Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Aralık '07

 
Kategori
Futbol
 

Aslantepe'den peşkeştepe'ye Osmanlı bankası

Aslantepe'den peşkeştepe'ye Osmanlı bankası
 

13 Aralık 2007 günü Galatasaray’ın yeni stad inşaatı için Seyrantepe’de temel atıldı. Seyrantepe’de bulunan Galatasaray Spor Kulübü arazisinin Şişli İlçesi sınırları içinde olması nedeniyle; kendisi de bir Galatasaray’lı olan Şişli Belediye Başkanı Sayın Mustafa Sarıgül; “Belediye Meclisi kararıyla Seyrantepe adının Aslantepe olarak değiştirildiğini” açıkladı.

Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimi hemen bir açıklama yaptı:

“Buranın adı Peşkeştepe’dir”.

Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimine göre, “Galatasaray Spor Kulübü’nün Seyrantepe’deki arazisinin değeri, biçilen değer üzerinden değil”miş. Objektif baktığımızda bu konu “Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimini nasıl ilgilendirmektedir” bilinmemesine rağmen, eğer araziye biçilen değer, gerçekten değerinin çok altındaysa bu da bir dolaylı bağıştır. Ancak, eğer böyle bir “arazi değeri” Fenerbahçe Spor Kulübü yönetiminin dediği gibiyse; bu ne son bağıştır, ne de ilktir.

Daha önce de devletin kendi arazilerine bir sürü bağışları olmuştur. Devlet kendi arazilerine bile her dönemde bağışlar yapmıştır. Bu açık seçik bağışla olmasa bile, getirdiği af’larla bu durum her zaman dolaylı bağışa girmiştir. Ama bu en son olayda; Galatasaray Spor Kulübü’nün kendi arazisine Devletin nasıl bir bağışı olmuştur, anlaşılamamıştır.

Devlet her zaman çeşitli kurum, kuruluş ve bireylere açıktan olmasa bile, dolaylı bağışlarda bulunmuştur. Ara sıra gecekondu yıkım haberlerini izlerken, “piyango bu kişilere vurdu” demez miyiz? Çünkü gecekondu yıkımı yasal olduğu için, mağdurlara acımakla birlikte, geçmiş yıllarda gecekondulara getirilen aflara gönderme yaparak, gecekondusu yıkılan insanlara taraf oluruz. Ama yasa, yasadır. Devletin arazisine kondurulan “baraka”lara, devlet; su bağlamıştır, elektrik vermiştir, bezen de asfalt bile dökmüştür. Geçici tapularını bile vermiştir. Ancak, arazi; Devlet’in arazisidir.

Kaldı ki Galatasaray Spor Kulübü’ne ait olan bu araziye, Fenerbahçe Spor Kulübü yönetiminin tepkisi “yasal olarak anlaşılamamıştır”. Ama yasal olmayan bu görüşün de rakip olma nedeniyle “anlaşılamayacak gibi olmamasına” şaşırmamak gerekir. Nedeni gayet açıktır:

Galatasaray Spor Kulübü “ezeli” rakiptir. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün çok güzel bir stadı vardır. Bu güzellik, sadece kendilerinde kalsın istenmektedir. Kısaca, sahip olunan bu görüş, “rakip olmanın bir sonucudur”.

Seyrantepe projesinin temel atma töreninde TOKİ ile (Toplu Konut İdaresi) yapılan anlaşmalar ve detaylar, bu yazının konusu değildir. Burada anlatılmak istenilen konu, zaman zaman yapılan bağışların geriye dönük tarihsel kanıtlarla açıklanması ve Devletin özellikle Beşiktaş (1903), Galatasaray (1905) ve Fenerbahçe’ye (1907) ister yönetimde olarak ister yönetimde olamayarak destek vermesinin ilk ve son olmadığını açıklamaktır.

Atatürk Orman Çiftliği gibi bir arazinin üzerine “yasal olan” ancak “dolaylı bir bağış” olduğu zaman zaman gündeme getirilen Gençlerbirliği Spor Kulübü tesisleri arazisinin yapılmasına izin verildikten sonra, Gençlerbirliği Spor Kulübü’ne verilen bu olanağın kendilerine de verilmesini isteyen Ankaragücü Spor Kulübü’ne de “benzer” fakat “yasal” arazi tahsis edilmesi gerçekleşmiştir.

