Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '12

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşkın halleri

Aşkın halleri
 

Kafa karışıklığına karşın aşk günümüzde hala güçlü bir ihtiyaç.


Ülkenize, dünyaya, olup biten her şeye meraklı bir yazar da olsanız insanın bazen güncel, politik veya ekonomik meselelerden uzaklaşıp aşk, yaşam, ilişkiler gibi konular üstüne yazası geliyor. İki sebepten; birincisi, malumunuz çok zor bir ülkede yaşıyoruz ve insan bazen nefes alıp sorunlardan birazcık olsun uzaklaşmak istiyor; ve ikincisi diğer konuları hafife almak ancak 20.yüzyılda kalan bir entelektüel anlayış.

Evet öyle,  keza 20.yy entelektüelini belirleyen şey gelenekler daha çok ve ondan devamlı ağır şeyler yazması, diğer alanlarda yazanlara bir tür küçümsemeyle bakması beklenir.

Bendeniz 21.yüzyılda bu anlamda bir dönüşüm yaşandığına inanmaktayım. Çağımız entelektüeli gelenek veya sistemle değil, gündelik yaşam biçimleriyle tanımlanıyor artık. Yani o artık, kültürle caka satan değil, yaşamın tam da içinde kültürün kendisi haline gelen birisi. Bir endüstri haline dönüşen kültürün günümüzde Post-entelektüalizm’e kapı açtığını pekala söyleyebiliriz o halde.

İşte bu sebepten birazcık durup aşkın halleri, çetrefilleri mevzusuna girebiliriz.

Edebiyattan sinemaya felsefeden tiyatroya birçok kültürel alanda aşk, yüzyıllardır üzerine en çok eser verilen konuların başında gelmekte. Onun ne olduğu ya da ne olmadığı üzerine binlerce özlü söz var belki de. Bununla kalsa iyi; aşk mevzusunun nasıl da siyasetin içine bile sinebildiğini görüp, örneğin çift kutuplu dünya yıllarında Kapitalistlerin ve Marksistlerin aşkı kendilerince tanımlamaya kalkışmalarına şahit olmadık mı?

Olduk olmasına da, aşk ne politik malzeme olacak bir şey, ne de piyasa malzemesi haline getirilebilecek bir meta.

Çağımızın aşka bakışındaki en büyük paradoks, bir yandan onu piyasaya sunulan bir nesneye dönüştürmesiyken diğer yandan buna direnmesi. Diyalektik belki de hiç olmadığı kadar aşkın derinlerine kök salmış durumda günümüzde.

Duygular alanının hala güçlü bir motivasyonu olan aşkın kodları çağımızda bu diyalektikte yatıyor. İdeoloji onu bir piyasa nesnesine dönüştürmek isterken insanlığın çoğu buna karşı çıkıp, duygular alanını sahipleniyor. Ve dişlileri her geçen gün insanlığı ezen bir ideolojinin kurbanları olan insanlık için aşk kutsal bir niteliğe bürünüp, huzurlu bir sığınak işlevi görüyor.

Öte yandan şu özgürlük-aşk diyalektiği var. Fransızların haylaz filozofu Pascal Bruckner son kitabında (Aşk Paradoksu) aşkın öneminin günümüzde daha çok arttığına vurgu yapmakla birlikte, gene günümüzde önemi artan özgürlükle aşktaki bağlılığın nasıl uzlaşacağı sorusunu irdeliyor.

Uzlaşma, günümüzde gerçek bir aşkın arayışına dair bir farkındalığa işaret ediyor. Aşk bir hapishaneye dönüştüğünde onu kaybetmek kaçınılmaz, çünkü nihai olarak insan ne olursa olsun kendi bireyliğinden vazgeçemiyor. Sartre insanın kendi bilincine mahkum olduğunu söylerken aşka dair iki bilinci birleştirme çabalarına şiddetle karşı çıkmaktaydı. Yüzyılın belki de en büyük aşkını yaşadığı Simone De Beauvoir ile ilişkisi bağlılığını özgürlükten alıyor, iki insan aşklarını kendi gelişimleri yönünde yaşıyordu.

Geliştiren, kendinden uzaklaşmanı değil kendine yakınlaşmanı, kendinle yüzleşmene neden olan bir aşkı yüceltirken elimizde bir formül bulunmamakta elbet. Yaşamın kendi döngüsü içinde praksise dayanan bir olgu aşk.

Aşkı libidal bir saplantının uzantısı olarak gören bunalımlı filozof Schopenhauer döneminden kalma tür ile bağıntılı biyolojik kavramlarla aşkı açıklamak günümüzde ne yazık ki yetersiz.

Tanımlamalar çağımızın bir gereği olarak bütünün içinde erimekten çok bireylere tek tek dağılmakta ve her birey kendi bakış açısını oluşturmakta. Aşk konusunda kafa karışıklığının nedeni, libidal saplantı ve biyoloji ile farkındalığa dayanan, almadan vermeye vurgu yapan, daha çok ruhsal olan alana işaret eden çatışmanın aşılamamış oluşu.

Tüm bunlara karşın insanlık var oldukça aşk üzerine tartışmalar devam edecek gibi görünüyor. İnsanlığın ileriye koşusu gibi aşkta da yüzyıllar geçtikçe yeni fikirler ortaya atılıyor.

Ancak ne olursa olsun insanlığın aşka ihtiyacı bitmiyor.

KAYNAKÇA:

Arthur Schopanhauer – Aşkın Metafiziği (Sosyal yayınlar – 8.baskı / 2002)

Pascal Bruckner – Aşk Paradoksu (YKY yayınları -1.baskı / 2012)

Claudine Monteil – Özgürlük Aşıkları (Can yayınları – 1.baskı / 2005)

 
Toplam blog
: 47
: 1149
Kayıt tarihi
: 24.11.10
 
 

Praksise düşünceden varan bir romancı, kültür eleştirmeni, otodidakt bir feylesof, yaşam gözlemci..