Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '10

 
Kategori
Sinema
 

Aşkın ikinci yarısı

Aşkın ikinci yarısı
 

"RESİM:ALINTI"“Ölüme erken davranmış bütün babaların hatırası için acısı içimde saklı.”M.ASLANTUĞ


Türü romantik dram olan Aşkın İkinci Yarısı seyredenlerin yüreklerinin ta derinliklerine dokunuyor. Aşk başlı başına derin bir duygu. Hele araya ayrılık girmişse hem de çok severken. O zaman daha da derinleşiyor ve insanın yüreğinin dip köşelerine saklanıp kalıyor.

Gidiş… Terk etme… Kaçma… Ama neden? Belki korkulardan kaynaklanan, belki hayattan ölüme kaçışı geçerli kılan, belki de sevdiğini üzmekten endişe duyan bir yüreğin istemeyerek de olsa gitmeyi seçmesi. Giderek hastalığını örtmeye çalışması ve ölümü beklemeye başlaması. Tedaviyi reddetmesi. Yaşamdan uzaklaşıp – ki o zaten ölmüştü geride sevdiği kadını bırakırken- ölüme yaklaşması, gün beklemesi. Öyle ya, yaşama dair tutunduğun her şeyin yok olması etrafında. Nedeninin kalmaması ömrünü sürdürmek için. Acaba Arif’in içkiye tutunmasının sebebi hastalığından kaynaklanan acıları uyuşturmak için miydi yoksa zoraki ayrılığın tarifi imkânsız acısına katlanmasını kolaylaştırdığını mı düşünmesinden?

Sırf sevdiğini korumak adına, üzmemek için öylece gidiş, hiçbir şey söylemeden. Peki, böyle bir kaçışa hakkı var mıydı Arif’in? Herhangi bir açıklama yapmadan gitmeye. Evet, kendi geçerli nedenleri olabilir ama tek başına hareket edişini haklı çıkaracak bir pozisyonda değil. Evli. Sorumluluğu var karısına karşı. Vaktiyle deli gibi âşık olduğu, hayatına dâhil ettiği, birlikte bir ömür geçirmeyi düşleyerek dünya evine girdiği bir kadın, Zuhal.

O kadın ki ayrılığa rağmen tek bir gün olsun sevmekten vazgeçmemiş kocasını. Sevgisinin büyüklüğünden aşklarının meyvesi olan kızları, Cemre’yi dünyaya getirmiş ve dokuz ay boyunca bebeğiyle birlikte terk edilmenin ruhunda açtığı büyük boşluğu da taşıyarak aşk acısının açtığı yaraları sarmaya çalışmış. Asla vazgeçmemiş sevmekten.

Birbirini görmeyen, birbirine dokunamayan, birbirinden uzak iki insanın içinde günden güne büyüyen erişilmez aşkın yansıması Aşkın İkinci Yarısı. Sevmek, işte böyle bir şey. Filmden bir cümle ise bakın ne güzel açıklıyor yaşananları. “Aşk belki de bilinenden daha fazlasıdır.”

Hani bir şeyler olup biter hayatımızda ve “keşke olmasaydı ya da zamanı başa sarabilseydim…” gibi sözlere sığınırız. İşte bu noktada yaşananlara tek bir kelime ile yanıt veriyor Arif “Kader.” Çok haklı. Kadere karşı hangimizin boynu kıldan ince değil ki? Kaçamıyoruz ağlarından. Filmde de Zuhal ve Arif bu ağlara takılıyorlar.

Arif’in “Ölüme erken davranmış bütün babaların hatırası için acısı içimde saklı.” repliği ise yüreğimden vuruyor beni. Bir röportajında okumuştum Sayın Aslantuğ’un babasını çok küçük yaşlarda kaybettiğini ve ailesindeki erkeklerin ölüme hep erken davrandığını. Belki de kendi iç dünyasından çıkıp geldiği için böylesine etkiledi bu replik beni. Cemre’nin varlığından haberdar olduktan sonra, kızına bağlandıktan ve bir umut belirip yaşama tutunma isteğine karşın mecburen kadere teslim olması. Bu sefer sonsuzluğa gidişi istese de engelleyememesi. Babası olduğunu bilmese de geriye dönüp baktığında hatırlayacağı güzel günlerinin olması Cemre’nin. İşte bu vurgu önemli.

Sonra Armen’in “Arif, çok şanslı bir adam.” cümlesi takılıyor kulağıma. Şans? Kime ve neye göre. Terk edilmesi gereken bir aşkın geride bıraktığı kırgınlığın ve yaşanmamış günlere duyulan özlemin buram buram koktuğu bir noktada… Şans nerede?

Hayatın içinden çekip çıkarılmış bir öykü Aşkın İkinci Yarısı. Hepimizin kendinden bir şey bulabileceği, geçmişteki bir anı yakalayabileceği türden. Daha önce anlatılmış olabilir benzer hikâyeler hatta bazı filmlerle de özdeşleştirilebilir ve bundan sonra da anlatılacaktır hiç şüphesiz ki. Çünkü hayat budur, yaşanmışlık budur. Asıl olan konunun Mehmet Aslantuğ’un kaleminden nasıl anlatıldığıdır, onun penceresinden görülenin biz, seyircilere ne şekilde ulaştığıdır.

Usta oyunculuğunun yanı sıra kaleminin gücünü ve kamera arkasındaki başarısını da görme şansını yakaladığımız Mehmet Aslantuğ’dan kıyı filmlerinin ikincisini, üçüncüsünü, dördüncüsünü hatta ve hatta daha pek çok filme imza atmasını bekliyoruz.

Güzel bir yüz ve hüznün yakıştığı bir kadın filmde Zuhal. Ve Zuhal rolünde seyirciye yansıttığı aşk dolu kalbi, kırgınlığı unutuşu ve ne pahasına olursa olsun aşkını sahiplenen sevda yüklü bir kadının duygularını bize yansıtan Arzum Onan’ın başarısı.

Bir o kadar da Cemre’nin performansı. Hani “Hık demiş de burnundan düşmüş.” diye bir tabir vardır ya. Bu kadar mı benzer annesine. Kıvırcık saçlar, hokka gibi bir burun. İtina ile seçilmiş bir küçük oyuncu. Taht kurdu gönüllerimizde.

Emre Karayel, Gülenay Kalkan, Orhan Güner, Yıldız Kültür, Turgay Girgin, Misak Toros’un da filme kattığı değerli anlar paha biçilemez.

Akıcı dili, seyirciyi yormayan kareleri, yürekleri burkan sevginin varlığı, az ama bir o kadar da öz anlatan teması ile Aşkın İkinci Yarısı gidilesi, görülesi ve üzerinde düşünülmesi gereken bir film.

Ayrıca filme başkalık katan manzaraların doyumsuz çekiciliği. Denizin mavisi, gecenin ışıltısı, karın zarafeti, dalgaların melodisi. Oturduğunuz koltuktan sizi alıp o ana götüren ve orada kalma isteğinizi uyandıran güzellikler.

Başka ne anlatabilirim film hakkında diye düşünüyorum şöyle bir soluklanıp. Ve diyorum ki ağzımdan tek kelime daha alamazsınız. Merak mı ediyorsunuz? O halde… Ne duruyorsunuz koşun sinemalara ve seyredin filmi. Bakalım sizler neler bulup çıkaracaksınız yaşadıklarınıza dair satır aralarına gizlenmiş, söylenmemiş repliklerden.

Son sözüm; Aşkın İkinci Yarısı’na emeği geçen herkesin ellerine, yüreklerine sağlık. Yolları açık, başarıları daim olsun.

25.10.2010

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..