Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '07

 
Kategori
Haber
 

At gözlüğü

At gözlüğü
 

At Gözlüğü


Sorsak…
Desek ki gençlere “At güzlüğü nedir ve ne işe yarar” diye. Muhtemelen ne “At gözlüğü”nü bilen vardır ne de ne işe yaradığını.

Ancak bizim yaştakiler bilir bir de memleketlerinde at arabası yoğun olanlar... Şimdiki gençler “At” görmedi ki “Gözlüğünü” görsünler. Belki de atın, bir şeklide gözüne takılan normal gözlük gibi bir şey sananlar da olabilir. Yanıldıysam bağışlasın gençler.

Bilenler bilir de, bilmeyenlere anlatalım…

At, çok narin ve ürkek bir hayvandır. Yeni neslin bildiği “At”lar da hipodromlarda koşan narin, güzel ve bir o kadar da cana yakın hayvanlardır. Çok hisli olur ve bir o kadar da ürkektirler.

Genellikle eskiden arabalara “Koşulu” atlarda bu “Gözlük” çok önemlidir. Yani at, arabayı çekerken sadece önünü görmelidir. Çevresinde ne oluyor ne bitiyor, görmemelidir. Çünkü istenmeyen bir davranış, atı ürkütür ve istenmeyen kazalara neden olabilir. Onun için de atın boynuna takılan koşum takımında tam gözleri hizasına gelen ve atın sadece ileriyi görmesini sağlayan ve adına da “At gözlüğü” denilen şey, işte atlarda bu nedenle kullanılır. Yani at, “iş görürken” tek açıdan bakar.

Oysa insan, bakarken, düşünürken ve eylem yaparken, yaptığı işi veya düşündüğü, yorumladığı konuyu “Tek açıdan” değil de birçok açıdan, hatta 360 dereceden bakmak ve görmek zorundadır. Böylelikle bir kazaya neden olmaz, başarısızlığa uğramaz.

Eskiden özellikle yerleşim yeri düz ova olan illerimizin birçoğunda “Fayton” veya Kayseri demesi ile “Körük”, bugünkü “Taksi” yerine geçerdi. Bu arabaların tamamını “Çift at” çekerdi. Bir dönem Kayseri Valilerinden biri, atların yolda giderken pislediklerini ve şehri pislik içinde bıraktıklarını görünce, atların kıçlarına torba bağlatmıştı. Yoksa caddeler sokaklar, öbek öbek at pisliğinden geçilmez, çöpçüler akşama kadar faraşlarla at pisliği toplarlardı.

Şimdi At’ın gözlüğü ile pisliğine bir nokta koyalım. İleride gerek olacak.

Yine yazılı ve görsel basında bir haber çıktı. Okulun birinde öğrencinin biri, öğretmeninin arkadaşlarından birine olan davranışını cep telefonu ile kayda almış, onu da yayınlamış ve okuldan atılmış.

Herkes aldı ele, çıktı yola. Vay efendim öğretmen nasıl olur da öğrenciyi döver, küfür ve hakaret edermiş.

Çok doğru söylüyorsunuz. Öğretmen dediğiniz zaman, öğrencisinin her şeyi ile ilgilenecek, aldığı biçimlenme (Formasyon) nedeniyle aynı zamanda psikiyatrist ve pedagog da olmak zorunda olduğunu bilecektir. Davranışları da buna göre şekillenecektir. Okuldaki “Çocuğu” anlamak hem de eğitmek zorundadır.

Bu habere gösterilen tepkilerde, buraya kadar hemfikir olmadığımız bir durum yok.

Ancak…

Olaya baktığınız gözlük “At gözlüğü”dür…

Sakın ha sakın… Buradan öğretmenin davranışını onayladığım anlamı çıkartılmasın. Ben, olaydaki öğretmenin davranışını seyrettiğim kadarıyla asla onaylamıyorum ama “At gözlüğü” ile de bakmak istemiyorum.

Belirttiğim gibi öğretmen, “Öğretme” görevinin dışında aynı zamanda psikiyatrist ve pedagog da olmak zorunda.

Peki, öğrenci ne yapmak zorunda?

Elbette ki “Öğrenmek” ve öğrenmek için elinden ne geliyorsa o çabayı da göstermek zorundadır. Bunun başka bir şekli de yoktur. Çalışır, çaba gösterir öğretmen de kapasitesine göre değerlendirir.

Öğrencinin hiç yaramazlık yapma hakkı yok mu?

Var, olmaz olur mu, elbette var. Ancak nasıl ki öğretmenin ölçülü endazeli (65 cm. boyunda bir uzunluk ölçüsü) davranması gerekiyorsa, öğrencinin de aynı ölçüler içerisinde kalması gerekir. Hatta ona gösterilecek fazladan da hak vardır. Biraz da olsa ölçüyü aşabilir.

“At gözlüğünü” çıkardık ya, açıyı biraz da başka tarafa çevirelim şimdi.

Geçenlerde bir yazıma “Yorum” yazan bir arkadaşımız “Benim çocuğum bilgim dışında arabamı, hayatında bir defa da olsa almış gitmiş. Kaza yasaydı sorumlusu ben miyim” diye soruyordu. Cevabımda “evet sizsiniz” demiştim.

Peki, söyler misiniz, okulda ölçüyü endazeyi aşarak, bütün uyarılara karşın ders yapma olanağı bırakmayan öğrencilerin sorumluluğu kimin?

Doğanın kuralıdır. İki cins, soylarının devamı ve diğer ihtiyaçları için evlenirler. Amaçlardan biri de yuva kurmaktır. Yuvanın da olmazsa olmazı, çocuklardır. Çocuklar da anne ve babaların canlarından mallarından daha değerlidir.

Var mı buna bir itirazı olan? Elbette yok ve olamaz da… Çocuklarımız, en değerli varlıklardır ve onların gelecekleri de bizim anne ve baba olarak en büyük dertlerimizdir.

Amma ve lakin…

Doğmasını sağlayıp da ilgilenmezsek, birinci dereceden sorumlu olan yine anne ve baba olarak bizleriz. Temel eğitimin birinci basamağı, aile içindeki eğitimdir. Eğer çocuğumuza “eğitim”in gerekçelerini öğretmez, eğitmezsek, başına bin türlü bela gelecek ve sonunda da ne yazık ki yok olacaktır, olmaya mahkûmdur. Öğretmenin, şikâyet ettiğimiz veya bu olayda gördüğümüz davranışlarının dışında, çocuklarımızı bekleyen başka tehlikeler yok mu?

Önce iğneyi kendimize batıralım. Çocukları doğurup ve doğurtup sokağa bırakmakla olmuyor bu işler.

Şimdilerde eski valiler de kalmadı ki “Torba” önlemi alsınlar…

“At gözlüğü” sadece atlarda işe yarar, insanlarda değil…

15 ARALIK 2007

Not: Fotoğraf, www.gunesfayton.com.tr sitesinden alınmıştır. Yitmeye yüz tutan foytonları ve imalatını bu siteden görebilirsiniz. Öneririm...

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..