Fenerbahçe Spor Kulübü’ne de şimdiki Şükrü Saracoğlu stadının bulunduğu arazi, Şükrü Saracoğlu’nun Maliye Bakanı olduğu sırada “bağışlanmıştır” ( Türkiye Cumhuriyeti 5. Hükümeti 1 Kasım 1927-27 Eylül 1930, Maliye Bakanı Şükrü Saracoğlu). Bu bağış, “dolaylı bir bağıştır”, ancak “yasaldır”.

Çünkü “sahası olmayan Fenerbahçe Kulübü uzun süreden beri futbolun ilk oynandığı yerlerden biri olan Papazın Çayırı yerine kurulan stadı istiyordu. Ancak stadın sahibi Altınordu’ydu. Yani Fenerbahçe’nin burayı alması kolay değildi. İttihat ve Terakki Fırkası’nın takımı olan Altınordu 1921’de İttihatspor adıyla yeniden faaliyete geçmişti ve Fenerbahçe’nin stad isteğine hep hayır diyordu. Devreye Maliye Bakanı Saracoğlu girdi. Saracoğlu, önce tek bir maddelik yasa çıkardı. Yasa ‘aynı semtte kurulmuş ve faaliyet gösteren spor kulüplerinin sayısı birden fazlaysa, o semtte üye sayısı daha fazla olan kulüp faaliyetlerine devam eder’ diyordu. İlk bakışta normal görünen bu yasanın temel amacı stadı İttihatspor’un elinden almaktı. Kadıköy’de faaliyette olan iki kulüp vardı. Fenerbahçe ve İttihatspor. Ve Fenerbahçe’nin üye sayısı daha fazlaydı. Böylece İttihatspor’un faaliyetine son verildi. Saha da Milli Emlak İdaresi’ne devredildi. Saracoğlu, sahayı hemen Fenerbahçe’ye kiraladı. Adı da Fenerbahçe Stadı olarak değiştirildi. Fenerbahçe Kulübü, bu kez stadın mülkiyetini istiyordu. Devletin kendilerine bağış olarak stadı vermelerini bekliyordu. Fenerbahçe’li yöneticilerin bu talebi dile getirdiği sıralarda Saracoğlu bu kez Adliye Bakanı oldu. 1932 yılında da stadın mülkiyetini Fenerbahçe’ye devretti. Hem de göstermelik bir rakam olan 1 Türk Lirası’na” (Kılıç, Ecevit, Politik Goller, Güncel Yayıncılık, sayfa: 19-20, İstanbul, 2006).

Devlet, ülkemizde elini spordan hiçbir zaman çekmemiştir. Cumhuriyet tarihimizde bu hiçbir zaman olmamıştır. Ama öyle, ama böyle, Devlet her zaman sporun içinde olmuştur. Hele üç büyük kulüp dediğimiz Beşiktaş (1903), Galatasaray (1905) ve Fenerbahçe’nin (1907) içinde her zaman var olmuştur. İster yönetimde olarak, ister yönetimde olmayarak.

“1920-1923 yılları arasında Fenerbahçe’nin Başkanlığını yapan Ömer Faruk Efendi, Padişah Abdülmecit’in oğluydu. Ömer Faruk’tan sonra başkanlığa dönemin Tarım Bakanı Sabri Toprak getirildi. Ardından aynı koltuğa oturan Ali Naci Karacay etkin bir siyasetçiydi. Karacay’dan bu görevi devralan Muvaffak Menemencioğlu ise önemli bir büraokrattı. Fenerbahçe’de görev yapan en önemli siyasetçi ise Şükrü Saracoğlu oldu. Önce Maliye ardından Adliye Bakanı olan Saracoğlu, en son 1942-1946 yılları arasında Başbakanlık yaptı” (Kılıç, Ecevit, Politik Goller, Güncel Yayıncılık, sayfa: 19, İstanbul, 2006).

