Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Aşkın denize döküldüğü yer: Side

Aşkın denize döküldüğü yer: Side
 

Yeni sahil yolu...


Ilıca Kavşağı'nda otobüsten iniyoruz. Yol üzerinde ki taksi durağında sıradaki taksiye binip Kumköy'de kalacağımız otelin adını söylüyoruz.Ilıca oldukça hoş ve sevimli bir belde. Yol boyunca çeşitli renklerde ''gerbera'' ismi verilen papatya şeklinde ama papatyadan biraz büyükçe çiçekler var. Yirmi dakika içinde otelimize varıyoruz. Receptiondan ''102'' numaralı odamızın anahtarını alıyoruz ve bir görevli eşliğinde odamıza çıkıyoruz...  

Küçük kare klasik bir otel odası ama güzel, temiz ve bakımlı. Küçük bir televizyonu iki tane tek kişilik yatağı, minibarı olan klimalı bir oda. Odadan ziyade balkonu çok hoşuma gidiyor. Sol tarafı dağ manzaralı aynı zamanda Kumköy Çarşısı'nı görüyor. Sağ tarafta ise otelimizin habuzu, su kaydırağı ve uçsuz bucaksız Akdeniz uzanıyor...  

Akdeniz enginlerde kararmaktadır 

Ama, ben ; 

Öyle maviyim ki. 

Akdeniz bir gitmişlikle eski, uzak 

Ama, ben ; 

Sahibi gibiyim yıldızların 

Akdeniz seni bir daha yaratmaz 

Ama, ben ; 

Seni bir daha sevebilirim... 

Ne güzel demiş Fazıl Hüsnü.Otelin balkonundan Akdeniz'i seyrederken bu şiir geliyor aklıma mırıldanıyorum sessiz ve usulca batmakta olan Güneş'e ve Akdeniz'e karşı...  

1.Gün, Kumköy'ü tanımaya ayırıyoruz önce çarşısını, caddelerini, ihtiyacımız olan eşyaları temin edebileceğimiz en yakın marketin yerini iyice belliyoruz. Akşam üzeri saat 18.00 civarı dayım denizin yolunu tutuyor. Ama ben ağırlaşan göz kapaklarıma engel olamıyorum ve uykuya dalıyorum.  

Kusura bakma Akdeniz sana kavuşmak için 8 ay bekledim varsın bir kaç saat daha ayrı kalalım elbet yarın buluşuruz... 

Akşam yemeğini yedikten sonra dayı-yeğen bir tavla çevirmeye karar veriyoruz. Zar tutuyor bazen, gözümden kaçmıyor söylediğim zamanda bir ağız dalaşıdır süre gelsin. Neyse tavlamız bittikten sonra çayımızı içiyor ve çarşının yolunu tutuyoruz. Kendi ülkemde bir yabancı gibiydim. Bunca yıldır Türkiye'nin dört bir köşesini gezdim ama turistlerin bu kadar yoğun olduğu başka bir yer gördüğümü hatırlamıyorum. Biraz Kumköy'ün çarşısından söz edeyim. Fazla büyük bir alana sahip olmayan şirin bir çarşısı var. Satılan eşyalar genellikle deniz-plaj ürünleri, giyim, hediyelik eşyalar ve küçük bir bölümüde yiyecek-içecek konsepti üzerine kurulu dükkanlar. Ama aslı gözümden kaçmayan ünlü markaların imitasyonların oldukça ucuz bir fiyata bu çarşıda bir çok yerde satılması ve turistlerin bu ürünlere gösterdikleri yoğun ilgi...  

İlk gün hiç alışveriş yapmıyoruz sadece gezinmekle yetiniyoruz nasılsa alışveriş yapacak çok zaman olacak.Kumköy'de birde küçük alışveriş merkezi var. Adı Kumköy Çiftçiler Center.Öğrendiğimize göre yeni açılmış zaten içeri girer girmez burnumuza inşaat kokusu geliyor. Mağazalar henüz tam anlamıyla oturmamış tek katlı bir alışveriş merkeziydi burası...  

Ve 2.Gün, sonunda denizle buluşuyorum. Tertemiz bir plajı var Kumköy'ün. Denizi de oldukça güzel ve serin. Güneşlenmeden hemen denize giriyorum. Denize girer girmez ne kadar özlediğimin farkına varıyorum bir kez daha denizi. Yaklaşık bir saat yüzme yirmi dakika güneşlenme. Tatilimi geçirdiğim beş gün boyunca hemem hemen bu programda hareket ettim desem yeridir.  

3.Gün, Manavgat ilçe merkezine gidiyoruz. Kumköy'den kalkan minibüslerden birine binip Manavgat'a doğru yol alıyoruz. Kumköy'den Manavgat yaklaşık yarım saat sürüyor. Yol boyunca düzenli dikilmiş palmiyeler var ve bu palmiyelerin ardında irili-ufaklı fabrikalar... Otogar Kavşağı'nda iniyoruz. İner inmez açlığımızın sesine kulak verip bir lokanta aramaya koyuluyoruz.  

