Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '12

 
Kategori
Kitap
 

Aslında Giden Erkek Yoktur – Dişi Olmanın Unutulan Sırları / Seda Diker

Aslında Giden Erkek Yoktur – Dişi Olmanın Unutulan Sırları / Seda Diker
 


Uzun yıllardır Sabah gazetesindeki ve sitesindeki -www.lotuskadinlarklubu.com- yazılarını büyük bir beğeniyle takip ettiğim bilinçaltı uzmanı Seda Diker’in ikinci kitabı "Aslında Giden Erkek Yoktur – Dişi Olmanın Unutulan Sırları".

Kitapta bir çok bölüm var ve ben önemli gördüklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kaybetmek korkusu üzerine:

“Gerçek bir kadın kaybetme korkusunun tehlikeli sınırlarından çıkmış, duygusal olarak sürekli verme konumundan gerçek ve eşit bir alışveriş durumuna gelebilmiştir. Duygularını, çekim yasasını, sevdiği erkekle enerji ve duygu bağını ustaca yönetir. Hayattan, yaşadığı andan kopmadan zevk alır. Bu zevk hayatındaki erkeklere bağımlı değildir. Bencil olmaktan korktuğu veya başkaları tarafından onaylanmak ihtiyacıyla değil, sadece kadınlığının getirdiği doğal bir şefkat, şifalandırıcılık ve kabul içgüdüsü ile sever.

Ama asla kendini ezdirmez ! Sınırları bellidir. O sınırlara saygı, sevgi, takdir  ve kabul gösterebilenler hayatında olur. O da yaratılmış herkese, her şeye, istisnası olmadan kabul verir, sever, saygı gösterir ve takdir eder.

Böyle bir kadın etrafındaki erkeklerde mıknatıs etkisi yaratır.  Onun hayatından giden hiçbir erkek yoktur !  Bir süre sonra hepsi geri gelir. Önemli olan kimlerin geri geldiği değil, kimlerle gerçek ve kalpten bir bağ kurduğudur. “

"Kaybetme korkusu, bize ilişkilerimizde hata yaptırır. Erkeği olduğu gibi kabul etmemizi engeller. Kalbimizi ona tam olarak açamayız. Ne kendimizi ne de erkeği gerçek anlamda sevmeyi bilmiyor oluruz. Herhangi bir erkek hayatımıza girdiğinde, hemen duygusal boşluklarımızı doyurması için beklentiler oluştururuz. Ve bunları bize vermediği zaman, ya ona tutunur ya da terk eder uzaklaşırız. Onu görmediğimiz, haber almadığımız zaman acı çeker, şüphe duyarız. Güvenemeyiz."
                    
Ayrılık acısının evreleri :

“Bir kâğıt ve kalem alın elinize ve ona söyleyemediğiniz her şeyi, içinizde kalmış tüm duyguların tepkisini verin. Hem de hiç sansürsüz. Ve sonra eğer bedeninizde, kalp bölgenizde ağırlık varsa bir yastık alıp kuvvetle yatağa vurun. Yastığı vurun.

Ağırlığın azaldığını göreceksiniz. Eğer kasıklarınızda ağırlık varsa, yere uzanın.

Duvara bir yastık koyun ve ayaklarınızla o yastığa hızla ve uzun süre vurun.

Ve en önemlisi, bu ilişkiden çıkartmanız gereken hayat dersinin ne olduğunu bulmaya çalışın. Enerji alanınıza dolmuş olan negatif duyguları boşalttığınızda, kendi enerjinizi geri alabilmeniz için yer açılır.

Artık onu kafanızdan silmeniz için gerçek zemin oluşmuştur.

Eğer onu hiç düşünmemeyi başarırsanız, yani ondan beklentinizi keserseniz, işte o zaman muhakkak sizinle irtibat kurmaya çalışacaktır. Ama unutmayın. Kurduğu irtibat sizin enerjinizi geri ödemek için olacaktır.

Bitmiş ilişkiler yeniden başlamaz. Başlasa bile çok daha kısa ömürlü olur.

Çünkü oradaki alışveriş bitmiştir.”

Ben istersem en cimri erkek bana cömert davranır. En çapkın adam bana bağlanır. Matrix’ten çıkış anahtarı (Yazının tamamını kitaptan alıntı yapıyorum)

"Artık pek çok kişi bilinçaltındaki korkuları temizlemeye başladı. Bu kişilerin en büyük özelliği, başına gelenlerden başkalarını sorumlu tutmak ve olayların ya da çaresizliğinin kurbanı olarak görmekten KURTULMALARI.

Yani, başına gelenlerin, kendi içsel inanç ve duyguları olduğunu fark edip bu duyguları değiştirmek üzere büyük bir çalışmaya girişmeleri. Ve bu sayede, sadece hayatları değişmekle kalmıyor, ruhları korkudan arındıkça vicdanlarında daha fazla Tanrısal Sevgi barındırmaya başlıyorlar.

