Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşkla yüzleşme saatleri, hesaplaşma

Aşkla yüzleşme saatleri, hesaplaşma
 

yüzleşme


Gökyüzü siyaha çaldı, gün geceye ve ben yine bir başına, yine iç çekişleri ve bu hiç bitmek tükenmeyen hesaplaşma saatleri ile buradayım. Affetmişti; Yaşanan onca şeye rağmen. Aşkla uzatmıştı elini. Her bir yaraya merhem sürmüş, kaç gece uykusuz kalmıştı. Canından can kopmuş, et kopmuş ama iyileşmişti.

Verilecek şanssa bu; O, destek olmak ve bir olmak adına, tüm kapıları açmıştı.-Bırakma beni -diyen eli, sımsıkı tutmuştu.

Şimdi birbiri ardına eklenen tekrarlar dizini, zincire yeni halkalar eklemekte; her gecenin bir sabahı varsa da - sabah olsa da- bu şehre uzun zamandır güneş doğmuyordu. Güneş yüz çevirmişti.

Isıtmıyordu bedenleri, hafifçe salınıyor, yüze tam dokunacağı sırada sırtını dönüyordu. Belli ki ona da bir haller olmuştu.

Yaşananların bir anlamı olmalıydı. Sevgi dilenmek yakışmıyordu sevdaya. Tabii adına sevda denebilir mi tartışılır; Yaşanmamışlıklar arasında bu, sevdaya haksızlık değil miydi?

Düşler yarım değil, eksikti.

Her sabah, yeni bir gün diyerek daha da tutkuyla çekilen günaydın mesajına verilen cevaplar kısa ve özdü. Kısa kurulan bu cümleler aslında ilişkiyi de özetliyordu. Şöyle göz alıcı, uzun ve büyük cümleler hiç kurulmamıştı ve kurulamıyordu.

Aslında gerçekçi yaklaşırsak; Hevesim kursağımda kalamamıştı çünkü henüz kursağa bile yaklaşmamıştı ki, ben sadece kendimi kandırıyordum.

İnsan en kolay kendini kandırabilirdi ve ben bu işte Oscar ödülü çoktan hak etmiştim.

Bir ömür birlikte olacaktık. Birlikte yaşlanacaktık. Son nefesimde; O tutacaktı elimi, alnımdan öpecekti. Bizi bir düş tarlasının içine hapsetmiştim. Üzerine de; peşi sıra bir sürü film karesi koymuştum. Bir araya getirdiğim mutluluk paketleri içinde hayal ediyordum her gün, hiç usanmadım.

Sabaha kadar sürecek sevişmelerimiz olacaktı. Pazar kahvaltılarımız, sucuklu yumurtanın kokusu apartmanı saracaktı. Onunlayken çayın tadı bile daha bir güzel olacaktı. Gazete okuyacaktık beraberce; her seferinde okumasını bölecek, kendi ilgi alanımda olan bir haberi aktaracak O da gülümseyerek şımarma bir huzur ver deyip, yalancıktan kaşlarını çatacak; ben de onu ısıracaktım. -Acıtmadan, minik sevgi ısırıkları-. Bulaşıkları makineye dizerken belimden sarılacak “iyi ki varsın “ diyecekti. Kocaman öperek karşılık verecektim. Üzerine basa basa “-Ben hep yanındayım ki.”

Sanki her seferinde ilk kez öpüşüyormuş gibi içim titreyecekti. Geçen her gün azalmayacak, çoğalacaktık. Akşamları kapıyı ben açacaktım ona, hiç anahtar kullanmayacaktı. En sevdiği yemekleri pişirecektim, duşa girecektik beraberce, günün yorgunluğu kollarımda geçecekti, yanımda huzur bulacaktı.

Sarılıp uyuduğumuzda destek olacaktı bedenlerimiz, onsuz uyuyamayacaktım yatakta. Yatak büyüyecek ve ben küçülecektim içinde. Her sabah uyandığımda yüzüne bakıp, yeniden âşık olacaktım. O traş olurken, tostunu hazırlayacak, diğer taraftan da kahvesini birlikte aldığımız termos muglara koyacaktım.

Kırıldığımda ya da kızdığımda yüzüm düşecek; bak yine dudaklarını sarkıttın diye alay edecekti benimle. Bir güzel bakışa, bir göz kırpmaya, bir çileğe hemen yelkenlerim suya inecek; naz yapma da on dakikayı geçemeyecekti.

Her konuda konuşabilecektik. Saatlerce sohbet edecek, hatta ofistekileri çekiştirecektik.

