Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

Aşkın gözü kördür

Tanımı zor bir kavrama çatmış insanlık o da ''aşk'' bence.
Kimine göre var, kimine göre var olmayan bir düş, bir gizemli bir sevgidir aşk.
Kendimizi delice sevmeye kalkışacağımıza karşı cinsten birisine taparcasına tutulmamın adı olsa gerek. Böylece sen ben ayrımı yok yalnızca benlik ya da bencillik özünde yoğunlaşıyor aşk. Çekişme, tartışma değil uzlaşmanın güzel adıdır aşk. Ne ki ona ulaşmak için gerekli olan koşturma da uzlaşma da kolay değil.

Aşk; bir süreç, bir teklif, bir susuzluk, bir kaçış, bir çoğalma çağrısıdır belki de. Özünü bilemediğimiz cinselliği gizlemeye çalıştığımız bir kurnazlık olmasın aşk?

Teklik, bütünlük peşinde koşmanın duygu yüklü yolculuğu da denebilir ona. Bütün belirtilerine rağmen gizlidir aşk. İki gönül arasındaki bir türkü olarak yaşar durur bu bilmece.

Bencilliğin, bıkkınlığın bir başkasında durulması isteği de olabilir aşk.
Kimimize göre bir esin kaynağı olan aşk, kimimize göre bir saplantıdır.
Ruhumuzdaki kargaşalardan kurtulmak için bir kaçamak olmasın aşk?

Kimine göre: Aşka düşülmeden anlaşılmaz ne olduğu.
Aşka düştüm yeniden, denildiğinde başı sonu olan bir durumun varlığını anlıyoruz.
Kimine göre de: Aşk çok eski bir yalan.
Önceden varmış; şimdi yok, diyor kimileri.
Aşkımız bitti, denildiğinde buruk bir duygu sarar bizi.
Aşkımız hiç bitmesin, sözü mutluluğu yakalamış olmanın ilk adımı sayılır.

Oysa:
''Aşk arandığında bulunur mu?
Bulan bir daha kaybeder mi?
Kırmızı gül mü aşk?
Peki içinizde O'nu bir gören var mı?
Aşk işte böyle bir şey...
Var ama yok... Yok ama var...'' diyenlerimiz de var aramızda.

Kim bilir belki Kaf Dağı'nın ardındadır.
Yaklaştıkça uzaklaşan bir 'serap' olmasın aşk?
Uzandığımızda uçuveren kara bir bulut mu;
Yoksa bir kaç damla gözyaşı ile içinde boğulduğumuz deniz midir aşk?

Bir arkadaşım: Aşk var, aşk yoksa hiçbir şey yok çünkü. Gönül de ferman dinlemiyor; aşk kapıyı yumruklayınca, akıl araziye uyuyor, diyor. Bir başkası, ondan geri kalır değil: Aşk var elbette... Olduğu yerde kalmadığı gibi... Biz hayatla sürüklenirken aşk yeryüzünde kalmıyor yükseliyor... Öyleyse aşkı takip etmeli; aşkla yükselmeli, diyor.

Ben sevince böyle severim.
İnsan sevince karşılıksız sevmeli.
Aşka inanma.
Ben âşık olanı gözünden tanırım.
Anlık bir durumdu bizimki.
Aşkı duymak gerek. Çok sevme delirirsin.
Yaşamayan bilmez aşkın ne demek olduğunu.
Aşk olmadan olmaz yaşamak.
Evlilik aşkı öldürür, gelin evlenmeyin arkadaş sözleri sardı dört bir yanımızı.
Sevgisizliklerin bir birikimi olarak sevmek yolculuğuna doğru yelken açmak olmasın aşk? Belki de özgürlüğün önündeki tek engeldir bu derin sevgi.