Devletin spordan elini çekmesi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir zaman olmamıştır. Türk Sporu’na yön veren bugünkü Gençlik Spor Genel Müdürlüğü’nün ilk temelleri olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı (1922-1936), yerini Türk Spor Kurumu’na (1936-1938) devrettiğinde, o zamanlar tek parti dönemi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP), yan kuruluşu gibi çalışıyordu. CHP’nin il örgütü başkanları ve partililer Türk Spor Kurumu’nda çok etkindiler. Türk Spor Kurumu daha sonra yerini 1938’de Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’ne devretti. Bugüne gelinceye kadar da birkaç ad değiştirerek bugünkü Gençlik Spor Genel Müdürlüğü oldu. Devlet, ne denetimini ne de elini hiçbir zaman sporun yönetilmesinden çekmedi. Belki de gerekliydi, çünkü gelişmiş ülkelerdeki gibi “Gönüllü Birliklerce” yönetilmesi, ne demokrasimiz, ne de kültürümüz açısından olası değildi. Devletin spordaki etkisini ve katkısını yadsıyamayız, öyle veya böyle iyi niyetli olarak hep sporun içinde katkılar yaratmaya çalıştı. Başarılı oldu veya olamadı, o ayrı konu. Ancak, yönetimde olmakla, bazı avantajları hep kendi isteği doğrultusunda yönlendirmek istemesi ve yönetimde olarak veya olmayarak hep işin içinde olmak istemesi bazen zararlar verdi. Bu ayrı bir yazı konusudur, burada bu konuyu detaylandırmak konuyu dağıtmak olacaktır. Bu konu başka bir yazıda ele alınacaktır.

26 Aralık 2007 günlü Vatan Gazetesi’nde “Fener’e Görülmemiş Kıyak” başlığıyla bir haber yayınlandı: “Finans merkezi olarak planlanan Ataşehir’de, Fenerbahçe’ye 300 milyon dolarlık kıyak yapıldı. Kadıköy Belediyesi, kendi payına düşen 58 dönümlük araziyi kulübe hibe etti. Buraya alışveriş merkezi ve restoran yapmayı planlayan Kanarya, 14 yılda 202-230 milyon dolar arasında gelir hedefliyor”.

Arkasından hemen Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimi resmi internet sitesinden bir açıklama yaptı: “Öncelikle haberde bahsi geçen mülkiyeti Kadıköy Belediyesine ait olan arsa, Fenerbahçe'ye hibe edilmemiştir. Söz konusu arsa, sadece üzerinde tesis edilen süreli intifa hakkı karşılığında Belediye tarafından projesi belirlenmiş kapalı spor salonu ve buna bağlı spor tesisleri yapılmak üzere, Belediye tarafından tespit edilmiş muammen bedel üzerinden ihaleye çıkarılmıştır. Herkese açık şekilde yapılan ihale sonucunda; Fenerbahçe Spor Kulübü, ihale şartnamesinde belirlenmiş projeyi gerçekleştirme taahhüdü ile ve (her yıl artan oranlarda olmak üzere) yıllık intifa hakkı bedeli karşılığında ve buna ilave olarak projenin gerçekleşmesini müteakip arsa sahibi belediye ile hasılat paylaşımı şartlarını (ihale şartnamesine uygun bir şekilde) kabul etmesi ve ihale şartnamesi ile belirlenmiş muammen bedeli ödemesi üzerine ile ihaleyi kazanmıştır. Fenerbahçe Spor Kulübü tamamen kendi kaynakları ile gerçekleştireceği bu projeyi, ihale şartnamesinin bir gereği olarak intifa hakkının sona ermesi tarihinde hiçbir bedel almaksızın arsa sahibi belediye'ye geri iade edecektir”.

Edecek midir? Edilebilir mi? Türkiye’mizde şimdiye kadar böyle bir şey olmuş mudur? Nasıl ki yıllar önce, göstermelik bir rakam olan hem de 1932 yılının 1 Türk Lirası’na Şükrü Saracoğlu stadının mülkiyeti alınmışsa, zamanı geldiğinde bu da halledilir. Geçmişte halledilmemiş midir? Bir kulübü (İttihatspor) kapatma uğruna bile olsa Fenerbahçe Spor Kulübü’ne şimdi üzerinde oturduğu stad verilmemiş midir?

