Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '18

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşkın Anatomisi

Aşkın Anatomisi
 

Uzun yıllar yazı yazarken ana karakter olarak kendimi kullandığım doğrudur. Ve bunun bir çeşit ego sorunu olduğunu iddia edenler arasında en samimi dostum Güz Özlemi bile vardır. Ben çoğunca bu tür haklı eleştirilere kulak tıkamayı ilke edinip hayat hakkında yazarken kendimden yola çıktığımı kabul ederek bir nebze sonuca varabilmek için öncelikle kendi hayatımı düzene oturtmaya çalışmışımdır hep.

 Aslında daha önemli bir sebebi daha var bu durumun, o da gerçekten hayatı anlatacak iyi bir rol modelin olmayışıyla da ilgilidir. Örneğin bu aralar çok popüler olan Mustafa Kemal’i ele alırsak, kendisinden müthiş bir lider olarak bahsederken özel yaşamında son derece karmaşık ve hatta mutsuz bir insandan yola çıkmamız gerekebilir. Düşünsenize; karısını bile İsmet İnönü bulmuş, tanıştırmış ve ötesinde Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk boşananlar arasına girmiştir asrın liderimiz. Ünlü ve popüler dünyada evlilik konusunda gerçek bir rol model örneği bulmak konusunda gerçekten zorlandığım için ve bu gibi isimler üzerinden gitmemin o insanlar üzerinde yaratacağı haksızlıkları da hesaba katarak, kendim üzerinden olayları anlatmanın daha hakkaniyetli olacağı kanaatindeyim.

Ben bu anlamda mutluluk arayışında kararlı bir birey olarak tüm sorumlulukları üstümde toplayarak istenen ve talep edilen bir aşkı, aşkımı, yıllardır aramak üzerine bir nevi keşifler yapmış bir serüvenciydim. Ve sonunda da aşkı yakalayarak, bu özlenen mutluluğa erişemeyerek de, aslında kurgusunu yapmış olduğum nihai hedefe, aşkla dahi olsa, erişlimeyeceğini bir çeşit ispat etmiş oldum böylelikle. Peki aşka rağmen ilişki neden yürümedi? Gerçekte sebebi çok basit, aşk gözlerimizi kör etti ve birbirimizin birbirine uygunluğunu sorgulamadık bile, yani karakterlerimizi gözden geçirmedik. Kısacası sanrılarımız ve hedeflerimiz üzerinden bir çeşit kurmaca evlilik yaptık. Ve birbirimizi öğrenmeyi başladığımız andan itibaren karşılıklı olarak karakterlerimizi sevmedik de ondan boşandık kısaca.Tabi korkunç ten uyumuna rağmen bunu söylemek aslında bir irade göstergesidir. Ne de olsa cinsellik, ilişkide belirleyici bir unsurdur.

Son dönemlerde çok rahatsız olduğum bir konu var: Sosyal Medya yaygınlaşalı beri insanlar, sanal ortamlarda idealist düşüncelerle hareket ederek ya da daha çok sanal karaketerlerini ortaya koyarak, inanılmaz özçekimler üzerinden –en az on tane fotoğraf çekip en iyisini kurgalayıp koyarak- doğal yaşamın dengesi olan doğallıktan vazgeçerek mutluluk arayışına giriyorlar. Buna ben Levis 501 sendromu da diyebilirim. Bu model 90’lı yıllarda çıktığında dağınık olan popoları derin ve düzgün gösterdiği için ülkemin insanı spor yapmasak da güzel gözükebilirz diye çok mutlu olmuştu. Oysa günümüz Türkiye’sinde her bir vatandaş güzel görünebilmek adına fazla tüylerinden kurtuluyor, makyaj yapıyor, güzel kokmak adına parfümle yıkanıyor, her gün işkence mertebesince spor yapıp vücut çalışıyor, zumba yapıyor, ağır işçi gibi yorulacak şekilde bisiklete biniyor ve her türlü bıçak altına girmekten korkmuyor. Kabul etmeliyim ki bir Amerikalının bir blogta yazdığı gibi Türk insanı son derece güzel gözüküyor.   Bu kadar muhteşem insanların yaşadığı bir ülkede o zaman eksik olan ne?

Doğallık...

Üzeyir Garih’in ve Cem Boyner’in konferanslarda söyledikleri dün gibi aklımda; “Güzel insan yoktur, bakımlı insan vardır”. Bu bağlamda Türk insanı güzel görünmenin sırrını keşfetmiş gibi görünüyor.

Açıkça bir şey itiraf etmem gerekirse, Türk dizileri miğdemi bulandırıyor çünkü hepsinde konu aynı; namuslu ve düzgün görünürsen, patronun seni baştan çıkarır ve zenginlik içinde mahçup bir aşk yaşamak içten bile olmaz. İşte bu yüzden herkes aşkını benzer bir saikle yaşarken korkunç bir şey oluyor o da Türk aile sistemi resmen çöküyor. Boşananların dışında böylesi evli olup da aşk yaşayanların sayısı son derece artmış durumda. Düşünsenize masum bir ilişki yaşadıklarına inandırıyorlar kendilerini. Ve bu durum ne eşini, ne de çocuklarını ilgilendirir. Dikkat ederseniz bunları yazarken cinsiyet ayırımına girmiyorum artık. Bir gencin açıkça ifade ettiği üzere biz Avrupalıları geçeli beş sene olmuş gayri!

Sanal ülkenin gerçek insanları olarak bizler, her bir cümlemiz bilgi ve bilgelik kokarken, iş başımıza düştüğünde, kondom kullanmayacak kadar tedbirsiz, gençliğimize rağmen DUYARLILIĞIMIZI ispat edercesine Viagra kullanacak kadar ne olduğu belirsiziz. Duymaktan iğrendiğim bir şey daha var: “Ama suç kocasında, kadını tatmin etmiyor ki; HAYVAN!”. Bazen miğdemi tutamayıp kusuyorum bu sözleri duyunca. Ülkemde  “Orgeneral Kazım” (ORGAZM) öğrenildiğinden beridir, anlamadığım bir yarış var kadınlar ve erkekler arasında, seyretmiş oldukları MİKİ üstü filmelerde yapılanları, hayata geçirip nihai hedefe ulaşıp TATMİN OLMAK. Ulaştıktan sonra da bu yapılan eylemi AŞK olarak değerlendirmek. Aynı kadınlar ve erkekler kendi ilişkilerinde son derece muhafazakar davranırken AŞK yaşadıkları kişilere karşı son derece CÖMERT( ne demekse?) olabiliyorlar. Ne de olsa aralarında masum bir AŞK var! Gerçekte ise, bir yabancı gece işçisinin net bir şekilde belirttiği üzere, bu gibi taklit cinsel eylemlerden, uyumlu bir cinsellik çıkmaz ve tatmin olunmaz!

Cinsellikle ilgili açık ifadeler ile yıllarca yazı yazmam eleştirilse de, uygulamada var olanları gördükçe, duydukça ve öğrendikçe, benim bu masum yazılarımın niye bu kadar ağır eleştirildiğini anlamak, bana son derece anlamsız geliyor. Neyse! Bu tür yazıları artık daha sık yazacağımı bildirmek isterim. Memleketimin “eee-sıradaki neee” hali beni bir hayli bozdu ve birkaç bir şey söylemesem şişecektim.

Bu arada herkese günaydın...

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..