Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '08

 
Kategori
Kitap
 

Aslında aşk da yok

Aslında aşk da yok
 

"RESİM:ALINTI"


"Aslında Aşk da Yok” Duygu Asena’nın ikinci kitabı. Kadının Adı Yok’un devamı niteliğinde… İlk kitabından iki yıl sonra basılmış, 1989 ‘da… Kitabın ilk sayfasından itibaren su gibi akıveren satırlar ve sizi içine alıveren duygu yoğunluğuyla karşılaşıyorsunuz. Parantez aralarında dillenen iç sesler zaman zaman alıp götürüyor sizleri acabalara, keşkelere, belkilere…

Başlıyorsunuz okumaya, yok olmaya satırlar arasında ve bir solukta bitiriveriyorsunuz kitabı.

Okuyorsunuz, düşünüyorsunuz…

Aydın Bey’in baba oluşunu, bir kadının anne oluşunu… Dokuz ay boyunca bedeninde oluşan değişimlerini kadının, bu sürecin sonunda çekilen yoğun acılarla beraber yeni bir canın hayata merhaba deyişini… Ve artık kendini unutup, bebek merkezli bir hayatı yaşamaya başlayan bir kadının hikâyesi biraz da Aslında aşk da Yok. Akşam geç saatlerde gelip, bebeği bir iki saat sevip, öpüp, ona hediyeler getirmek değil ki babalık… Altını temizleyip, mamasını hazırlayan, besleyen, hasta olunca sabahara kadar gözünü kırpmayan, kendinden vazgeçen, büyük mücadeleler sonunda elde ettiği kariyerini bir kenara itmek zorunda kalan, dört duvar arasına sıkışıp sosyal yaşamdan uzaklaşan, kuaföre gidecek zamanı bulamadığı için saçlarını ensesinde toplamayı kolaylık sanan, üzerine bulaşan mama, kusmuk lekelerine aldırmayan, bebeğini çok ama çok seven bir kadın, her kadın gibi. Ve kadın tüm bunlara göğüs germeye çalışırken…

Bir başka kadınla, Ayla ile olan Aydın… Sevgi, şefkat, aşk, heyecan, okşayış, iltifat, kucaklama bekleyen bir kadın… Gitgide kendinden uzaklaştığını hissettiği bir adam… Belki de kimseyi sevmeyi bilmeyen bir adam… Henüz çok gençken tanığı iki tip kadının etkisinde kalan bir adam… Tanıdığı kadın tiplerinden biri annesi ki ondan korkuyor… Diğer tip kadınlar ise genelevde tanıdıkları, sevgisiz birliktelikler, anlık ilişkiler…

Aslında Aşk da Yok’u okurken bazı yerlerinde Elif Şafak’ın Siyah Süt isimli kitabını anımsıyorum.

Düşünüyorum sil baştan…

Erkeklerin bebek olduktan sonraki süreçte tüm yükü kadınların üzerine yıkarak, bu yeni duruma sadece kadınların başa çıkması gerekiyormuşçasına arkalarını dönmeleri onlara her bakımdan. Severek başlayan bir ilişkide eşlerine ihtiyacı olan sevgiyi, aşkı, dokunuşu, kucaklamayı, öpmeyi, iltifat etmeyi çok gören yeni bir ilişki peşinde koşan ve tüm bu duyguları başka bir kadına yaşatan bir adam. Onu baba yapan kadına ne oldu peki. Bir zamanlar çok sevdikleri kadına ne oldu… Hele bir de kadınların doğumdan sonraki süreçte girdikleri depresyon, tüm bu sevecenliğe daha çok ihtiyaç duymaları… İnsan hayatta her zaman yalnız işte… Hiçbir şeyin sonu yok, garantisi yok…

Ve farkına varıyor kadın, silkeleniyor… Uzun süredir kendini ihmal ettiğini düşünüyor, kuaföre gidiyor, makyaj yapıyor, yeni kıyafetler alıyor, kendini yeniden sevmeye başlıyor ve geri dönüyor işine.

Ve bir gün gidiyor Aydın… Aydın başka bir kadını arzularken, başka erkekler tarafında arzulanıyor kitabın kahramanı… Başkaları çıkıyor karşısına, başka erkekler… İlerleyen yaşına karşın arzulanmak, o duyguları, heyecanları yeniden yaşamak mutlu etse de onu, yaşanan onca yıl, edinilen tecrübeler… Yoğurdu üfleyerek yemesi gerektiğini öğretiyor ona hayat…

Kitabı bitirdiğimde düşündüğüm bir şey daha vardı… İki insanın yaşadıklarını, kadın ve erkeğin birbirine bağlanışını, ilk günden sonra gelişen olumlu ya da olumsuz yaşadıkları ne varsa… Okumuştum… İki kişinin birbirini anlayabilmesi belki de tanıyabilmesi için her şeyiyle bir ömür bile yetmezken, birlikte yaşadığınız insanın yeni yeni huyları çıkarken karşınıza bir de hane halkı dışındaki üçüncü kişiler, anneler, babalar, görümceler, eltiler, dayılar, amcalar çıkmaz mı, çıkar elbet…

Sevgi ve aşk güzelleştiriyor kadını da erkeği de... Mutlu olmak gençleştiriyor insanları… Heyecan, dinçlik veriyor, yaşama sevinci de… Biri tarafından beğenilmek, onaylanmak, önemsenmek, insanın sevgi deposunun dolması ne kadar da önemlidir. Farkında olmasak da günlük koşuşturmanın arasında manevi anlamda doyuma ulaşmak neşeli, huzurlu, kendisiyle barışık bireyler olunmasını sağlar…

Erkekler ya da kadınlar… Birbirlerine o kadar muhtaçlar ki… Ne onlarla ne de onlarsız olmuyor. Önemli olan kadın erkek ayırımı yapmadan insana insanca davranmak… Sevgiyi, hoşgörüyü, saygıyı, sıcak bir gülümseyişi, candan bir kucaklamayı, bir iki çift tatlı sözü esirgememek, gözümüzün önündeki kişiliğin kıymetini bilmek, anlamak onu, değer vermek, önemsemek, onu değiştirmeden olduğu gibi kabullenmek ve aslında aşkın var olduğunu ispatlamak …

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..