Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '13

 
Kategori
Sosyoloji
 

Aslında Sayın Başbakanımızla Aynı Yıl, Aynı Kaderi Paylaştık'

Aslında Sayın Başbakanımızla Aynı Yıl, Aynı Kaderi Paylaştık'
 

Benim Askerimi buna zorlayanlar... Adınızı şanınızı tarih bile hatırlamayacak!


'‘28 ŞUBAT''

Sene 1996-1997 yılında ortaokul’a başladım. Bizden bir yıl sonra da, Erbakan hükümeti döneminde 8 yıllık eğitim kanunla onaylandı. Biz köyden, ilçeye geldiğimizde daha, YİBO(yatılı bölge okul pansiyonu) ilçeye açılmamıştı. Mecburen yine Milli Eğitime bağlı Süleyman Hilmi Tunahan (k.s). Öğrenci talebe yurduna gitmiştik.

 Ortaokulun 2 ve 3. yıllarında yurdumuz aldıkları emir ile makam odalarının kitaplıklarında, ‘’Risaleyi Nur’’bulunan başta ilçe kaymakamı olmak üzere, milli eğitim müdürü, mal müdürü, garnizon komutanı ve askerler tarafından, 1998 - 1999 yıllarında irticai faaliyet ve yobazlık yapmaktan, kaldığımız talebe yurdu basılıyor. Namaz kıldığımız, yurdumuzun mescidindeki mihrap ve minber ters çevirtiliyor, mescide, kiliseye girer gibi ayakkabıları ile giriyorlar.  Kuran-ı Kerimleri belden aşağı, yerlerde saklamak zorunda kalıyorduk... O baskını yapan Nurcu kaymakamlar, Milli Eğitim Müdürleri ve diğer amirler. Bugün ülkenin en yüksek makamlarındadırlar. İletişimde tersten çakma modeli ile tam bir Yahudi gibi kendilerini bu halka mağdur gösterdiler.. Asıl  darbeyi yapan onlar, mağdur  olan bizlerdik...

Yurt baskınına gelen, benim çoğu gariban köylü çocuğu olan. Türk askerimin gözlerine, her defasında baktığım o an! Kafalarını yana eğerek, çocuklar biz emir kuluyuz, affedin dercesine! Bazen de dolmuş gözleriyle baktıklarına çoğu kez şahit olmuşumdur. Biz onlara küsmedik. Bir arkadaşım da! Anneleri, bunları Mescit de bu vaziyette görse, vallahi bir daha bunlara yemek vermez diye söyleniyordu. Biz onların annelerine kurban oluruz.

Hatta ani bir garnizon baskınında,  Kuran-ı Kerimleri ayakaltına alınıp saklayabileceğimiz, yurt hocalarımız tarafından söyleniyordu, ama o saygısızlığı hiç yapmadık. Evet, aniydi sanki arkadaşlar Bekaa vadisinde PKK kampı basıyorlardı, duvarlardan atlayarak yurt basmaya geliyorlardı. Ne komik dimi… 

Kuran-ı Kerimleri saklıyorduk. Çünkü yurtta 1 tane bile Kuran-ı Kerim bulunduğunda, yurt kapısı, irticai faaliyetten dolayı mühürlenecekti ve bunun sonucunda da. Yurtta kalan biz köylü çocukları, yurtsuz kalacak ve de eğitimimiz aksayacaktı.

Yurt baskınına gelen malum yetkililer. Her sabah saat 5’te uyanan, yurdunun temizliğini kendisi yapan ve namazından sonra halka yapıp, cüzlerden 40’ar tane Yasin-i Şerifi okuyan dualarla, en büyük bozkurt Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının da ruhlarına bağışlayan. Yaşları 10 ile 15 arasında değişen, o çocukların yüzlerine! Siz fişlendiniz. Artık askeri okul ve dengi okul sınavlarına alınmayacaksınız gibi tehditlerde bulunuyorlardı. Bugün, bizi almadınız da ne oldu, O orduya? Kuran okuyacağınıza, roman okuyun diyorlardı. Ama örümcek kafalılar bilmiyordu ki! Yurdun kendi kütüphanesinde bulunan kitap arşivi, kendilerinin çağdaş diye tabir ettikleri, ‘’devlet kütüphanelerinde’’ bile yoktu. Kütüphanemizde bilim ve teknik dergilerinin tüm sayıları dahi mevcuttu.

Ve bir gün olan oldu, 1999 yılında Ankara’dan gelen yazı ile tam da Ramazan-I Şerif ayı, yurt kapandı ve çıktık. Tek suçumuz namaz kılmak ve Kuran-I Kerim okumaktı yani onların deyimiyle, irticai faaliyette bulunmak. Yurt yakınından, yurt hocaları: bize, ilçedeki kaliteli ortaokul eğitimimizin devamı için,  ev tuttular. Kış mevsimi sertti o sene,  ev sobalı idi. yinede soğuktu! Hele soğuk su ile alınan abdest sanki bedenimize işleniyordu, daha da çok arınıyorduk, geceleri sahura kalkıp, 200 metre uzaklıkta bulunan yurdumuza, bazen ayazda, bazen de kar yağışı altında. Sanki hapishaneden kaçmış, özgürlüğüne kavuşmuş. Bir mahkûm misali adım adım korku dolu heyecanla ve bir o kadar da aşkla yürüyerek, gizli gizli sahur yemeği yemeğe gidiyorduk, bu küçük çocuklardan. Ne istemişlerdi ki! Alınan 28 Şubat kararnamelerinin dayatmalarına göre, gizlide olsa yurda gitmemiz suçtu. Ama başkada çaremiz yoktu.

