Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

12 Kasım '16

 
Kategori
Anılar
 

Atabey’den kaçan fırsat

Atabey’den kaçan fırsat
 

Gidip görenleriniz vardır


Sene 1978. Isparta’mızın şirin ve sakin ilçesi Atabey’e bir Huzurevi yapılması gündeme geliyor. O günlerin Isparta valisi rahmetli Bedri Nazlıoğlu, bu konuda ısrarcı. “Bölgemizdeki bakıma muhtaç yaşlılara bir bakım evi gerekli,” diye düşünüyor vali.
Bürokratik yazışmalar sonucu da Atabey Huzurevi'nin yapımına başlanıyor. Atabey’in en güzel yeri olan Hıdırlık mevkiinde yapılmaktadır Huzurevi.
Gidip görenleriniz vardır. Hıdırlık mevki Atabey ilçesinin en yüksek yeridir ve Atabeyliler bu bölgeyi yıllarca mesirelik alan olarak kullanmışlardır.
Hıdırlık tepesinde bir eren, evliya var mıdır, bu tepe kutsal mıdır?
“Bir ulu kişinin mezarı var” diyenler de bulunuyor. ‘Yok,’ diyenlerde. Onun tartışması ayrı bir yazı konusu olduğundan, burada tartışma açmaya mahal yok.
Konumuz başka:
 
600 yıllık ardıç ağaçlarının da bulunduğu bu yüksekliğe huzurevi inşaatı kısa denilebilecek bir süre de konduruluyor. Binanın inşası Burdurlu müteahhit Ünver Gülyurt tarafından bitirilip, teslim aşamasına gelinmiştir.
Atabeyliler toplaşıp şöyle bir bakıyorlar binaya, “Burası Huzurevi olmasın, hastane olsun. Biz hastane istiyoruz” diye diretiyorlar. Atabeylilerin bu kararlı dirençleri, günün Sağlık Bakanı’ na kadar ulaşıyor.
Dönemin Sağlık Bakanı Dr. Mete Tan, baş danışmanı Yıldırım Aktuna’yı Isparta’ya gönderiyor. “Şu binayı yakından incele de bana rapor et” diye.
Yıldırım Aktuna kim, bilmeyen yoktur. Ama biz yine de hatırlatalım.
Yıldırım Aktuna: İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni askeri öğrenci olarak tamamlamış, 1954 yılında Nöropsikiyatri uzmanı, tabip yarbay olarak Bakırköy Ruh ve Sinir hastalıkları Hastanesine başhekim olarak atanmış ve çok uzun yıllar bu görevde kalmış, değerli bir tıp adamı.
Daha sonra Bakırköy belediye başkanlığı yapmış, 19. Dönem İstanbul milletvekilliği ile Sağlık Bakanlığı yapmış ünlü bir siyasetçi.
2007 yılında hayata veda eden bu değerli şahsiyet, 1978 yılında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde Başhekim sıfatıyla bulunuyor. Aynı zamanda o dönemin Sağlık Bakanı Dr. Mete Tan’ın Baş Danışmanı.
Bakanından emri alan Yıldırım Aktuna, apar topar Isparta’ya geliyor. Atabey Huzurevi inşaatını inceleyecek ve Atabeylilerin istediği hastane taleplerine yönelik, bakana bilgi verecek.
Bakan danışmanı Aktuna, il yöneticileri tarafından gayet güzel karşılanıyor ve hep birlikte Atabey’e gidiliyor. Yıldırım Aktuna’nın ilçelerine geldiğini duyan Atabeyliler de Hıdırlık tepesinde, binanın çevresinde toplaşıyorlar.
Huzurevi İnşaatını yapan müteahhit, tamamlanmış binayı bakan danışmanına gezdiriyor.
Danışman Yıldırım Aktuna, doktor gözüyle de incelediği binayı çok beğeniyor ve müteahhit Ünver Gülyurt’u “Sağlam inşaat yapmışsın” diyerek, dürüstlüğünden ötürü kutluyor.
Sonra Atabeylilere dönerek şöyle diyor Dr. Yıldırım Aktuna: “Sevgili Atabeyliler ilçeniz güzel ve sağlam bir bina kazandı. Burası gerçekten hem alan olarak, hem de bina olarak hastaneye çok daha uygun. Bu binanın Akdeniz Bölgesi Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi olması konusunda bakanıma rapor edeceğim.”
Atabeyliler bakan danışmanı Dr. Yıldırım Aktuna’ya anında ‘İstemezük’ diye, yüksek sesle baş kaldırırlar.
Derler ki, “Biz buraya deli hastanesi istemiyoruz. Bizim delimiz yok. Biz buranın, içinde ameliyathanesi olan ilçemiz halkına hizmet edecek bir hastane olmasını istiyoruz.”
Aktuna, bir ameliyathanenin kurulmasının çok pahalı olacağını, ruh sağlığına yönelik hastanenin açılması halinde, Akdeniz Bölgesine hitap edeceğini ve bu durumun ilçenin kalkınmasına vesile olacağını belirtse de, nafile.
Atabeyliler ısrarla “Bizim delimiz yok” diyerek, karşı tezle savunmaya geçerler.
O sıra da Atabeylilerin arasında kendi kendilerine sallanan, çevresine garip davranışlar yansıtan birkaç vatandaş, Yıldırım Aktuna’nın gözüne ilişir. Ve derki, “Bakın içinizde birkaç vatandaş ruhsal rahatsızlık yaşıyor. Onların iyileşmesini istemez misiniz?”
Atabeyliler yine anında cevap verirler. “Onlar bizim delilerimiz, ama zararsızdırlar. Başka yerlerden gelecek olan deliler bize zarar verebilir.”
Bu söz üzerine Yıldırım Aktuna, doktor kimliğiyle konuşur:
“Biliyor musunuz sizin deli dedikleriniz, dünyanın en zararsız insanlarıdır. Biz Bakırköy Hastanemizde bu deli dediğiniz vatandaşları tedavi ediyoruz. Onlara hastane bahçesinde gezinirken çiçeklere basmayın, diye tembihleriz, basmazlar. Ama akıllı bildiğimiz doktor ve hemşireler çiçeklerin üzerinde gezinir. Dünya ne çekiyorsa akıllı geçinenlerden çekiyor” der.
Aktuna’nın bu sözleri de Atabeylileri ikna etmeye yetmez. “Biz deli hastanesi istemeyiz, yapılacaksa ameliyathaneli bir hastane yapılsın. Hastalarımız Isparta’ya gitmesin, burada tedavi olsunlar” diye üstelerler.
Sağlık Bakanı danışmanı Yıldırım Aktuna, Atabeylileri ikna edemeyeceğini anlar ve Ankara’ya döner. Bakana gördüklerini, duyduklarını ve olabilirliği rapor eder. Bakan hemen talimatını verir. “Şimdilik bir şey olmasın, o bina yapıldığı şekilde beklesin” der.
Bu bekleyiş o kadar uzun süreli olur ki, aradan geçen süreçte kaç bakan, kaç vali gelip geçmiştir, ama bina hatırdan silinmiştir. Ne var ki; müteahhidi tarafından sağlam yapıldığından, hala ilk günkü gibi ayakta durmaktadır.
Gel zaman, git zaman 1985 yılına gelindiğinde yeniden gündeme gelir bu bina. Dönemin ilgilileri ilgilenir ve 1986 yılında, Hıdırlık tepesinde kocamaya yüz tutmuş bina tefriş edilerek, Huzurevi olarak hizmete açılır.
O günden sonra, ailelerince dışlanan yaşlılar bu lüks Huzurevinde, para karşılığında huzur bulmaları isteğiyle bakıma alınırlar. Binanın çevresine yapılan lojmanlarda da Huzurevi yönetimi oturmaktadır.
Yani Hıdırlık tepesinin o anki sakinleri ile çalışanları, rahat ve huzurlu bir şekilde yaşamlarını
 