Basın’a yansıyan haberlere göre, Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimi, “devlete başvuracakmış”. “Herkese eşit mesafe” ilkesiyle, Galatasaray Spor Kulübü’ne sözümona Seyrantepe arazisi ile sağlanan ve adına “Peşkeştepe” denilen imtiyaz gibi “Devletin Galatasaray Spor Kulübü’ne sağladığı olanağın tüm Anadolu Kulüpleri’ne de sağlanmasını isteyecekmiş”.

Fenerbahçe Spor Kulübü’ne 1932’de sağlanan bu olanak, Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimince unutulmuş görünmektedir.

En son Aralık 2007 ayında Kadıköy’deki Belediye’ye ait 58 dönümlük arazinin ihalesiyle ilgili Kadıköy Belediye Başkanı Sayın Selami Öztürk’e gazeteci soruyor: İhale Resmi Gazete’de yayınlandı mı?

Selami Öztürk: Hayır yayınlanmadı.

Gazeteci: Hangi gazetede yayınlandı?

Selami Öztürk: Bursa Gazetesi olabilir. Bursa Olay da olabilir. Tam net hatırlamıyorum.

Gazeteci: Neden İstanbul’daki gazetelerde yayınlanmıyor da Bursa’daki gazetelerde yayınlanıyor?

Selami Öztürk: Buna biz değil, Basın İlan Kurumu karar veriyor. Onlar Bursa’da yayınlanmasını uygun görmüşler.

Gazeteci: Fenerbahçe ihaleyi hangi şartlarda kazandı?

Selami Öztürk: İhaleye tek katılım oldu. Spor tesisi inşası olduğu için yatırımcılara cazip gelmiyor. Sadece Fenerbahçe katıldı. Biz de ihaleyi sonuçlandırdık.

Yani, kısaca her şey kitabına uygun. Uygun olmasa, zaten yasal olmaz. Her şey yasal olarak halledilir. Bazı atasözlerimizi hiç sevmem. Örneğin, “sürüden ayrılanı kurt kapar”. İnsanın inandığı, bildiği doğru yol neyse, sürüden ayrılmalıdır. Ben hep ayrılmışımdır. Bir süre yalnız kalınır, ama sonunda hep kazanılır. Sevdiğim atasözleri de vardır. Örneğin, “minareyi çalan, kılıfını uydurur”. Ne güzel bir sözdür. Minareyi çalan kılıfını bulamazsa, çaldığı minare elinde görünür. Görünmemesi için, mutlaka bir kılıf bulunmalıdır. Her şey yasal olarak halledilir. Baksanıza, ihaleye tek katılım nasıl bir tek Fenerbahçe Spor Kulübü’nce olmuşsa, en son ATV ve Sabah grubundaki ihaleye de tek katılım olmuştur. Çalık grubu, tek olarak girdiği ihalede, ATV ve Sabah grubunu satın almıştır. Galatasaray Spor Kulübü’nün Seyrantepe projesi de, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün ihalesi de, ATV Sabah grubu’nun ihalesi de yasaldır. Hiç kimsenin diyeceği bir şey yoktur.

Kulüplerin birbirlerini karalamaları, hangisinin ak, hangisin kara olduğunun bilinmemesindendir. Geçmişte bir banka reklamı vardı, şimdiki nesil anımsamaz bunu:

Yok birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız.

Saracoğlu’dan Seyrantepe’ye, Seyrantepe’ten Aslantepe’ye, Aslantepe’den Peşkeştepe’ye, Peşkeştepe’den de Osmanlı Bankasına öyle olaylar yaşadık ve bundan sonra da yaşayacağız ki, olayları analitik bir kafayla sentez edebilme yetileri olmayanların anlayamayacakları, anlayanların da bilerek anlamak istemedikleri kadar basit bu kulüp kavgaları dün olduğu gibi bugün de, bugünden sonra da gelecekte hep yaşanacaktır. Olan kime olmaktadır, hiç düşünebiliyor muyuz?

Türk insanına, Türk sporuna, Türk futboluna.

Yok birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız.

 
Toplam blog
: 135
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi. Spor Sosyolojisi, Popüler Kültü..