Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '17

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşkın ayak sesleri..

Aşkın ayak sesleri..
 

İlk heyecan...


Hayat, garip ve bir o kadar da açıklanamayan tesadüflerle doludur. Hiç beklemediğiniz bir anda daha önce görmediğiniz, tanımadığınız biri çıkar karşınıza. Ruhunuzda bir dalgalanmadır başlar. Sevinçli bir telaş halidir bu, böylesi hiç olmamıştı şimdiye kadar diye düşünürsünüz.

Brecht’in ünlü; “ Ah, hiç hesapta yoktu şu küçük gül” adlı şiirindeki şu dizeler böyle durumları bakın ne kadar da güzel açıklıyor;

“ Orada yokken beklenmiyordu / Orada olduğunda inanılması zordu”

Birden, hayatınızda yaşamış olduğunuz tüm olumsuzlukların, şanssızlıkların geride kaldığını, hatta şansın belki de ilk kez kapınızı çaldığını düşünürsünüz. Daha da önemlisi, aniden hayatınıza giren bu birisinin de size ilgi ve merakını fark ettiğinizde, bu yeni duruma alışmak hiç de öyle kolay olmayacaktır.

İlk şaşkınlığı atlattıktan sonra ve büyük bir merakla, bir yandan onunla konuşmaya ve onu tanımaya çalışırsınız. Konuşma ilerledikçe ve ilk heyecanlar geride kaldığında, bu güzel kadının sizi en çok etkileyen tarafını keşfe çalışırsınız.

Evet, gözleri güzel ve bakışları sıcak, samimi, yüz ve vücut hatları da çok güzel. Kendisine çok yakışan sade bir giyim tarzı var ki, hemen fark ediliyor. Ahh, bu arada saçları da çok alımlı. Yine de başka bir şey var sizi gitgide saran ve çeken. Evet, sesi, ses tonu, yumuşak ve kulağa çok hoş gelen bir sesi var. Dilimizi çok iyi kullanıyor, sözcükler tek tek ve anlaşılır bir şekilde dökülüyor ağzından. Kıyıya vuran sakin dalgalar gibi huzur veriyor insana konuştukça. Hep o konuşsun istiyorsunuz, gözlerinden alamıyorsunuz kendinizi.

Eyvah, sustu işte, bakıyor ve bekliyor. Ne olacak şimdi? Hemen kendinizi toparlıyorsunuz ve sizi bile şaşırtacak bir nezaketle karşılık veriyorsunuz. Ne kadar da güzel gülüşü var, o da farkında durumun, iyice keyfini çıkarıyor olmalı.

Üç beş söyleşiden sonra, nasılsa akıl edip bir şeyler içecek vakti olup olmadığını soruyorsunuz. Davetinize içtenlikle teşekkür ediyor, ancak daha önceden belirlenen bir randevusu var ve ona yetişmek durumunda. Bir uygun zamanda görüşebilme umut ve dileğiyle telefon numaraları alınıp veriliyor; el sıkışıyorsunuz. Elini uzun süre bırakmak istemiyorsunuz.

Birkaç adım sonra arkanızı dönüp bakıyorsunuz. Bir ceylan gibi zarif ve alımlı yürüyüşüyle uzaklaşıyor. Yüreğinizde hissettiğiniz o sevinçli telaş hali şimdi yerini bir burukluğa bırakıyor. Ama, yine de umutlusunuz çünkü uygun bir zamanda görüşme sözü aldınız.

Ne yapmalı şimdi, arkadaşlardan birini arayıp bir iki kadeh içmeye mi gitmeli bir yerlere? Yoksa eller cepte, ıslık çalarak deniz kenarında mı dolaşmalı, bir sinemaya mı gitmeli; hem vakit de geçer. Yok, yok, en iyisi eve gidip bir duş almalı, biraz TV seyredip müzik dinlemeli ve erkenden yatmalı. Hay Allah, ne zaman aramak uygun olur acaba, yarın çok mu erken? Eve doğru yollanırken bir vitrin camının önünde durup kendinizi seyredersiniz. Oğlum, bu gün senin şanslı günün, keyfini çıkar. Ama, yine de bir durgunluk vardır üzerinizde. Neler oluyor acaba?  Hiiç ne olacak, aşkın ayak sesleri bunlar... Daha dur bak neler olacak?

 
Toplam blog
: 220
: 2018
Kayıt tarihi
: 02.07.06
 
 

Yazmak, ufkun da ötesine taşan engin bir serüven gibi gelir bana ve gençlik yıllarımdan bu yana v..