Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '10

 
Kategori
Gelenekler
 

Aşure, Nuh ve 18 Kuru Gül

Aşure, Nuh ve 18 Kuru Gül
 

Kaynak: Web


İnsanlığın ortak hafızasında yer eden, pek çok kaynakta anlatılagelen Nuh tufanını bilmeyen yoktur. Aynı şekilde bu hikayenin lezzeti, bin bir evin ortak aşı, aşureyi de öyle. Her iki kavramın ardında binlerce yılın harmanladığı hikayeleri vardır anlatılagelen. Her birimiz için nasıl öğrendiğimizi bile anımsayamayacağımız kadar da bize aittirler. İnsanlık tarihinin şüphe götürmez kayıtlarında anlatılırlar. Bugünün bilimsel kayıtlarına göre bu iki kavramın dayanağını oluşturan geçmişin izleri neredeyse 4.000 yıllık bir derinliğe sahiptir.

Sümerlerin yaşadığı o dönemlerde de, tıpkı bugün olduğu gibi, kimseler farkında bile olmadan kendi çizgisinde ilerliyordu dünyamız şüphesiz. O zamanlarda nasıl bir birliktelik içindeydi atalarımız bilinmez, fakat en az bugün olduğu kadar savaşçı ve yıkıcıydılar, o ise kesin. Nedir insanları bu bitmek tükenmek bilmeyen savaşlara yönelten diye her gün düşünsek, yine de bunun yanıtını verebilecek tek bir insan evladı yoktur. En kesin ve eskimez olan ise o acımasız dürtüdür.

O günlerin meydanları, bugün yerini sanal aleme bırakıyor. Örneğin, son günlerin en ilgimi çeken haberlerinden biri Amazon’u deviremeyen saldırganların bu konudaki itirafından bahsediyordu. Hani şu meşhur alışveriş sitesi, bir yeni çağ eseri. Uluslararası diplomaside depremler yaratan bir başka web sitesi de yine kayda değer bir başka örnek olabilir. Onlar ise ellerinden kurtulamamışlar bu sanal ordunun. Ordu diyorum çünkü tıpkı bir ordu gibi saldırıyor bu örgütün üyesi olanlar sistemlere.

Diyeceksiniz ki; nuh, tufan, wiki derken iyice aşure oldu... Haklısınız. Hatta aslında aşure halen tam hazır değil, en önemli konuya geliyorum.

Tarih, savaş severlerin bu iflah olmaz kalabalıklarının arasında, öyle hoşluklar ile iyiye ve güzele olan bağlılığını tekerrür ediyor ki, en korkulu düşmanlıklar bile oracıkta eriyip kayboluyor. Akan kanlar, yapılan savaşlar, çekilen acılar anlamsızlaşıyor... İşte bu hafta da böyle bir dönemi kapsıyor. Mevlana’nın yüce fikriyatını, onun günümüzden yüzyıllar öncesinde bu topraklara serptiği barışçıl tohumlar ve komşularımız, ahbaplarımızdan gelen aşureler ile bir kez daha tatlandırıyoruz.

İstanbul’dan Konya’ya yürür müsünüz? Bir gün İstanbullu bir çiftin birden bire oturdukları yerden kalkıp, Yunus Emre gibi yollara koyulduğunu söyleseler, ne derdiniz? Nuh, Mevlana ya da Emrah, Ceyda fark eder mi ki, biri dört bin yıllık bir hikaye, diğeri ise dört aylık bile değil...

İstanbul’dan yola çıkıp Mevlâna’ya yürüyen Emrah ve Ceyda Altuntecim’in 48 günlük yürüyüşlerinin hikayesi “Aşk Yolunda Adım Adım” belgeseli, Mevlana’nın evrenselliğini bize bugünün diliyle anlatacak. Tam 1 milyon 500 bin adımda Konya’ya ulaşan 18 kuru gül. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin 802’inci doğum gününün hatırlanmasına katkıda bulunmak amacıyla yapılan bu anlamlı yürüyüşü bu haftanın anlamı itibariyle bir kez daha kutluyoruz.

Bize bağışladığı özdeyişlerinden biri ile Anadolu’nun en büyük değerlerinden biri olan Mevlana’yı bir kez daha anarak sözü bağlamak istiyorum: “İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa, değeri o kadardır.” Kim bilir onlar bu yolculukta neler gördüler, ne kadar değerlendiler, bizler izleyince neler görüp neler öğreneceğiz...

Barış ve dostlukla kalınız.

 
Toplam blog
: 149
: 652
Kayıt tarihi
: 07.04.10
 
 

Sazsız söze ezgiler diziyoruz, birer birer. "Kim" olduğumuzun belli olmadığı bu dünyada K..