Aşkın dili yoktur

“ Yeni Dünya ” filmi geçtiğimiz yıl sinemalarda gösterimdeydi. Filmi öylesine, zaman geçirmek için, izlemeye başlamıştım ki, daha önce seyretmediğime pişman oldum. Terrence Malick’in yönettiği ve başrolünde Colin Farrell’in oynadığı filmde, eğer ilk onbeş dakikayı geçtiyseniz, sizi çok şeylerin beklediğini fark etmişsiniz demektir.

İlk sahnelerde hiç konuşma olmaması, Amerika’yı keşfe gelenlerin arasına sizi de katıyor. Gemiden inip, karaya ayak basıyorsunuz ve yerlilerle karşılaşıyorsunuz. Kimi zaman yerlilerle dans ediyor ( muhteşem müziklerle), kimi zaman da, beyazlarla kale inşa ediyorsunuz. Hatta Kızılderili prensesi olup çıplak ayaklarınızla çimenlerde koşuyorsunuz.

Dilleri ve yaşam biçimleriyle tamamen farklı iki insanın, aşkı nasıl yaşadıklarını? Bir başka deyişle, Aşkın dilinin olmadığını görüyorsunuz. Kızılderili prensesle, onun topraklarını keşif adına, işgale gelen beyaz bir subayın, tüm imkansızlıklara karşın, sevgilerinin içine siz de çekiliyorsunuz.

Bambaşka dünyaların insanlarının, aynı topraklar için verdikleri mücadeleyi izledikçe, kendinizi ister istemez sorguluyorsunuz. Gerçekten Amerika “ yeni bir dünya mı?” Medeniyetin insanları, saf, katıksız, hilesiz bir dünyadan, masumiyetten uzaklaştırdığını görüyorsunuz.

Amerika kıtasının keşfinin yanı sıra, muhteşem bir aşk öyküsünü içinde barındıran filmin, son sahnesini izlerken, dönüp dönüp başa almak istiyorsunuz.