Sorgun Bulvarı üzerinde bulunan özel bir hastanenin karşısında küçük, sevimli bir lokanta buluyoruz. Pide siparişi veriyoruz garsona. Pideleri gerçektende lezzetliymiş, hiç bu kadarını beklemiyordum doğrusu. E, insan Güneydoğu'dan gelince orada ki damak zevkini başka bir bölgede bulmak zor oluyor gerçekten. Manavgat çarşısına iniyoruz oldukça güzel, modern ve çeşit çeşit mağaza var burada. İyi ki gelmişiz buraya Türkiye'de, kendi ülkemde olduğumun farkına vardım gerçekten.Burada biraz alılşveriş yaptıktan sonra Manavgat Şelalesi'ne gidiyoruz. Çok harika bir yer gerçektende Manavgat Şelalesi... Akşam üzeri yeniden otelimizin bulunduğu Kumköy'e dönüyoruz minibüsle...  

Otelimizde akşam yemeğini yedikten sonra önce discoya geçiyoruz gece yarısından sonrada doğruca sahilin yolunu tutuyoruz. Akdeniz gecede bir başka güzel insanın ruhunu okşuyor adeta. Yıl boyunca yaşadığımız stresi adeta büyüleyici bir şekilde alıp çok uzaklara götürüyor dalgalar ve denizin o büyükeyici sesi...  

4.Gün Side'ye gidiyoruz. Buranında altını-üstüne getiriyor, gezmedik yer bırakmıyoruz. Side Antik Kenti gerçekten harika yolunuz düşerse mutlaka görmenizi tavsiye ediyorum. Zaman burada nasıl geçiyor gerçekten anlamıyorum. Sahile inmek için fazla vaktimiz kalmadı bugün denize biraz az girmek zorundayım çünkü, hava kararmak üzere. Yorgunluktan bitap bir halde otelimize dönüyoruz. Biraz şekerlemeden sonra otelin organize ettiği ''Türkü Gecesi''ne katılıyoruz. Çok eğlenceliydi gerçekten.Ard arda halay çekmek, horon tepmek, zeybek oynamak... Gerçekten bu sadece bizim ülkemize has olan çok güzel bir kültür. Türküler arka arkaya geliyor şevkle eşlik ediyoruz o türkülere ilaç gibi geliyor bu gece bana. Ama bu sevincimi gölgeleyen bazı insanlar oldu telefon aracılığıyla. Bilsem önceden kapatırdım telefonumu ama yinede çabuk toparlanıyorum ve kendimi türkülerin akışına bırakıyorum. Ayrıca bu gece son gecemiz buruk bir sevinç var içimde.Bir yandan üzülüyorum tatil bitiyor diye ama bir yandan da sevinçliyim evimi, ailemi çok özledim onlara kavuşacağım için...  

5.ve son günümüz... 17.00'de otobüsümüz kalkıyor. Son günümün tamamını denize ve havuza ayırıyorum. Sabah kahvaltıyı yapar yapmaz önce denize ardından da otelimizin havuzuna giriyorum. Öğleden sonra 13.00'te otelimizden ayrılık vakti geliyor. Barmenle, garsonla, animatörle hepsiyle vedalaşıyoruz. Gerçekten çok iyi insanlardı. Güzel bir tatil geçirmemde onlarında büyük payı vardı... Beş gün kimine kısa gelsede burada o beş günde bir çok yeni insan tanıdık bu bile yetiyor aslında insana... Ayrılıyoruz otelimizden ve son bir kez Kumköy'ü turluyoruz. Ardından Manavgat'a giden otobüslerden birine biniyoruz yine. Bir yanda evime kavuşacağım için tarifsiz bir mutluluk ama diğer yandan da bu mutluluğu bastıran ayrılık zamanı. Otobüsümüz sessiz-sedasız Manavgat'In küçük otogarından kalkıyor. Denizi görüyorum yol boyunca. Sanki o da benim gidişime üzülüyor. Hiç hareket etmeden uzanıyor koca Akdeniz. Fethiye'de ki Ölü Deniz misali...  

Tatilim burada sona eriyor. Çok güzel, zevkli ve eğlenceli bir tatik geçirdim. Umarım tekrarını yaşarım ve sizlere farklı yerleri buradan anlatma fırsatım olur. 3.Bloguma sizlere güzel bir deniz şiiriyle veda etmek istedim. Bir sonra ki yazımda görüşmek dileğiyle kalın sağlıcakla...  

Pencereden gelen martı kahkahaları da olmasa 

Kulakları sağır eden sessizlikle 

Yüreği taşıp gözlerinden akardı... 

Tutundu bir martı kahkahasına 

Denize doğru uzandı... 

 

Denizin lacivert gözleri ıslaktı 

Deniz, gece 

Bir de,  

Martı kahkahaları.  

Gece çığlık çığlık sensizlikle yankılandı... 

 

 

 
Toplam blog
: 6
: 995
Kayıt tarihi
: 12.04.11
 
 

1994 Diyarbakır doğumlu olan Yunus Emre Öcal, genellikle aşk ve gezi üzerine yazılar yazmaktadır...