Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '12

 
Kategori
Sevgililer Günü
 

Aşkın en güzel kusuru "ihanet"

Aşkın en güzel kusuru "ihanet"
 

Bu adam ihanet sayılmaz arkadaşlar... "Çin seddini gezmek" evimize ihanet sayılıyor mu ki? yani...


“Orada işte” En fazla yarım metre uzağımda. Nefes kesecek kadar kusursuz…Bakarken incitir mi insan sevdiğini? Biraz uzakta mı dursam acaba? Etrafımdaki tüm sesleri, zihnimin derinlerine ulaşamayan uğultulara çeviren, kilitleyen bir büyü gibi, huzuru, kokusu yakaladı elimden bileğimden, gidemiyorum ki…Dokunursam yanar mıyım?

Çok kolay oysa hiç engel yok aramızda, sadece azıcık cesaret…Sonra nasıl anlatırım bu yaptığımı kendime, eve nasıl dönerim…En iyisi çıkıp gitmek, hiç bakmadan arkama…Ama kader işte “affedersiniz” diyen bir ses arkamdan, allak bullak ediyor zaten çeyrek çeyrek giden adımlarımı.Kahretsin! Bu kadar mı aşikâr, bu kadar mı ortada elimin ayağıma dolaştığı…“İsterseniz…” diyor...İstemekten ölüyorum ama biraz daha yaklaşırsam, duramamaktan korkuyorum. Bir kerecik dolaşıverse üzerinde ellerim, bir kez sadece bir kez koklasam, açsam bir bir güzel yüzünü örten perdeleri, görsem en gizli, en korunaklı köşelerini, sarılıp uyusam kokusuna doyar mıyım acaba…

Benimle kalsa, benim olsa…Aslında biliyorum aklım tamamen uçtu gitti…

Ve zaten benim olan, en az bu kadar kusursuz, en az bu kadar hoş bir alternatifim var evde, üstelik bedelsiz, azapsız benim olan.“Hanımefendi” diyor ses. Hayır, lütfen artık seslenme bana, aklımı başımdan alma, lütfen başkasına bak…

Ve tam da o anda,

Başka bir yanda,

Ömrü hayatımın bir tık öncesini yok eden bir başka afet…

Allah’ım bu ne! imtihan mı?

Öyleyse, yarım akıllı kuluna bu kadarı çok fazla ben yine diyeyim de…

Ziyan olacağım ya…

Evden çıkarken aklı başında normal bir kadındım ben ne oldu bana yarım saatte?

Hey! Kontrollü tarafım, Frontal korteksim!  Lütfen işe geri dön, bırakma beni…

Ama bu başka, bambaşka… O duruş, o orantı, o asalet…

Hani nasıl anlatırsan anlat asla “içinin nasıl titrediğini” kimse bilemez ya…

Hani başından ayaklarına akıp giden ılık bir “us kayması” olur,

Hani “deli bir keyifle, huzurlu bir ağrı karışımı” desem belki olur…

Ama oturmalısın, ayakta duramazsın, ona ayaktayken dokunamazsın, ölürsün…

Seni sıkıca kavradığı, ısıtıp yalıttığı, alıp götürdüğü anı asla dik durarak karşılayamazsın.

Of bu ne ya!

Devirir de aşk adamı, bu kadar mı olur?

Bir günde iki kere mi olur?

O ses! Yine bölüyor aklımla savaşımı,

“Beğendiyseniz” diyor…

Gerisini bekleyemiyorum artık.

 “Getir kardeşim getir beğendim” diyorum.

“Ver o çantayı”

“Siyahı varsa onu da getir, buna uygun cüzdan da…”

“Bir de şu ayakkabının 38 numarası varsa onu da getir”

Battı balık yan gider, aklımda kalacağına benim olsun, durduramadığım şehvetimin son nesnesi de bu olsun getir…

Acaba erkekler de bizi bu haleti ruhiye ile mi aldatıyor?

Yani bizim evdeki çantalarımızı aldattığımız gibi mi?

Ya da ne bileyim bir gün bana “ya kocanı ya çantanı” deseler ne cevap veririm?

Bildiğim şey, aşk işte tam da böyle bir şey…

Her tepkiye,

Her ekstreye,

Her “yine mi kızım, evde sürüyle var ya!” şikâyet kalıbına rağmen içimi taşıran bu aşk adına…

14 Şubat âşıklar gününüz kutlu olsun!

 

 
Toplam blog
: 39
: 625
Kayıt tarihi
: 31.07.07
 
 

34 yaşına girdim profilde hala 30 yazıyor bir türlü değiştirmeyi beceremedim, dur bakalım bu sefe..