Konuşmaya bir başlandı mı; konu, oradan oraya koşuşturmaca oynayacak. Anlatıma başladığımızla, bitirilen konu hiçbir zaman birbirini tutmayacaktı. Kitap okuma saatlerimiz, hobi odalarımız, dvd keyiflerimiz olacaktı.

Hiç usanmadan her gün yeniden keşfedecektik birbirimizi. Zaman hep beni gösterecek, akreple yelkovan onu hep bana getirecekti.

Tartışacaktık, üzerine de barışma seksi yapacaktık.

Oğlu, ağabey olacaktı kardeşlerine. Evin içinde bir koşuşturma, kendi içinde düzeni olan ama her zaman biraz dağınık bir ev olacaktı bizimki. Yaşayan ev, dağınık olan evdir derler ya; Salonun baş köşesinde de herby park edecekti. Akşam yemeğini hazırlarken onlar günlük telaşlarını en yüksek oktavda dile getirecek, paylaşımcı, sevgi dolu ve bir o kadar da meraklı minişlere her seferinde sükunetle doğru cevaplar verilecekti.

Benzerleri gökyüzünde dizi dizi havalanırken. Derin bir iç çekişle bu hesaplaşma saatleri, çok can yakıyordu.

Yüzleşme.

Yürek önce kendiyle hesaplaşıyordu. Gerçeklerle yüzleşmek işine gelmiyordu. En ufacık bir sorgulama kumdan kaleleri bir çırpıda yıkıyordu.

Gerçek ortada idi. Yine yalanlar söylemişti ve daha kim bilir kaç tane saklanıyordu gecede. Karanlık ondan taraftı artık. Siyahın hâkimiyeti sırları koruyordu. Meleklerin gücü tükenmiş ve avuçları kanıyordu.

Güçleri kalmamıştı bu savaşta.

Tutunacak dalları yok, güven veren eller yok.

Tek başına yetmiyordu ve bitirmek zoruma gidiyordu. Yenik düşmek istemesem de aslında zaten mağlup başladığın bir savaşta çoktan yeniden ve yeniden yenik düşülmüştü işte.

Zırh yoktu artık.

Yürek böyle doludizgin aşkla yoğrulmuşken; özensizlik, ilgisizlik, paylaşımsız, kısa anlar, sorunlara her gün bir yenisini ekliyor ve bir karar vermem gerektiğini bilsem de o kadar yorgundum ki artık düşünemiyordum.

Yürüyemiyordum.

Göremiyordum.

Kanatlarım kırık

Uçamıyordum.

Yalanların ardı kesilmiyor.

Sadece yalan değil,

Onun yaşamında her gün yeni bir olay;

Hergün yeni bir şey patlak veriyor

Sorunların, problemlerin ardı arkası kesilmiyordu.

Hepsi aç gözlü akbabalar misali

Gökyüzünde uçuşuyor ve fırsat kolluyordu;

Bir parça et daha kopuyor cansız bedenlerden.

Ve ben,

bu sefer bir şekilde tüm olup bitenin farkındayım.

Sezgilerim mi güçlendi?

Maymun mu gözünü açtı?

Ya da hep vardı da;

Bu sefer farklı olacak diye kendimi mi kandırıyordum?

Gidecek miyim, Kalacak mıyım?

Yollar geçit vermiyor.

Yaz ortasında kara kış.

Gün ortasında ışık yok.

Bu kalp taşımaz bu yükü

Hele de O,

benim bir sürü sorunum var gidersen neden diye sormam

Haklısın

Çok sorunum var

Ve Sana verilecek bir şey yok dediğinde

Seni seviyorum ama hepsi bu

Kendince, öylece seviyor

içi boş

Anlamı yok

İçini doldurmak isteyen de yok

Yeniden umutla her sabah beklendiğinde

Hep sonuçsuz kaldığında

Umutlar her gün tuzla buz olduğunda

Basit davranışlar bile birer beklenti haline geldiğinde

Gitmenin geldiği bilmeli

Anlamalı insan da

Aklımla kalbim arasındaki bu hesaplaşma bitmiyor

Yüzleşme saatleri hiç geçmiyor

Bu şehre güneş hiç doğmuyor

“İdil ne yapsın’a ithafen”
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=169841

 
Toplam blog
: 54
: 2211
Kayıt tarihi
: 07.09.06
 
 

1975 doğumlu tipik bir terazi.. Kimine göre bu yıllara bir sürü şey sığdırmış biri; kimine göre..