı anlamak bu deliye mi kaldı? " diye düşündüm. Ancak öyle birşey söyledi ki kanım dondu birden. Tüylerim diken diken oldu. İçimden birşeyler koptu sanki. Damarlarımdaki kan çığlık çığlığa akmaya başladı.
- Bana aşktan mı sual ediyorsun?
diye sordu.
- Aşkı bilmediği mi sanıyorsun? Fakat nasıl bu hale geldiğimi hiç sormadın..Evet, dervişim... Ben niçin deli oldum sanıyorsun?

İşte o anda bütün bildiklerimden, yaşadıklarımdan utandım. Soluk soluğa ellerine sarıldım. Bir müddet karşılıklı ağlaşarak aşk üzre söyleşmeye devam ettik. Giderken şehre davet ettim onu. Bu eşsiz cehveri insanların arasına çekmek istedim. Ancak o hemen reddetti bunu :
- Sus ne olur.. dedi bana..
- Burada rahatım ben. Canımı iste de bunu isteme benden. Orada nice zahidler ve abitler vardır. Onların arasında yapamam ben. Hem sende bilirsin ki " Aşıkların bidayeti, abitlerin nihayetidir..."


 

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..