Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '12

 
Kategori
Güncel
 

Asri zamanlar trajedyası

Asri zamanlar trajedyası
 

İnsan yeryüzündeki tercihleriyle kendine var oluş alanları bulur. Seçtiklerimizle açılır varlığın alanları. Seçtiklerimizle kapanıverir varlığın kapıları. Terk edilenler ve tercih edilenler, arzu edilenler ve kaçılanlar, unutmak istenenler ve hep hatırda tutulanlar peşi sıra sürükler insanoğlunu. Kim hangi yola revan olursa kendini yürür. Yürüdüğümüz yol kendimizdir aslında!...

Bir şeyleri seçmek aynı zamanda başka şeyleri terk eylemek demektir. Asri zamanların zevke meyledip acıdan kaçması gibi. Tükettikçe tükendiğini hissedememesi gibi. Oysa din de inanç da teslimiyet de isyan da acının ve ıstırabın kollarında var olur. Var kılar kendini. Zevkin ve konforun içinde eriyip gider. İnsan, insan olmaklığını yokluğun ve yoksunluğun evinde yaşar.

Asri zamanlarda insan gerçekten yaşamıyor gibi. Adına yaşamak denen anlamsızlıklardan kurulu sığınaklarda sadece yaşıyor olmak yaşıyor. Hiçbir diriltici nefes, ruhları okşayıcı hiçbir rüzgar değmiyor sığınaklarının duvarlarına. Kalpler aşkın ve acının sahici iksirinden, yakıcı efsunundan sakındırılıyor. Yaralanmaktan korkan benlikler sağlam surlarla yalıtılıyor ve hep aynı yeknesaklıkla geçiliyor aşkın ve acının kapılarından.

Asri zamanlarda insan ruhuyla küsmüş gibi. Biteviye bir yalnızlık gibi kalabalıklar arasında. Kendi öz var oluşunda ölüme mahkum bir suçluya benziyor. Sürekli kaçış içinde tarihinden, aşkından, nefretinden, sevgisinden, öfkesinden, sevincinden ve kendinden. İçi boşaltılmış ayinler, toplumsal iletişim, bilim, felsefe ve edebiyat bu kaçışa yardım eden korsan gemilerine benziyor.

Asri zamanlarda dünya bir kuyu gibi. Gün geçtikçe içinden çıkılamayacak bir kuyu Dipsiz, karanlık … Siyaset, her türlü ahlaki ve insani değerlerden arındırılarak belli zümrelerin kar ve zarar hesabına göre her dem yeniden dizayn edilen teknik bir alan. Merhametten, asaletten, adaletten koparılmış; gücün tek geçerli etken olduğu, gücü ele geçirenlerin pervasızlaştığı bir alan. Mazlumun zalimden ayrıştırılamadığı, zulmün zalimini bulamadığı bir yeryüzünde yaşanılıyor…

Bir şeyleri seçmek aynı zamanda başka şeyleri terk eylemek demektir. Aşkı terk edip hayatı (!) seçmek gibi. Hayatı seçerek kendini “onların” içinde kaybetmek, sıradan dünyaya ve onun kaygılarına teslim olmak gibi. Var oluş sancısını, yaşamla ölüm arasındaki gerilimi bastırmak için evrensele sığınmak gibi. Oysa herhangi bir insandan biri olmak, evrensele sığınmak, var oluşu unutmak ve gelip geçici olana sarılmaktır. Her insanın bir hikayesi yok şimdi. Mekanik metinlere hapsedilmiş bir tek kaderi var bütün insanlığın. Tek bir hikaye…

Asri zamanlarda insanın kayboluş şarkısın dinler gibiyiz; steril inkarların, çarkların, imajların, gösterilerin, neonların içindeki kayboluşun… Göstergelere yaslanarak kendi gerçekliğini ve uzağına düştüğü dünyayı an be an tüketen, tarihinden koparak kendi ıssızlığında kaybolan insanın trajik öyküsünü.

Asri zamanlarda sancı yok, arayış yok; bütün kategorilerin, tasarımların karşısında insanın saflığını dillendiren bir sada yok.

Daha mekanik daha az insani olan asri zamanlarda anlam yok artık. Düşün, düşüncenin, şiirin, beklemenin ve beklenilmenin unutulduğu; kelimelerin bütün mahremiyetini yitirerek çıplaklaştığı, ruhunu yitirmiş kelimelerin uygun adım sayfalara dizildiği, yolların sonsuzca yittiği, insanın yittiği ve yağmurun bir günah gibi yağdığı, yağmurun (i)rahmet gibi yağmayıp bir hicran-ı mübinin göz yaşı gibi yağdığı dehr nasıl anlamlı olabilir ki?!....

 
Toplam blog
: 22
: 611
Kayıt tarihi
: 01.10.12
 
 

... ..