idame ettirmeye başlarlar.
Lakin aradan bir süre daha geçer, bu süre içinde 220 yatak kapasiteli bu Atabey Huzurevi 1994 yılında yapılan bir protokolle Süleyman Demirel Üniversitesi’ne devredilir.
Yani şu anda bu hizmet binasında SDÜ Atabey Ziraat Meslek Yüksek Okulu bulunmaktadır. Bir kısmı da yine Huzurevi diye değerlendirilmektedir. Ancak, yatak kapasitesi 30’a düşürülmüştür.
 
Kadın ve erkek, bakıma muhtaç 30 yaşlı Hıdırlık tepesinde sonbaharlarını hüzünle geçirmektedirler. Hele Huzurevinin pencerelerinden seyrettikleri, komşuları olan SDÜ meslek Yüksek Okulu’nda okuyan gençleri gördükçe, kendi gençliklerini hatırlayıp, bu hüzünlerini altı asırlık ardıç ağaçlarının sararıp savrulan yapraklarından daha buruk hissetmektedirler.
İşte 1978 yılında yapımına başlanan Atabey Huzurevi’nin de hikâyesi, böyle bir hüzün dolu sona gelir. Ne şap olmuştur, ne de şeker. Ola ola işsizler ordusuna diplomalı neferler yetiştiren bir Ziraat Okulu olmuştur.
 
Oysa 1978 yılında, Yıldırım Aktuna’nın aklına uyulup, Atabey Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi kurulmuş olsaydı. İlçenin bölgede tanınması ve ekonomik kalkınması yanı sıra insana verilen değer nasıl olurdu? Bunu bir düşünün.
 
Tutuculuğumuz, ileriye bakış açımızın olmaması bize ve geleceğimize neler kaybettiriyor bir bilseniz. Gelecek nesillerin bile kalkınmasını etkileyen bu durumun vebalini, kimler nasıl öder bilinmez. Ama bir gerçek var ki, geri kalmaktan kurtulamayışımız, hep tutuculuğumuzdan oluyor.
 
Önceki gün yazdığımız Eğirdir ve şu okuduğunuz Atabey örneğinde olduğu gibi. Vah bize, vahlar bize. Bu hallerimizle ne trenler kaçırdık bir bilseniz.
Zamanı geldikçe size bunları anlatacağım. Eski gazeteci olmanın avantajını, doğru tarih olarak sizlerle paylaşacağım. Belki bir şekilde, yeni kayıpların önlenmesine yönelik örnek teşkil eder yazılarım. Hiç ihtimal vermemiş olsam da.
 
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com

 

 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..