Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '17

 
Kategori
Bilim
 

Aşkın Biyokimyası

Aşkın Biyokimyası
 

Aşk… Uğruna şiirler, şarkılar yazdıran, filmlere konu olan, kimine göre acının, kimine göre mutluluğun tanımı. Peki nedir bu aşk? Aşırı sevgi ve bağlılık hali demeyelim hiç, geçelim şimdi bu çok bildik tanımları. Başka noktaları inceleyelim. Gerçek mi? Yanılsama mı? Hastalık mı? Nasıl bu denli etkisi altına alıyor insanı?

Ortamlarda hep duymuşuzdur ya da belki biz de kurmuşuzdur şu cümleyi : ''Kimyamız tuttu''. Bu her ne kadar mecazi olarak söylenen ve klişeleşmiş bir cümle olsa da aslında doğru. Son zamanlarda yapılan araştırmalar gösterdi ki, aşk dediğimiz şey vücutta gerçekleşen bir dizi biyokimyasal reaksiyon sonucunda ortaya çıkan -bir açıdan oldukça basit, başka bir açıdan ise oldukça özel ve kompleks- bir olay.

Aşık olduğumuzda vücudumuzdaki hormonlar adeta çıldırıyor. Bu durum da aşırı heyecan, enerjik hissetme, fazla mutluluk, sürekli gülme ya da konuşma ihtiyacı doğuruyor. Bazı durumlarda ise tam tersi depresyon, kaybetme korkusu, üzüntü, özlem gibi durumlara yol açıyor.

Hadi bu hormonları tanıyalım biraz.

Nöradrenalin (Nörepinefrin) : Temel işlevi beyni ve vücudu gerçekleşecek eylemlere hazırlamaktır. Vücutta adrenalin salgılanmasını sağlar, ter bezlerini çalıştırır, kalp atışlarını arttırır. Beyinde uyarılmayı, tetikte olmayı artırır ve bellek oluşumunu, odaklanmayı tetikler.

Adrenalin (Epinefrin) : Heyecan ve korku durumunda salgılanan, çok da bildik olan bu hormon, kan basıncını ve kalp atışını arttırır, solunumu arttırır, kasların ekstra güçlü bir şekilde kasılmasına neden olur, gözbebeklerinin büyümesini sağlar, kişiyi acil harekete hazırlar.

Feniletilamin : İşte aşkın kimyasalı. İlk görüşte aşktan sorumlu bu kimyasal, görsel uyarı olduğunda daha da fazla salınıyor. Kişinin aşık olduğunda hissettiği aşırı heyecan ve bulutlarda uçuyormuş hissi, karın bölgesinde meydana gelen kramp tarzı his ve daha niceleri, hepsi bu hormon kontrolünde gerçekleşir.

Endorfin : Mutluluk hormonlarından biridir. Acı, korku gibi anlarda cevaplayıcıdır. Tıpkı morfin gibi acıyı dindirme özelliği bulunan bu hormon beynin haz merkezleriyle ilgilidir. Kişiye rahatlama ve mutluluk hissi verir.

Dopamin : Serotonin gibi bir mutluluk hormonudur aslında. Kendimizi iyi hissettiğimizde salgılanan bu hormon, kişiyi daha dinamik, heyecanlı, mutlu ve konuşkan hale getirir. Vücutta daha birçok işlevi olan dopamin, beyin için en önemli maddelerden biridir.

Oksitosin : İşte aşk ve güven hormonu. Kişinin daha yumuşak, şefkatli, koruyucu ve duyarlı olmasına neden olan bu hormon özellikle kadınlarda hamilelik gibi dönemlerde miktar olarak artış görmektedir. Daha çok dokunma, sarılma gibi eylemlerde salgılanır.

Vazopressin : Bağlılık yaratan hormondur ve daha çok erkeklerle ilişkilidir.

Östrojen/Testosteron : Cinsiyet hormonları. Her ikisi de miktarları farklılık göstererek hem kadınlarda hem erkeklerde bulunurlar. Cinsel dürtüleri kontrol ederler.

Peki aşkın fazları var mı? Garip gelebilir ama evet. Hadi buna bakalım.

1. Amfetamin fazı : Büyüleyici faz. Bu dönem aşkın ilk hissedildiği dönemdir ve bu dönemde 3 kimyasal (dopamin, feniletilamin, nörepinefrin) rol oynar.

2. Endorfin fazı : Bağlılık fazı. 6 ay ile 3 yıl arasında yukarıda sayılan kimyasalların etkisi azalır. Bu dönemde ilişki daha da sağlamlaşır.

3. Oksitosin fazı : Sakinlik fazı. Bu dönemde tutku ve dinamizm yerini sakin ve derin bir bağa bırakır.

Tamam, tüm bu hormonlar salgılanıyor, tüm bu fazlar yaşanıyor, peki bu esnada beyinde neler oluyor?

Yapılan çalışmalar aşık olan kişilerin beyinlerinin, uyuşturucu bağımlısı olan kişilerinkiyle benzerlik gösterdiğini ortaya çıkardı. Beyin tomografisi ile gerçekleştirilen bu çalışmalarda hipokampus, nükleus akumbens gibi bölgeler özellikle incelendi. Bu bölgeler de beynin ödüllendirme mekanizmasının bulunduğu, korkunun algılandığı bölgeler. Ve tomografide bu bölgelere daha az kan gittiği tespit edilmiş. Çekilen beyin tomografileri, terkedilen sevgili ile kokain bulamayan bağımlının beyinlerinin aynı bölgelerinin, benzer reaksiyonlar verdiğini göstermiş. Bu da oldukça ilginç bir durum.

Aşkın bitmesi sorunsalı.

Aşık iken salgılanan kişinin kendini fazlasıyla iyi hissetmesine neden olan birçok hormondan bahsettik. Ancak tüm bu hormonların salgılanması sürekli değildir. Bir süre sonra hormon düzeyleri azalmaya başlar. Buna bağlı olarak da kişinin aşina olduğu tüm o iyi ve güzel hisler kaybolmaya başlar. Doğal olarak da aşk biter. Uzmanlara göre yukarıda bahsettiğim aşkın fazlarından 2. faz en riskli dönem çünkü sağlam temelleri olmayan ilişkiler genelde 6 ay ile 3 yıl arasında sonlanıyor.

Yoksa aşk bir hastalık mı?

Evet. Çünkü bazen gerçek olmayan yanılsama duygular hissetmeye başlıyor insan. Mutluluğu da üzüntüyü de çok uçlarda yaşayabiliyor. Vücuttaki hormonlar, beyindeki kimyasal maddeler, her şey deliler gibi aktifleşmeye başlıyor. Bu durum bazen kişilerin kontrollerini kaybetmelerine de neden olabiliyor. Yani aşk dediğimiz şey baya tuhaf.

Tüm bunlara rağmen, kadın ve erkek var oldukça aşk da yaşayacak olan duygulardan biri. Eminim herkes hayatında -belki bir belki birkaç kez- bu duyguları hissetmiştir. Ama tabi ki herkesin bu duyguları yaşayışı ve bu duygulara isim takışı değişiklik gösterebiliyor.

Ve son olarak acısıyla, tatlısıyla, inişleriyle ve çıkışlarıyla, farklılıklarıyla aşk çok güzel ve dibine kadar yaşanılası bir şey. Hormonlara yenilmeyen aşklar dileğiyle… 

 
Toplam blog
: 7
: 661
Kayıt tarihi
: 09.08.17
 
 

Moleküler Biyoloji ve Genetik mezunu. Okumayı, yazmayı, gezmeyi, düşünmeyi seven bir insan.  ..