Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '10

 
Kategori
Deneme
 

Aşktan ölmek ondan hayat bulmaktır

Sevginin bir duygu olduğunu hepimiz biliriz de, bunun birbirinden farklı sevgi türlerinin genel bir karşılığı olduğunu her zaman göz önünde tutmayız. Oysa kadın-erkek sevgisinin-aşkın- dışında, tanrı sevgisi, anne sevgisi, çocuk sevgisi, bilim sevgisi, sanat sevgisi gibi sevgi türleri de vardır.

St. Thomas sevgiyi genel anlamıyla 'iyi olana duyulan arzu' diye tanımlar. Muhteşem Lorenzo ise bunu 'güzele duyulan arzu' olarak tanımlar.

Sevgi insanın yaratıcılığını geliştiren en önemli duygudur. Erkek bununla aşık, kadın bununla mâşuk olur. Arzu coşkuya, anlayış düşünceye, düşünce de eyleme bununla dönüşür.

Arzuyla elde ettiklerimiz bir süre sonra istenmez hâle gelebilir. Ancak sevgiyle elde ettiklerimiz ömür boyu istenilir olacaktır.

Aşk, yere göğe sığdıramadığımıza duyduğumuz sevgidir. Gözde büyüttüğümüzü gönülde yüceltme erdemidir. Sevmek her zaman yoğun bir çaba gerektirir. Aşk, gözün gördüğüne, gönlün sevdiğine beş duyuyla bağlanma yeteneğidir. Mutluluğumuzun sevdiğimiz kişiye bağlı olduğunu anlama bilincidir. Aşkın bir tür delilik olduğunu söyleyenler de olmuştur. Ama biz aşkın bu yönüne burada değinmeyeceğiz. Bunu başka bir yazımızda ele alacağız.

Şimdi şu soruyu soralım: Sevene sevdiğinden her zaman mutluluk mu gelir? Elbette ki hayır! Acı da gelir. Bu acının değişik nedenleri vardır: Karşılıksız sevgi acı yaratır. Ölüm acı yaratır. Ayrılık acı yaratır. Hasret acı yaratır. Sevenin sevilende görmek istediklerini görememesi acı yaratır. Sevgi nefrete dönüşmediği sürece, aşık sevdiğini dert içinde sevmeyi sürdürür.

Öte yandan, acılar sevginin denek taşıdır. Acı insanı olgunlaştırır, insancıllaştırır. Sevgilinin yarattığı acılar, seveni her şeye karşı duyarlı hâle getirir. Seven, anlaşılmazı anlamak, anlatılmazı anlatmak ister. Böylece, sevene bilimin ve sanatın yatıştırıcı kapıları açılır. Derdinin anlaşılması ve anlatılması seveni avutur.

Yazılan bir şiir, çizilen bir resim ya da yaratılan bir ezgi sevilendeki güzelliği ölümsüzleştirir. Sevenin sevileni sanatla yüceltme çabası, acısına sanatla anlam verme çabasıdır.

Sevileni güzelleştiren duygular, sanat sayesinde hayatı güzelleştiren duygulara dönüşür. Seven, aşk acısında hayatın derin anlamını keşfeder.

Acıların aşığın dünyasına getirdiği karanlık, sözcüklerin yarattığı aydınlıkla yok edilmeye çalışılır. Böylece aşkın acısından yeni bir kavrayış gücü ortaya çıkar. Âşık sevdiğini yüceltme uğruna kendi içinde yeni bir âlem yaratır. Âşıkken sanatçı olur. İşi artık güzelden güzellikler yaratmaktır. Âşığın bu çabasına bir tür yolculuk gözüyle bakabiliriz:Sevgilinin görünür güzelliğinden görünmez güzelliklerine yapılan bir yolculuk!

Peki, bu yolculuğun ödülü nedir? Mutluluk! Sevgilinin kendinde göremediği güzellikleri sevenin onda keşfetmesinin mutluluğu!

Burada da su soruyu sormak gerekiyor: Âşık acaba hiç sevmeseydi, daha mutlu olmaz mıydı? Hayır. Olmazdı. Çünkü sevmemek, duygudan yoksun olmaktır. Duygulardan yoksun olmak da insan olmamaktır.

İngiliz şair Tennyson bu durumu çok iyi bildiği için olsa gerek, şöyle demiş bir şiirinde:
' Tis better to have loved and lost/ Than never to have loved at all'
( Sevip de yitirmiş olmak / hiç sevmemiş olmaktan daha güzeldir.)

Fransız yazarı Victor Hugo da bu konuda Tennyson gibi düşünüyor: Sevdiğiniz için acı çekiyorsanız eğer, daha çok seviniz. Aşktan ölmek ondan hayat bulmaktır.

Ne dersiniz? Haklı değiller mi?


 
Toplam blog
: 18
: 650
Kayıt tarihi
: 06.11.10
 
 

1961 yılında Ankara'da doğdum. Klâsik filoloji okudum...