Korkmadığınız zaman özgürleşirsiniz. Suçu başkalarında aramak yerine kendi içinizde değiştirmeniz gerekeni bulduğunuzda da ÖZGÜRLEŞİRSİNİZ.

Hayatta tam güvende olduğunuzu bilseniz, ne olursa olsun herşeyin sizin hayrınıza olduğunu düşünseniz, kim size istemediğiniz şeyleri yaptırabilir ki?

Özgürleştikçe, mahrum kaldığınız şeyler için öfkelenmeyi, hayal kırıklığına uğramayı, suçluluk yüklenmeyi, kendinize acımayı da bırakırsınız. Ve eskiden kalma tüm tortuları toprakladığınızda, artık yenisini üretmeden yaşamak istersiniz.

Pek çok danışanım, şimdilerde bu seviyeye ulaşmak üzere.

Ama gelin görün ki etrafınızda herkes sizin gibi değil. En basit bir örnekle, trafiğe çıktığınızda başkalarının sizin hakkınıza riayet etmeden, sizin hakkınız olan yolu da çalmaya çalışması, hatta bununla gurur duyması sizi öfkelendirebiliyor.
 
Ya da gelin bunu kadın erkek ilişkileine yansıtalım. Siz artık değiştiniz ve dişilik değerinizin farkına vardınız. Artık erkeklerin size salt cinsellik için yaklaşmasını ya da sonu gelmeyen ilişkiler yaşatmasını istemiyorsunuz.

Gerçekten sevmek, sevilmek ve cinselliği bunun üzerine kurmak istiyorsunuz. Ama gelin görün ki, hala bazı erkekler size eskisi gibi kabaca yaklaşıyor. Bu da size müthiş bir hayal kırıklığı yaşatıyor.

Aslında onlar da Tanrı?ya güvenmiyorlar. Savaşmazlarsa hiçbir haklarını alamayacaklarını düşünüyorlar. Ve sizin haklarınızı da ihlal etmezlerse, hayat boyu haksızlığa uğrayacaklarını düşünüyorlar.

Ya da o erkekler için konuşalım... Onlar gerçekten sevilmeye layık olduklarını bilinçaltı düzeyinde hissetmiyorlar. Bir erkek kendisini ne kadar severse, karşısındaki kadını da o kadar sevme kapasitesi vardır.

Kendini salt penisinin gücü ile değerli bulabilen erkekler, kadına sadece cinsellik verebilir, ve bunu talep edebilir. Gerçekten sevmek nedir bilmeden...Çünkü onların dünyası ADİL DEĞİL. Bilinçaltına baktığınızda onların Tanrı(sı da adil değil. Ve Tanrı bile aslında sevgisiz...

Yani onlar matrix in içinde yaşıyorlar. Tam göbeğinde... Kaçıp kurtulma şansları bu halde hiç yok.

Peki ama siz de matrix te yaşıyorsunuz hala. Bir yandan da korkularınızı temizliyorsunuz.

Değişiyorsunuz. Bu size bambaşka bir özgüven ve hatta GÜVEN duygusu veriyor. Kendinizi kurtarmak yetmiyor. Aynı alanda hala savaşanlar, size saldıranlar var. Öyleyse ne yapmalısınız? Nasıl çıkabiliriz matrix ten?

Son dönemlerde yaşanan çatışmalar, ayrılıklar, hatta belki de ölümler işte bu yüzden. Fark ettiniz mi hiç?

Ayrışıyoruz. Frekansı yükselmiş, yani içindeki insan sevgisinin kapasitesi artmış insanlar korkanlardan ayrışmak zorunda. Artık frekans farkı öyle bir değişti ki, duygusal farklılıklar öyle bir kutuplaştı ki, (sevgi-korku) artık birarada barınamıyoruz galiba. Korkanların matrixi ile sevenlerin dünyası birbirinden ayrılıyor.

Matrix ten ayrılmak demek, sevdiklerinizden kopmak demek değildir.

Sadece size saldıranlardan, kendi oyunlarının, karanlık girdaplarının içine çekmeye çalışanların oyunlarına maruz kalmadan yaşayabilmek demektir.

Ve bu ÖZGÜRLÜĞÜN TA KENDİSİDİR...

Size saldırana saldırmayın. Eski bildiğiniz yöntemleri uygulamayın. Öfkelenmeyin. Savaşmayın. Saldırmayın. Küsmeyin. Kırılmayın. Kabahati kendinizde aramayın.

Peki saldırana cevap vermezsek, sessiz mi kalacağız? HAYIR. O zaman da DEĞERSİZLİK duygusuna kapılırız.

Bize saldırı geldiğinde, DUYGUSUZCA, yani acıma, öfke, korku, suçluluk, küsme, panik ile değil, sadece karşımızdakinin bu saldırıyı kendi korkusuyla yaptığını algılamalıyız. Bu, bizim de onun karanlığının girdabına çekilmemizi engelleyecektir. Korkular bulaşıcıdır. Onun korkusunu görüp, kendimizi soyutlamalıyız.

Ki, saldırıları bir duvara çarpsın...

