Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '09

 
Kategori
Felsefe
 

Aşkın Kimyası Üzerine

Aşkın Kimyası Üzerine
 

Bir başına gül bahçesi olamayacağına göre... bahçe olmak istiyorsan...


Aşkın Kimyası Üzerine…

Bütün canlılar gibi insan da kimya fabrikası gibidir.
Sevinçlerimizde, hüzünlerimizde, korkularımızda, coşkularımızda yeni kimyasallar salgılarız.
Ya da bunları salgıladığımız için etkisinde kalarak sevinçleri, hüzünleri, mutlulukları yaşarız, coşarız, korkarız…
Aşık oluruz... ya da yaşadığımız hoşluğu, gizemi, hevesi aşk sanarız...

Tamam biz bunları yaparız da bir de bize bunları yaptıran ve ondan etkilenmemiz var.
Bu etkileyen gerçek olabileceği gibi kimi zaman da, biz yaratırız sanal olarak…
Hatta olmayanı var sanırız, ya da varmış gibi davranmaktan zevk alırız.
Sonuçta gerçek veya sanal, yarattığımız fenomenin dürtüsüyle salgıladığımız kimyasalların etkisi altında kalır; coşarız, taşarız, kırarız, dökeriz, saçarız, severiz, nefret ederiz… acı çekeriz...
Ama gerçek de her şeyi biz yaratır, biz yaşarız.
Diğeri neticede bir etkiden ibarettir.
Sen etkilenmediğin sürece diğerinin hiç bir değeri yoktur...
Onun için der Veysel usta "Güzelliğinin on para bile etmeyeceğini" .... önemli olanın "...sendeki aşkın"...olduğunu...

Bir olayın “öyle olmasıyla”, bizim “öyle sanmamız” durumlarında verdiğimiz psikolojik tepki aynıdır.
Yani çoğu zaman fasıl heyeti olmadığı halde “kendimiz çalar kendimiz oynarız” ya da “kendi kendine gelin güvey olur”… düğün dernek kurmaya kalkarız...
Sanki karşıda biri var ve etkileşim tam kurulmuş, büyük aşk yaşanıyor gibi...
Eeee boşuna mı demiş Nietze "... en içi boş cevizin dahi kırılmak isteyeceğini..."

Aklı ele geçiren nefisle el ele veren duyguların tetiklediği bu davranış, gerçekte salgıladığımız kimyasalların etkisiyledir.
Tatmaya gör bu duyguyu yaşamaya, alıştın mı bir kere kimyasalların yarattığı etkiye…
Uyuşturucu gibidir... hep ararsın
Sonuçta ya ilham perin fazla mesaidedir ya da şeytanın…
Salgıladıkça yaşar, yaşadıkça salgılarsın.
Öyle kısır döngüdür ki yaşadığın, "tavuk mu, yumurta mı" ikilemi bile hiç kalır çözümünde...
Sonuçta sıklıkla yaşadığın bu durum, mizacın olur senin…

Mizacımız gereği aynı ya da benzer olaylar yaşandıkça, bizi biz yapan en güzel duygularımızı dökeriz şiirlere, eserlere, bestelere…
Artık neyi yapabiliyorsak en iyi, öyle sergilemeye çalışırız kendimizi...
Kandıracağız ya karşıdakini, beğendirmek için kendimizi..
Öyle ki dostlarımız dahi bizi öyle tanır öyle severler.
Hatta, biz hep öyleyiz zannederler…
Başka etkileşimler sonucu salgıladığımız diğer kimyasalların etkisi altında nasıl davrandığımıza şahit olmadılar ya…Unuturlar insan olduğumuz..
Bilmek istemezler herkes gibi bizim de binbir suratımızın olduğunu..
Her an değişen durumlara göre salgılanan farklı kimyasalların esiri olduğumuzu…
Görmek istemedikleri gerçek ise karanlık yüzümüzdür bizim… bizim de gizlediğimiz...

