Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Ataerkilin hoyratlığının gölgesinde solgunlaşıp güçsüz düşen çiçeksi anaerkiller

Ataerkilin hoyratlığının gölgesinde solgunlaşıp güçsüz düşen çiçeksi anaerkiller
 

77 yaşında bir ataerkil var karşımda. Toplumun sosyolojik enformasyonlarından tahmin edilebileceği üzere erkeği erkek olma bilinciyle yüzleştiren ve erkek gibi hissettiren ritüellerden biri olan askerlik anılarına fena halde dalıp gitmişken ve daldan dala hoplayıp zıplarken, hayallerinde her dem taze tutmak isteğiyle barındırdığı mazisindeki gerçek dışı mizansen kurgularını akıl yordamıyla acemice ve yalapşap bir devşirme gayretkeşliğiyle çırpınırken, hayal dahi olsa düşündürücü ve ürkütücü boyutlara ulaşmış olan Ataerkilin Anaerkil üzerindeki tartışmasız ve sorgulanamaz tasarruflarının hegemonyasının nasıl vukuu bulduğunu gösterebilmek adına tırnağı açıyorum “Olaylar Üsteğmeninin kısa süreli bir göreve gidecek olması sebebiyle, giderken eşini ona yani kendi deyimiyle çok güvendiği Şahin çavuşuna emanet etmesiyle başlar.

Şahin Çavuş bir erbaştır. (Dünyayı Kurtaran adamla yakından ve uzaktan bir alakası da bulunmamaktadır!) Üsteğmen gittikten kısa bir süre sonra eşi pazara çıkmak ister. Ancak Şahin çavuş açısından bir kadının pazara çıkabilmesi için bazı şartları yerine getirmesi gerekmektedir. İlk olarak kadın başı açık ve etekle asla çarşıya çıkamaz. Bu doğrultuda kendisi sonuçta emanete bırakılmış bir kadındır. Eşi tarafından bir başka Erkeğe emanet bırakılmış bir kadın olma hasebiyle olsa gerek ki hiç ses çıkarmadan kaderine boyun eğerek pazara çıkar. Asıl kabus Pazar yerinde ahalinin önünde yaşanacak olanlardır.

Pazarda gezinirken birkaç adım ötede kucağında tavşan olan bir adama kayar gözü kadının, o anda tam da gözün kaydığı bir anda bir ateş kaplar çehresini belki bir mahkum belki de bir esir gibi hayat hakkı, yaşam hakkı namus korumacılığına indirgenerek su üstüne yazı yazılmışçasına çarçabuk yitirilebilecek bir değermişçesine zalim ve kor alevlere yatırılıp körüklenmişçesine bir tokat iner yüzüne. Şahin Çavuşun nefret ötesi haykırışı yankılanır her bir kulak çeperinde, en berbat ezginin armonik cazırtısı kulak zarlarının sınırlarını zorlayıp zonklatacaktır. “Ne bakıyon el alemin adamına”.

Kadının kendini savunmak adına yapabileceği hiçbir şey yoktur. Nede olsa kendisi emanettir. Birkaç gün sonra Üsteğmen döndüğünde Şahin Çavuşu Üsteğmenine şakıyıverir böyle böyle oldu diye. Üsteğmen her nedense! bu yaşananları hiç dert etmez kendine, hatta eşinin yakınmalarına karşın bir tokat daha ataydın deyip cesaretlendirerek onore eder Şahin çavuşunu.

Bir başka mizansende ise gene komutanlarından biri olan Albayın karısı Şahin çavuşa karşı öylesine! saygı ve sevgi beslemektedir ki her lojmana gelişinde "onu" mutlaka başını örterek karşılamaktadır. Albayın karısının bu şekilde davranması! Şahin çavuşu öylesine mutlu etmiştir ki yıllar sonrasında bugün bile zihninde barındırdığı gerçek dışı mizansen kurguları onu o günlere geri götürmekle kalmamış o zamanki ruh halinin yansımaları bugünkü dünya görüşünün şekillenmesinde en temel belirleyicisi olmuştur. Yıllar önceki Şahin çavuşun bu güne göre fazla bir değişim göstermeyen hayat görüşüne göre, açık kadın her zaman fitne ve fesat kaynağıdır. Bu sorunun üstesinden gelebilmenin tek yolu kadının tepeden tırnağa kapatılmasıdır. Fitne ve fesattan kurtulabilmenin tek çaresi budur. Burada anlatılanlar mizansenden daha öteye gitmese de öncesinde yaşanmış olayların ben öyle istedim böyle vukuu buldurdum ve oldurdum manasında akıldışı bir yaklaşımın toplumun kabullerinden ziyade Ataerkilin kabulleriyle şekillenen akıldışılığın fal taşıymışçasına şokla afallatılmış bakış açısının amorflaşmış yansımalarıdır. Bu hezeyan mertebesinde ısrarcı uygulamaların sonucunda ise Kadın toplum genelinde her bir şeyiyle oryantalist kültür etkisindeki Ataerkillerin uzlaşması sonucunda HARAM kılınmıştır.

Mustafa Kemalin zihniyet devrimi bile bu ORYANTALİST kültürün popülasyonunu azaltamamıştır. Hele ki en vahimi Tanrının buyrukları ortada iken açık, seçik ve net ortada iken deniz aşırı gözü yaşlı bön timsahın kuyruksal momentinde sinerji aramak ve yaratmakla meşgul olan zavallılar ihanet ettikleri ve tüm insanlığa adanmış tüm değerlerin yaratıcısıyla dalga geçercesine el açarak riyakarca dua etmezler mi? Tanrısına dönmeye yüzü kalmamışlar olanlar tarumar ettikleri her bir şey için tek tek af dilemeyi düşünmezken nasıl oluyor da tek aldatılamayacak kandırılamayacak Tanrıya yönelerek böylesi bir yüzsüzlüğe imza atabiliyorlar? O deniz aşırı gözü yaşlı bön timsahı en değerli parçalarıymışçasına pamuklara yatıran zavallılar girdikleri derin hipnozun etkisinden uyanmaları anca sura üflendiğinde olacak anlaşılan ama o zamanda şu pamuklara sarıp sarmaladıkları o tarifsizlik onlara ne denli yardımcı olabilecek o da zamanı geldiğinde ortaya çıkacak...

 
Toplam blog
: 40
: 1069
Kayıt tarihi
: 25.07.06
 
 

İzmirli'yim. Felsefe mezunuyum. İlgi alanlarım Felsefe, edebiyat, sosyoloji, tarih, toplum ve kültü..