Benim içimde korku uyandırmasın...

Hızla koşup duvara toslasanız ne olurdu? Duvar size saldırıda bulunmazsa, çarpış hızınız kadar yara alırsınız, öyle değil mi?

Matrix'tekilerin size saldırması ya da eskisi gibi kötü davranması sonucunda kızmak yerine duvar olun. Korkmayın. Duruşunuzu bozmayın. Fikrinizden caymayın. Mesela sadece cinsellikle yaklaşmaya ısrar eden bir erkeğin söylediği sözler sizi yaralamasın. Fikrinizi değiştirmesin. Sadece kendi içinizde onun size uygun olmadığını bilin ve yolunuzda yürümeye devam edin. Bu sizi, başkasını bulamam diye korkutmasın. Ya da trafikte sizin yolunuzu çalana yol verin. Sinirlenmeye değmez. Sadece yola çıkarken, evrenle el ele tutuşun. “Beni şu saate şu mekâna götürün. Tam vaktinde ve sağ salim gitmeme yardımcı olun” demeniz kafi. Kimseyle savaşmadan, onlara yol vererek kullanın arabanızı.

Eğer siz de silahlarınızı kuşanıp kavga etmeye ya da küsmeye başlarsanız, siz de ona saldırmış olursunuz. Bu, evrende bir başka korku dolu insanın size saldırabilmesi için açık kapı bırakır. Yani karma yaratır. Hâlbuki biz artık temizleniyoruz. Yeni karmaya ihtiyacımız yok.

Ama biz Tanrı da değiliz. Melek de... Elbette sinirleneceğiz. Öyleyse oluşan kötü duygularımızı TOPRAKLAYARAK ANINDA ÇIKARTMALIYIZ. Hemen oracıkta. Negatif duyguyu, pozitife çevirmeliyiz.

Çarpmanın etkisiyle, kişi sizden uzaklaşacaktır. Bırakın uzaklaşsın. Korkmayın. İşte hayatımdan temelli gitti diye hayıflanmayın. Kaybetme korkusu olmayan kişiler, hayatından uzaklaşanları sevgiyle uğurlarlar. Bırakın uzaklaşsın. Siz de ondan uzaklaşın. Korkmadan. Küsmeden. Tepki vermeden... Gerekirse kendinizi topraklayarak...

Hep onu düşünmeyin. Arar mı, döner mi, mesaj neden atmadı gibi korkuları silerek... Sadece ANI yaşayarak. Mutlu olarak. Çünkü hayatınızın merkezinde kendiniz olmalısınız.

Bu aradaki zamanı, kendinizi şımartarak geçirin. Sevdiğiniz her şeyi yapın. Hatta her gece yatarken, kendiniz için yaptığınız şeyleri gözden geçirin ve ne kadar değerli olduğunuzu hissedin. Ve Tanrı?ya bu fırsatları size verdiği için teşekkür edin. Daha fazlasına da açık olduğunuzu belirtin.
Evren serbest salınımla işler.

Her serbest salınan sarkaç gibi, o kişi de size geri gelecektir.

Tabiii ki tek şartla... Onu düşünmeyeceksiniz ve onunla ilgili herhangi negatif bir duyguya kapılmayacaksınız...

Salınıp geri gelirken, bunun zamanlaması yoktur. Her ilişki için farklıdır.

Geri geldiğinde, siz de korkmadan ona yaklaşın. Ama BEKLENTİYE GİRMEDEN..

Kendinizi koruyarak.. Yani ilk çarpışma anındaki sınırlarınızı değiştirmeden.

Onu yeniden bağrınıza basar da içinize alırsanız, beklentiler koyarsanız, muhakkak matrix e geri dönersiniz. Her şey sil baştan... Korkular yeniden bulaşıcı olur.

Oysa biz matrix ten çıkıp, dışardaki bizim gibi sevgi bazında yaşayan insanlarla birlikte olmak istiyoruz.

İki sarkaç birbirine eşit hızda çarparsa ne olur? Hızları hiç kesilmez. Bir iyi bir kötü salınma hiç bitmez. Çarpışma savaş ve acı hiç bitmez.

Ama sarkaç biraz da yumuşak bir duvara çarpa çarpa giderse, birkaç salınma sonunda duracaktır.

Savaş böyle biter.

Aikido gibi.

Savaş değil, kendinizi korumaya almalısınız.

Bunu aklınıza gelebilecek her alanda yapın.

Duvar olmak demek, sınır çizmektir."


Kitapta birbirinden güzel bir çok konu var.

Özellikle bayanların ve hatta erkeklerin de okumaları ve bilinçaltlarının derinliklerine inebilmeleri için çok yararlı olacağı düşüncesindeyim.

Saygılarımla,

 
Toplam blog
: 563
: 8587
Kayıt tarihi
: 30.03.10
 
 

Kişisel gelişim uzmanıyım. Yaşam Koçu, İlişki Koçu, NLP Uzmanı ve Eğitmeni, Kuantum Yaşam Koç..