Gece yurdun kapısında bizi;  hüzünle bekleyen Ahmet Abimiz, bize her defasında! Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)’in Mekke’den Medine’ye hicretini örnek göstererek, onunda yaşadığı zorlukları anlatıyor ve bizden sabretmemizi istiyordu ve bazı günlerde hava çok soğuk olduğu için, arada yurtta 1-2 gece gizlice misafir olarak yatıyorduk. Ahmet abimizin,  gece uyurken başımıza gelip, bizleri seyrederek hüngür hüngür ağladığını da çoğunca şahit olmuşumdur… Aylardan Ramazan-ı Şerif inanıyorum ki! Allah Teâlâ, biz sabreden küçük kullarıyla beraber idi. Bize yapılan bu benzetme ve öğütler ile azda olsa ‘’Hicreti’’ anladığımız için bu beni hep gururlandırmıştır. Evden okula gele gide ortaokul’ dan mezun olduk. Ben şimdi o küçük çocuğu çok özlüyorum.

Abartmıyorum: Tecvidiyle öğrendiğim, okuduğum Kuran-ı Kerim şahit olsun ki! Biz bunları gördük, yaşadık ülkemizde.  Amacım kin ve haset tohumları ekmek değil.

Uyanın milletim dış kaynaklı olan. Bu yurt kapatma girişimleri ile biz Anadolu Türk’ü çocuklarının okuması istenilmedi, biz Anadolu Türk’ü çocuklarının, ordu millet anlayışına darbe vurulmak istendi. 12 Eylül darbesinden babam etkilenmişti. Bu defa ondan 18 yıl sonra da…  Asker geldiğinde 5-10 metre yüksekliğin de ki. Yurt balkonundan, yalın ayaklarla korku ile betona atlayarak 28 Şubatı da biz gördük, biz yaşadık. Hem de Anadolu’nun tam da orta yerinde. (Çorum/ Kargı)      

Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’la aynı yılın kader evlatlarıyız diyebilirim. Neden diye soracak olursanız. Hatırlarsanız! O dönem bir konuşmasında "her devrin firavun ve nemrutları olduğunu; bunun karşısına çıkacak Musa ve İbrahimlerin engelleri aşarak pislik dolu yolları temizleyeceğini" söylemesi üzerine hakkın da çıkan mahkeme kararı nedeniyle, 26 Mart 1999 Pınarhisar ceza evine girmiş ve aynı yılın 24 Temmuzunda da çıkmıştı. Bazılarınız bu yazımla yağ çektiğimi düşünebilirsiniz. Ama yukarıda yazdıklarım, dünyanın dönmesi kadar gerçektir! Lütfen, çağın vebası olan önyargı ile yaklaşmayınız…

Bunlar o yıllarda hiç yazılmadı, çizilmedi, gösterilmedi. O zamanlar her dönemde olduğu gibi. Medya gaflet, delalet ve hatta hıyanet içindeydi. Kaldığımız yer, evimiz yurdumuz, hatta geleceğimiz bizim için hapishaneye dönmüş, döndürülmüştü.

Bugün, Batı çalışma grubu ve tek dişli medeniyet sevdalı  zihniyetler korkmasınlar. O güzelim yurttan mezun olan öğrenciler. Önce Allahın, sonra devletinin koyduğu tüm kurallara uyan. Ve de en büyük Bozkurt Gazi Mustafa Kemal Atatürk aşkı ile bir zamanlar mağdur edilmiş! Cumhuriyetin onurlu çocukları, öğrencileri ve gençleri olarak hayatlarına devam etmektedirler…  Aynen 68’in, 78’in kuşak gençleri gibi…

Süleyman Hilmi Tunahan (k.s)hazretlerinin yurtlarına, ocaklarına ve bize ve biz gibi bu yoldan giden nice minik yüreklere.  İslam dinini dört dörtlük öğretmeye çalışan, çabalayan, çabalamış. Hakkını vermiş Hocalarım dan,  Abilerim den Allah cc milyonlarca kez razı olsun diyorum. 

Bir dönem karanlıkta kalan; gerçekleri aydınlatmaya çalıştım.

Saygı ve Sevgilerimle Esen Kalın 1998-1999 Yılları Arası… 2020'de bizim hesabımız var daha...

2020'ye doğru... Beyazıt / İSTANBUL

 

 
Toplam blog
: 67
: 4037
Kayıt tarihi
: 24.04.07
 
 

17 Şubat 1986'da: Soğuk karlı bir Şubat gecesi Koca Karı olan ebenin ellerine ''bilim otoritelerinc..