İyi tarafımız, aynı olaylar ve objelerin verdiği aynı duyguların etkisiyle aynı kimyasalları salgılamamız ve hep aynı davranışları göstermemizdir…
Yani hep ateşli aşık, ya da her an yüreği titreyen şefkatli insan, ya da salya sümük ağlak tip…
Ama iyi tarafımızın bile bir kötü tarafı vardır….
Sonra bakakalır karşıdaki şaşkınlıkla bizden kaynaklanan değişikliğe “daha önce beni görünce yüreği titrerdi, yüzü kızarır eli ayağı dolaşırdı…şimdi ne oldu… artık niye heyecanlandırmıyorum onu diye”….

Bu durumda gecikilmez en yıkıcı açıklamanın geliştirilerek peşine düşülmesi… “acaba bir başkası mı var”…
İşte insan beyninin farklı yeni kimyasallar salgılanmanın komutunu vermeye başladığı nokta da burasıdır.
Salgılanan yeni kimyasallar, mutluluk değil kıskançlık, öfke ve intikam duygusu vermeye başlamıştır androidine.
Yani dünün aşıkları, şimdilerin aşk katilleridir, bir birlerinin düşmanı olan…

Peki hata kimde… kimyasalda mı... bende mi... sende mi..
Hiç birinde değil.. insan olmamızda insan.
Maymundan evrimleşirsen, belki tüylerinden yolunup kurtulursun ama baki kalan “maymun iştahın” olur…
Düşersin o iştahla sana yeni kimyasallar salgılatarak farklı hazlar tattıracak yeni objelerin peşine…
Hem de “papaz her zaman pilav yemez” ya da “bal yiyen baldan bıkar” diye kendine kalkan yapacağın felsefeler de geliştirerek…

Aşk gerçekten bazı kimyasalların etkisinde olarak yaşanan hoş duygulardır.
Ancak herkes o kimyasalları salgılatamıyor.
İşte işin sırrı burada.
Annelik duygusu da, bütün canlılarda, o sürede salgılanan kimyasalların etkisiyle tetiklenen koruyuculuk, şefkat, sevgi duygularının bileşimidir.
Kimyasal salgılaması bittiğinde ilk pençe attığı yavrusu olur anne aslanın, hem de bir lokma kemik için...
O nedenle herkes kendi kimyasalını salgılatana ilgi duyar.

Herkesin kendi aşık olduğu güzeldir ki, çoğumuz hayretle bakarız bunda ne buldu diye.
Ya da her annenin yavrusu kendisine güzel gelir, biz hiç de öyle olmadığını gördüğümüz halde…

İyi ki doğa ve yaratıcı, bize bu duyguları vermiş.
Korkum, ya bu kimyasalların sentetikleri yapılırsa….
Ortada insan olmadığı halde, içilen bir komprimeyle… aşkın zirvesindesin..
Sevgilerin en yücesini, nefretlerin en korkuncunu, şefkatin en sıcağını yaşıyorsun…
Hüznün en koyusunu... mutluluğun en derinini... heyecanın en coşkununu...

Bazen bilimden nefret ediyorum, korkuyorum bilimden.
Emin değilim her zaman güzel şeyler yapacağından...

Şimdi soruyorum.
Belli birisini mi özlüyorsun, kimyasal salgılatacağını umarak...
Ya da kimyasal salgılatacak birisini mi arıyorsun…
Yoksa aradığın, bedeninin kimyasal salgıladığında sana yaşattığı ruh hali mi

Birini eczaneden alıyorsun üçotuz paraya… diğerini insandan.. hem de parasız…
Tabi insanına denk gelirsen…
Denk gelmezsen de yine kaçınılmaz olarak salgılayacağın kimyasal olacakdır…
Bu defa ağlamak için… nefret etmek için…

Hadi verelim sözü Mevlanaya…
“Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide…
Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki…”


Ama sakın unutmayın cefa çekmenin, çile yaşamanın da kimyasal salgılanmadan algılanmayacağını…
Yoksa anlamsız bir açlığa, gereksiz bir acıya dönüşür, çile diye çektiğin…

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..