Aşk içerikli düşüncelerde anlaşamayabiliriz.
Duygularımız birbirini tutmayabilir.
İçimizi kemiren bir kaygı mıdır aşk?
Baş başa ağlayan âşıklar da tartışabilir.
Kuşkuların yenildiği bir savaş kutlaması olmasın aşk? Aşkın hukuku yok. Olumlu yönlerinden çok olumsuz yönleri ile gündemimize oturur çoğu zaman. Ne bir kurallar bütünlüğü ne de bazı yasakları var aşkın. İçinde geliştiği aileleri parçalayan güçlü aşk ne eğitim ne de ahlâk yapımızı parçalayabiliyor.

Aşk konusunda sergilenen bazı davranışların yanlışlığı ortada:

Aşk bir tahakkümdür

Aşk bir köleliktir

Aşk başa beladır

Aşk geldi akıl gitti

Aşk mı kara sevda mı hayranlık mı geçici bir heves mi kim nasıl karar verecek?

Oysa benlikten, bencillikten kurtulmaktı aşk. Ben sen yok biz varız, demekti aşk. Yalnızlıktan kurtulmak, belki bir yuva kurmaktı aşk. İnatlaşmak değil, anlaşmak, uzlaşmaktı bir adı da aşkın. En içten bir duyuşla ben bilirim, değil; sen bilirsin, diyebilmekti aşk. Sevgi ile ürpermek, yalnızlıkta ağlamak ya da üşümekti aşk. Ben de bilmezdim aşkı. Yıllar önce bir iki kere içine düştüm, bilerek ya da bilmeyerek.

Aşk adını koymak zor olsa da bazı yönleri ile körü körüne bir ısrarcılık ile bencillik var içinde. Cinsel oluşumun en zor aşaması olsa gerek ki aşkı yaratan sözler unutuluverir bazen. Sevgi, baskı, çatışma ve bencillik yanında kin, nefret ve zulüm ile iç içe yaşar bütün aşklar. Kırılgandır, dayanıksızdır, kem gözlere açıktır aşk.

Cinsel eğitimin ayıp sayıldığı bir düzenimiz var. Bu yüzden kapalı toplum özellikleri yaşanan kimi kesimlerindeki açmazlar yüzünden neler yaşandığını biliyoruz. Tecavüzler, sapık ilişkiler, gizemli intiharlar, berdeller, aile içi şiddet, sıpyancılık ve ensest ilişkiler, nice çağdaş açmazlarımızı artıran, aşkın yadsındığı ayıplarımız değil mi?


Temiz, ter temiz bir sevgi için koşar dururuz yıllarca. Bunu aşk diyerek yüceltiyoruz haklı olarak. Yuvaların aşk ile kurulması her zaman mümkün olmasa da aşkın doğacağına inanırız bir gün. Özgürce yaşamak için çıkılan yoldaki kör kuyu olmasın aşk?
Peynir ekmekle su gibi bir gıda mı yoksa birimizin beynine kazılan bir desen midir aşk?

Bu yüzden atalarımız:
Aşkın gözü kördür
Aşıka Bağdat sorulmaz, demişler.
İlle de sen, ille de sen, demek gibi, duygu sömürüsüne açık bir yaklaşım bu aşk.

Aşk ağzımızdan düşmeyen bir sakız mıdır? Kaf Dağı'nın gülü mü bülbülü mü yoksa çiçekten çiçeğe konan bir arının adı mıdır aşk? Aşk; içinde şehvetin de bulunduğu kavuşma arzusu ile yanıp tutuşmak mıdır?
Bir an yanımızda salına salına gezinen ya da eşi benzeri olmayan bir güzele özlem midir aşk? Tatlı tatlı konuşmak, el ele tutuşarak dolaşmak ne kadar anlatır aşkın varlığını? Peynir ekmekle su gibi bir gıda mı yoksa birimizin beynine kazılan bir desen midir aşk?

Bir gençlik yalanı olarak deneme yanılma mı yoksa bir yaşlılık tutkusu mu aşk? Vuslat için bir kılıf mıdır yoksa karşılıksız sevmek midir aşk? Doyumsuz ruhumuzun sonsuzluğu tanıması için zorlanan ilk kapı olmasın aşk?

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..